18 Eylül 2017 Pazartesi

15 TEMMUZ’DA BAŞARISIZ BİR DARBEYİ ABD NEDEN İSTEDİ?




Bir seneyi aşkın süredir kafamda bir soru dönüp duruyor.  Sorudan önce gelin geçen yıl 15 Temmuz’da neler olmuştu bir hatırlayalım. Çankaya taraflarında oturanların ifadesine göre gecenin bir vakti birden korkunç gürültüler kopmaya başladı. F 16’lar TBMM’yi vurdu ama tek milletvekilinin burnu bile kanamadı. F 16 pilotları gerizekalı mıydı yoksa görme engelleri benimkinden de fazla mıydı? O kadar yakından, alçaktan uçup da mecliste milletvekillerinin olduğu yeri vuramayacak da orayı burayı vuracak. Ulan ben dokuz derece miyop gözlerimle bu hatayı yapmam, kaldı ki ben çürüğüm askerliğe elverişli değilim. Haydi bir hata yaptı yanlış yeri vurdu, sonra gidip doğru yeri niye vurmuyor? Bu arada bizim havacıların İsrailli pilotlara eğitim verdiğini de hatırlatırım. Bu işte bir tuhaflık vardı.

Bir başka saçmalık darbe sırasında meclise bomba atılmaz. Meclis lağvedilir, vekiller derdest edilir ama halkın desteğini kazanması gereken darbeciler meclisi bombalamak gibi bir salaklığı asla yapmaz. Neden yapsın ki? Bunun hiçbir yararı olmamasını bırak bu kendi bacağına kurşun sıkmaktır. Halkta darbeyi yapana karşı nefret uyandıracak böyle bir şeyi darbeciler neden yapıyor? Bu yapılan akıl alır gibi değil. 

Yine akıl havsala almaz bir şey Erdoğan’a suikast yapılacaksa bu önce olur, gözler oraya döner ve daha sonra diğer olaylar patlak verir. Önce darbe başlatılıp sonra suikast yapılmaz, böyle bir saçmalık nerde olmuştur ki? Bir başka gariplik Erdoğan yerini belli ediyor görüntülü telefon konuşmasıyla TV spikerine bağlanıyor konuşuyor. Uçakla kalkıp Marmaris’ten yola çıkıyor ve tek bir F 16 pilotu o uçağı düşürmeye yeltenmiyor. Hani niyetleri Erdoğan’ı öldürmekti?

Köprünün bir tarafı kapatılacak da diğer tarafı kapatılmayacak, bu nasıl bir saçmalık? TV kanallarına iki üç asker gönderilecek, linçle öldürülmekten zor kurtuldular zaten.  Yahu üç beş kişiyle darbe mi olur sen kaç kişi topladığını bilmiyor musun? Tankın, makineli tüfeğin bin türlü ordu silahının önüne sivil halk nasıl sorumsuzca sürülür olacak iş mi? Mantıksızlıkları gariplikleri ne kadar saysak bitiremiyoruz. Darbeyi yapmaya kalkışanlar darbe olmasın diye gereken her şeyi yaptı.

Şimdi kendimizi kandırmayalım. 12 Eylül’den sonra ABD’de “Our boys did it!” ( Bizim çocuklar başardı! ) denildiğini hepimiz biliyoruz ve biliyoruz ki ABD izin vermeden Türkiye’de darbe falan olmaz. Ancak şu da var ki ABD darbe olmasını isteseydi bu kadar aptalca bir darbe yapılmazdı kaldı ki bilmemkaç yerdeki başarılı darbeyi organize eden ABD darbe konusunda profesyoneldir, bu salaklıkları asa yaptırmaz. O zaman akla gelen ihtimal şu oluyor: Bu sahte bir darbe ABD başarısız bir darbe girişiminin olmasını istedi ve yaptırdı. Şimdi gelelim kafamda dönüp duran soruya: ABD neden Türkiye’de başarısız bir darbe girişiminin olmasını istedi? Amaç neydi?  

ABD defalarca kez aynı oyunu sergiledi. Önce bir ülkenin başına birilerini getirdi, kişinin bütün rakiplerini illegal yollarla silmesine göz yummayı bırak adeta yardım etti. Bu kişi tüm yetkileri elinde toplayıp gitgide otoriterleşirken ses çıkarmadı ve ülkeyi onun avucuna teslim etti. Sonra işler kıvama gelince, birden bu kişinin diktatör olduğunu söyledi, tabii bunda kendisinin hiç payı yoktu. Sanki o kişiyle düne kadar can ciğer kuzu sarması değilmiş gibi, sanki her şeyi beraber yapmamışlar gibi o kişi aleyhine tüm dünyada kamuoyu yarattı. Bu diktatörü, bu kötü adamı tüm dünyaya rezil rüsva ederken adam da ağzını açıp “Ulan ne yaptıysak beraber yaptık” diyemiyordu tabii. ABD bu kötü adamı vurarak onun tebaasına da iyilik edeceğini, ülkeyi bu diktatörden kurtarıp insanları özgürleştireceğini söyledi. Diktatör gitti, gitmesine gitti ama yığınla masum insan çoluk çocuk da gitti, iyi kötü yerleşmiş bir düzen de gitti ve ülke kaosun içine düştü. Sonunda da o ülke parçalandı. Libya’da, Irak’ta, Afganistan’da ve Suriye’de birbirine çok benzer filmleri izledik. Senaryo yazıldı hazırlıklar yapıldı ve iş kıvama gelince müdahale başladı.

Bir örnek vermek gerekirse sene 1990 Irak’ın Kuveyt’le arası iyiden iyiye bozuk ki bu bozulmanın nedenleri ve detayları ayrı bir yazının konusu olur. Bizi ilgilendiren konu Irak’la Kuveyt’in arası bozulduktan sonra olanlar. Irak, Kuveyt’i işgale hazırlanıyor ve bunun için de ABD’den icazet istiyor. Irak Lideri Saddam Hüseyin, Kuveyt'i işgal etmeden bir hafta önce ABD'nin Bağdat Büyükelçisi April Glaspie ile bir görüşme yapıyor. Bu görüşme sırasında Büyükelçi Glaspie, Irak liderine, Kuveyt sınırındaki Irak askeri yığınağını anımsatıyor ve "Düşünceniz, planlarınız ne?" diye soruyor. Hüseyin de Kuveyt’i vurma düşüncesinin olduğunu çıtlatıyor. ABD Büyükelçisi ise “Araplar arası işlerde taraf olmayız" diyor.[1] Irak Lideri bunu duyduğuna son derece memnun bir şekilde  "Başkan Bush'a sıcak duygularımı iletiniz" diyor. Görüşme sonrasında halen geç değil Bush bir telefon etse Irak, Kuveyt’i işgal etmeyecek ama; ABD, Irak Lideri’ni uyarmak şöyle dursun,  “Araplar arası işlerde taraf olmayız" diyerek adeta savaşa teşvik ediyor. Sonrasını hepimiz biliyoruz, Irak Kuveyt’i işgal ediyor, ABD birden cevval bir şekilde Irak’ın Kuveyt’ten çıkmasını istiyor. Irak Kuveyt’i işgal etmiş, bir gün sonra da ilhak etmiş. Kuveyt, zaten Irak’ın bir parçasıydı diyor. Bütün dünyanın gözü önünde Kuveyt’ten çıksa olmaz, artık hiçbir zaman ciddiye alınmaz, bu olay asla unutulmaz, ABD istediği zaman istediği ültimatomu verir ve Irak yapmak zorunda kalır, ABD tarafından içişlerine sürekli müdahale edilir. Eni sonu ABD yine bir bahane bulur ve sonuçta yine savaş gelir biraz geç gelse de sonuç aynı olur. Yani Kuveyt’ten çıkmanın faturası epey pahalıya patlar. Kuveyt’ten çıkmasa netice aynı, bu durumda da aynı bedel ödenecek. Irak da Kuveyt’ten çıkmadı ve o korkunç savaş, ölenlerin sayısını tam olarak kimsenin bilmediği o korkunç savaş başladı. İnanılmaz bir yıkım, vahşice bir katliam, kadınlara ve kız çocuklarına kocaların, babaların, kardeşlerin önünde tecavüzler, esir edilen Iraklıların çırılçıplak soyulması, elbise giymelerine izin verilmemesi, kiminin boyunlarına tasma takılarak gezdirilmesi, aşağılanarak hem fiziksel hem de ondan bin beter psikolojik işkence görmeleri. Bin türlü pislik ve alçaklık.

Sonuçta ABD: “Bana ve şirketlerime falanca faydaları sağlayacağı için şuraya askerî müdahale yapmam gerek. Şu şu çıkarlarım var. Bu çıkarı elde etmek için oraları vuracağım” demedi. Demez de. Önce ortalığı karıştırır sonra yapacağını yapar. Irak’ı vurdu, Suriye’yi karıştırdı ve kuklası olacak Kürdistan’ı kurmak için ilk adımları attı. Sırada Türkiye ve İran var. Kim olduğunu bilmiyorum ama Türkiye’den birileri sürekli olarak İŞİD’e yardım yaptı ve ABD, bunu görmezden geldi. Bu çok kullanışlıydı, bu sayede Türkiye Terörist devlet – haydut devlet – olüyordu ve bu durum ABD müdahalesi için meşruiyet kaynağı oldu. Önce ABD kendi de İŞİD’in arkasında durup Esat’ı devirecek gibi yaptı ama sonra birden İŞİD karşıtı koalisyon kurup Beşar Esat’ın yanında yer alarak İŞİD’e tonla yardım yapanları şaşırttı. Bütün o oluk oluk akıtılan tırlar dolusu yardım, masraf, kafa kesen hayvanları koruyup kollamak… bütün bu yapılanlar meğer Türkiye’yi suçlu duruma düşürüp rezil etmek içinmiş. 

AKP öncesi siyasette HDP ekolü dışındaki partiler hiçbir zaman PKK ile ya da başka br terör örgütü ile ilişki içinde olmakla suçlanmazdı. CHP ve MHP’yi PKK ile işbirliği içinde diye suçlamak akıl alır gibi değil. AKP bunu yapıyor hem de yıllardır. Türkiye’de yıllarca kullanılan kutuplaştırıcı, düşmanca dil, bizzat iktidar sahipleri tarafından yapılan nefret propagandası halkı iyiden iyiye bölmüş ve iç karışıklığın da zemini hazırlanmıştı ama hâlâ bir sorun vardı Suriye’nin güçlü bir ordusu yoktu oysa Türkiye’nin güçlü bir ordusu vardı. Gerçi birileri Balyoz, Ergenekon… vs. kumpaslarla orduyu iyiden iyiye zayıflatmıştı ama şöyle iyi bir temizlikle ordunun içinin iyice boşaltılması gerekliydi. İşte başarısız darbe girişimi sonrası bu da oldu. Kimi suçlu kimi suçsuz bir sürü subay ihraç edildi, tutuklandı, hapse girdi ve çok güçlü bir ordu bu başarısız darbe girişimi bahane edilerek kolay kolay belini doğrultamayacak hale getirildi.

Bunun ABD açısından bir güzelliği daha var ki o da şu: KHK’ larla işten çıkarmalar, memurluktan atmalar, suçlu suçsuz demeden yığınla insanı zindanlara atmalar, birilerinin emrindeki yargı… Bu da tabii ki bir ülkenin suç dosyasını iyice kabartacak. Hem de iç karışıklık çıkacak huzursuzluk artacak ve Türkiye belki de iç savaşa sürüklenecek. 15 Temmuz bahane edilerek kurulan “Kardeş Kal Türkiye” diye paramiliter, yasa dışı bir örgütün ateşli silahları olduğunu ve devletten destek gördüğünü, örgüt yöneticilerinin devletin kolluk güçleriyle irtibatları olduğunu >burada<  kanınız donarak hem de bizzat örgüt liderinin sözleriyle okuyabilirsiniz.  “Grup, Sağlık Bakanlığı sertifikalı ilkyardım, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü sertifikalı insansız hava aracı – drone kullanım eğitimleri alıyor.” Bu silahlı yasa dışı örgütün lideri bir akşam Ankara’dan yeni bir kımıldanmaya ilişkin bilgi geldiğini söyledi. “Arkdaşları aradım yok. Emniyet Müdürü’nü aradım, ‘öyle bir bilgi yok’ dedi. Sonra Allaha şükür durum müspet” dedi. Bu örgütün lideri hangi vasıfla Emniyet Müdürü’nü arayıp ondan bilgi alabiliyor? Bu korkunç bir şey devlet yasadışı bir silahlı örgütü destekliyor büyütüyor.Amaç belli Türkiye’yi iyice karıştırıp iç savaş çıkarmak, işte 15 Temmuz sadece ordunun zayıflatılmasına değil bir de buna hizmet etti. Bu yasa dışı silahlı örgüte muhalefet bile itiraz etmedi ve Türkiye’de Gezi olaylarında eylem yaparak demokratik hakkını kullanan insanlara satırla, sopayla saldıran alçak teröristleri görmüştük. Şimdi artık muhalefete tahammülsüz iktidara bağlı silahlı teröristler de türedi. Artık Türkiye uçuruma doğru son sürat gidiyor ve bizi ancak bir mucize kurtarabilir.  


[1] http://www.hurriyet.com.tr/abd-saddami-kuveyti-isgalde-cesaretlendirmis-16677100

Hiç yorum yok: