14 Kasım 2012 Çarşamba

AKIL TUTULMASI

Bu ne rezilliktir, ne çeşit bir akıl tutulmasından muzdaripliktir ki Tayyip Erdoğan’a kızıp markette alışveriş yapan masum insanları öldürmeye kalkıyorlar? Geçenlerde de PKK bir saldırısında “Faris” isimli bir Kürt çocuğunu öldürmüştü. “Barış, barış, barış…” diyen “barış” kelimesini ağzından düşürmeyenler 15 yaşındaki çocukların eline benzin bidonu ve molotof kokteyli verip onları millete saldırtarak mı sağlayacak barışı?

Kürt halkının sözcüsüyüm, kurtarıcısıyım, diyenler bu Mersin’deki rezaletle ne yaptınız söyleyeyim mi? Erdoğan’ın elini güçlendirdiniz, açlık grevine yatanların “anadilde eğitim ve savunma hakkı” gibi bir haklı talebinin göz ardı edilmesine neden oldunuz ve açlık grevlerine karşı bir duyarlılık oluşmasına engel oldunuz. Bütün bu siyasi yanlışlar bir tarafa hangi görüşten olursak olalım önce İNSAN olalım. Sol gelenekten gelen bazı arkadaşlar PKK’nın her yaptığını alkışlıyor. Hayır, bu solculuk da değil insanlık da değil! Ne istediniz markette alışveriş yapan insanlardan, ne istediniz minik çocuklardan, ne istediniz çalışan onca kişinin ekmek teknesinden? Hiç mi vicdanınız sızlamıyor şu yaptığınız karşısında?

Bu arada gelelim Erdoğan’ın son zamanlardaki tuhaf açıklamalarına 2 sene önce Erdoğan 12 Eylül döneminde asılan Mustafa Pehlivanoğlu’nun mektubunu meclis kürsüsünden okurken hüngür hüngür ağlamıştı. Hatta ve hatta idam cezasını kaldıran da AKP iktidarıdır. Ama Erdoğan çok tuhaf bir şekilde idam cezasını geri getirmekten bahsediyor. Önce ortada bir şey yokken kalkıp diyor ki: "Yok böyle bir şey. Bu ülkede on binlerce insanın ölümüne vesile olan bir terörist başına idam verilmiştir ama bu ülke, birilerinin bazı malum yerlerin baskılarıyla idamı dahi kaldırmıştır. İdamı kaldırmak suretiyle şu anda İmralı'da yatmaktadır. Şu anda birçok insanımız kamuoyu araştırmalarında idam yeniden gelsin diyor. Çünkü öldürülenin yakınlarının canı yanıyor. Diğeri işte gidiyor kebap partilerinde gününü gün ediyor." Malum yerlerin baskısıyla idamı kimin kaldırdığını söylemeyi unutmuş herhalde. Ben söyleyeyim “malum yerlerin baskısıyla idamı kaldıran” bizzat Erdoğan’ın kendisidir. Endonezya’da “Yeri geldiği zaman idamın bir haklılık sebebi de var.” diyen uçakla Türkiye’ye dönerken de “Terör ve ölüme sebebiyet verme kapsamında idamı tartışmak elbette mümkün olabilir." diyen Erdoğan Türkiye’de: "Bugün bakın ABD'de idam var, Rusya'da var, Çin'de var, Japonya'da var dünyanın birçok yerinde var. Bunlar BM Güvenlik Konseyi'nin ağırlıklı üyeleri. Yani Fransa, İngiltere hariç diğerlerinde var. O zaman durumumuzu gözden geçirmemiz lazım." diyor Allah Allah, çok ilginç! Yahu iki sene önce meclis kürsüsünde idam edilen birinin ailesine mektubunu okurken salya sümük ağlayan kimdi? Allah aşkına iki senede ne değişti? Daha da önemlisi idam cezasını kaldıran kimdi?

Erdoğan bir taşla üç beş kuş vuruyor: Birincisi başkanlık sistemine geçmek isterken MHP’nin desteğini arkasına almak istiyor. Bu Apo’yu asacağım, tavrı MHP’ye şirin görünmek için. Yoksa samimiysen şimdiye kadar aklın nerdeydi, derler adama.
İkincisi terör ve ekonomi konusunda hükümet hiçbir şey yapamıyor. Dün “Dershaneleri kaldıracağım” bugün de “idamı getireceğim” diyen Erdoğan mis gibi gündem değiştiriyor. Yapılan beceriksizlikleri kimse görmeden halının altına süpürme telaşında.
Üçüncüsü seçimler yaklaştı ya Erdoğan gözünü Milliyetçilerin oyuna dikmiş. AKP ve MHP’ye verilen oyların ikisini birden tek başına almak istiyor.

Bazıları da Erdoğan’ın bu hesaplı blöfünü afiyetle yiyor. Başbakan idamı geri getirmekten bahsediyor Adalet Bakanı: "Gündemimizde böyle bir şey yok.” diyor.  Dışişleri Bakanı AB yetkililerine Başbakan’ın sözleri için “Norveç’te idam cezası uygulansın demek istedi.” gibi kendisinin bile inanmadığı tuhaf açıklamalar yapıyor. Yine klasik manzaralar Erdoğan batırıyor bakanları arkasını toplamaya uğraşıyor, gülelim mi ağlayalım mı bilemiyorum.

7 Kasım 2012 Çarşamba

SEVMİYORUM BU ÜLKEYİ!

Bir Yiğit Özgür karikatürü vardı, şöyleydi: Üç adam konuşuyor biri Fransız, şöyle diyor Fransız: “Biz Fransızlar cinselliğimizi özgürce yaşamayı severiz.”  Alman ona yanıt veriyor: “O da bişey mi? Biz Almanlar sınırsız cinsellik konusunda bir numarayız.” Üçüncü adam Türk: “Off duydun mu Fransız? Nası koydu lafı Alman sana? O lafın altında kalıcaana gel benimkinin altında kal!... Evet, şahsen benim geldiğim nokta budur.”
Evet şahsen biz Türklerin geldiği nokta budur. Biraz kısa bir etek giymeyi büyük bir ahlaksızlık olarak görürüz ama s*kiş s*kuştan bahsetmeden duramayız. “Cinsel ilişki” ya da “seks yapma” falan da demeyiz bu eylemin adı s*kişmektir. Evli barklı, yaşlı başlı, 50’li 60’lı yaşlarda adamların hatta çoğu zaman kadınların da dilinden düşmez şu s*kiş s*kuş muhabbeti. Hep baskı altına alınmıştır cinsellik toplumumuzda. Cinselliğini özgürce yaşayamayan hastalıklı kişilerin de ağzından düşmez s*kiş s*kuş muhabbeti.
Son olarak devletin zirvesinde de tuhaf konuşmalar cereyan etmeye başladı. Bakınız ne diyor Başbakan: “Kılıçdaroğlu, ne zaman hükümeti yerse, dünyadan övgüler geliyor. Buna önünü görememek mi, okuma körlüğü mü, ülkesine şaşı bakmak mı denir bunu milletime bırakıyorum. Tam bahtsız bedevi misali.” Efendim bu bahtsız bedevi yakıştırmasını bilmeyenler için söyleyelim. Cinselliği baskı altına alınmış toplumumuzda bir sürü iğrenç deyim ve atasözü vardır (Örneğin bir işte başarısız olmayı “y.rrağa yan basmak”, sıkıntılı ve zor bir duruma düşmeyi: “y.rrağı yemek” deyimiyle karşılarız örnekler çoğaltılabilir.)  Bir atasözümüz aynen şu şekildedir: “Bahtsız bedeviyi çölde kutup ayısı s*ker.”
Başbakan’ın kibirden o kadar başı dönmüş o kadar başı dönmüş ki bu sözünün bile beğenileceğini alkışlanacağını düşünüyor. Çıkıp milyonların önünde hiçbir utanma, sıkılma belirtisi göstermeden bu tuhaf yakıştırmayı yapıyor.  İşine gelince bin türlü konuşmasında “edep”ten falan dem vuran Başbakan, şu an gayet rahat bir şekilde bu tuhaf atasözüne gönderme yapıyor. Yani bâzen düşünüyorum da acaba bu gördüğüm, yaşadığım hayat bir rüya mı, bir gün bu kabustan uyanıp derin bir “Ohhh!” çekecek miyim? Ama “oh” dediğim anda cıvığın biri çıkıyor o da ne bakın ne diyor: “Ne o len arkadan almış gibi rahatladın hee ehe ehe!” Yok yaşananlar rüya değilmiş demek hmm demek ki gerçek. Başbakan’ın bile böyle konuştuğu bir ülkede yaşamak istemiyorum artık. “Ya sev ya terk et”çiler Allah aşkına söyleyin bana bu ülke terkedilip de Hollanda, Danimarka, Norveç gibi cinselliğin baskı altına alınmadığı, ağızlardan sürekli “s*kiş s*kuş” lafı çıkmayan, ruh sağlığı yerinde insanların çoğunluğu oluşturduğu bir ülkeye nasıl gidilir? Elime en ufak bir fırsat geçse koşa koşa terk ederim. Alın siz sevin bu ülkeyi de, bu Başbakanı da, bu tuhaf muhabbetlerinizi de!