Tevrat'ın tanrısı İsrailoğullarını Mısır'dan çıkarıyor Sonra Musa'yı Sina dağına çağırıyor, ona yapacağı işleri anlatıyor konuşuyor ve taş tabletleri veriyoe fakat bu sırada aşağıdaki halkın başına vekil bıraktığı harun İsrailoğullarının isteğiyle onlara altın bir buzağı putu yapıyor İsrailliler bu puta ibadet ediyor ve Tanrı duruma öfkeleniyor, bakalım ne oluyor:
"Çık.32: 7 RAB Musa'ya, "Aşağı in" dedi, "Mısır'dan çıkardığın halkınbaştan çıktı.
Çık.32: 8 Buyurduğum yoldan hemen saptılar. Kendilerine dökme birbuzağı yaparak önünde tapındılar, kurban kestiler. 'Ey İsrailliler, sizi Mısır'dan çıkaran ilahınız budur!' dediler."
Çık.32: 9 RAB Musa'ya, "Bu halkın ne inatçı olduğunu biliyorum" dedi,
Çık.32: 10 "Şimdi bana engel olma, bırak öfkem alevlensin, onları yokedeyim. Sonra seni büyük bir ulus yapacağım."
Çık.32: 11 Musa Tanrısı RAB'be yalvardı: "Ya RAB, niçin kendi halkınakarşı öfken alevlensin? Onları Mısır'dan büyük kudretinle, güçlü elinle çıkardın.
Çık.32: 12 Neden Mısırlılar, 'Tanrı kötü amaçla, dağlarda öldürmek, yeryüzünden silmek için onları Mısır'dan çıkardı' desinler? Öfkelenme, vazgeç halkına yapacağın kötülükten.
Çık.32: 13 Kulların İbrahim'i, İshak'ı, İsrail'i anımsa. Onlara kendi üzerine ant içtin, 'Soyunuzu gökteki yıldızlar kadar çoğaltacağım. Söz verdiğim bu ülkenin tümünü soyunuza vereceğim. Sonsuza dek onlara miras olacak' dedin."
Çık.32: 14 Böylece RAB halkına yapacağını söylediği kötülükten vazgeçti."
İyi ki Musa rabbe akıl vermiş yoksa durum vay ki vay. Demek ki Musa Allah'tan daha iyi biliyordu.
23 Haziran 2009 Salı
20 Haziran 2009 Cumartesi
BİR TUHAF PEYGAMBERLİK HİKAYESİ
Tevrat'ta Rab Musa'yı Mısır'a peygamber olarak göndermeye karar veriyor. Mısırlılar inansın diye de ona bazı mucizeler veriyor mesela Musa değneğini yere atınca değneği yılan oluyor, elini koynuna sokup dışarı çıkınca eli ay gibi bembeyaz parlıyor.
Şimdi devamına bakalım:
Çık.4: 10 Musa RAB'be, "Aman, ya Rab!" dedi, "Ben kulun ne geçmişte,ne de benimle konuşmaya başladığından bu yana iyi bir konuşmacı oldum. Çünkü dili ağır, tutuk biriyim."
Çık.4: 11 RAB, "Kim ağız verdi insana?" dedi, "İnsanı sağır, dilsiz,görür ya da görmez yapan kim? Ben değil miyim?
Çık.4: 12 Şimdi git! Ben konuşmana yardımcı olacağım. Ne söylemengerektiğini sana öğreteceğim."
Çık.4: 13 Musa, "Aman, ya Rab!" dedi, "Ne olur, benim yerimebaşkasını gönder."
Çık.4: 14 RAB Musa'ya öfkelendi ve, "Ağabeyin Levili Harun var ya!"dedi, "Bilirim, o iyi konuşur. Hem şu anda seni karşılamaya geliyor. Seni görünce sevinecek.
Çık.4: 15 Onunla konuş, ne söylemesi gerektiğini anlat. İkinizinkonuşmasına da yardımcı olacak, ne yapacağınızı size öğreteceğim.
Çık.4: 16 O sana sözcülük edecek, senin yerine halkla konuşacak. Sende onun için Tanrı gibi olacaksın.
Musa dili tutuk diye yapamam diyor ve Allah da ona yardımcı bir peygamber veriyor ki Harun sonradan Musa'ya kanti atacak. Altın buzağıya milleti taptırıp Allah'la Musa'yı bir güzel kandırıp kerizleyecek. Yanına Harun'u vermektense Allah Musa'nın dilini düzeltse olmaz mıydı? Yapamaz mıydı? Aklına mı gelmedi? Hadi bunları geçelim Harun'un kendisini ve Musa'yı kandıracağını da mı bilmiyordu? İşte bir kutsal(?) kitaptan ayetler.
Şimdi devamına bakalım:
Çık.4: 10 Musa RAB'be, "Aman, ya Rab!" dedi, "Ben kulun ne geçmişte,ne de benimle konuşmaya başladığından bu yana iyi bir konuşmacı oldum. Çünkü dili ağır, tutuk biriyim."
Çık.4: 11 RAB, "Kim ağız verdi insana?" dedi, "İnsanı sağır, dilsiz,görür ya da görmez yapan kim? Ben değil miyim?
Çık.4: 12 Şimdi git! Ben konuşmana yardımcı olacağım. Ne söylemengerektiğini sana öğreteceğim."
Çık.4: 13 Musa, "Aman, ya Rab!" dedi, "Ne olur, benim yerimebaşkasını gönder."
Çık.4: 14 RAB Musa'ya öfkelendi ve, "Ağabeyin Levili Harun var ya!"dedi, "Bilirim, o iyi konuşur. Hem şu anda seni karşılamaya geliyor. Seni görünce sevinecek.
Çık.4: 15 Onunla konuş, ne söylemesi gerektiğini anlat. İkinizinkonuşmasına da yardımcı olacak, ne yapacağınızı size öğreteceğim.
Çık.4: 16 O sana sözcülük edecek, senin yerine halkla konuşacak. Sende onun için Tanrı gibi olacaksın.
Musa dili tutuk diye yapamam diyor ve Allah da ona yardımcı bir peygamber veriyor ki Harun sonradan Musa'ya kanti atacak. Altın buzağıya milleti taptırıp Allah'la Musa'yı bir güzel kandırıp kerizleyecek. Yanına Harun'u vermektense Allah Musa'nın dilini düzeltse olmaz mıydı? Yapamaz mıydı? Aklına mı gelmedi? Hadi bunları geçelim Harun'un kendisini ve Musa'yı kandıracağını da mı bilmiyordu? İşte bir kutsal(?) kitaptan ayetler.
15 Haziran 2009 Pazartesi
TEVRAT'TAKİ SOYKIRIM
Tevrat'ın Yaratılış Kitabı'nda Tanrı kendisi bir hata yaptığı için tüm dünyadaki canlıları bir çift hariç öldürüyor.
Yar.6: 5 RAB baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükte.
Yar.6: 6 İnsanı yarattığına pişman oldu. Yüreği sızladı.
Yar.6: 7 "Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri*, kuşları yeryüzünden silip atacağım" dedi, "Çünkü onları yarattığıma pişman oldum."
Ve kendi yaptığı bu hatadan dolayı Nuh'a bir gemi yaptırtıp çoluk çocuk tüm insanları hatta hayvanları bile tufanda boğup öldürüyor. Dünya çapında korkunç bir soykırım uyguluyor.
Ama nedense bugün de dünyada kötülük çok fazla e o zaman bu tufan bu soykırım neden? Ne işe yaradı ki?
Yar.6: 5 RAB baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükte.
Yar.6: 6 İnsanı yarattığına pişman oldu. Yüreği sızladı.
Yar.6: 7 "Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri*, kuşları yeryüzünden silip atacağım" dedi, "Çünkü onları yarattığıma pişman oldum."
Ve kendi yaptığı bu hatadan dolayı Nuh'a bir gemi yaptırtıp çoluk çocuk tüm insanları hatta hayvanları bile tufanda boğup öldürüyor. Dünya çapında korkunç bir soykırım uyguluyor.
Ama nedense bugün de dünyada kötülük çok fazla e o zaman bu tufan bu soykırım neden? Ne işe yaradı ki?
12 Haziran 2009 Cuma
TEVRAT'TA YARADILIŞ VE CENNET'TEN KOVULMA
Tevrat’ta Yaradılış kitabında Tanrı altı günde yeri göğü, hayvanları ve insanları yaratıyor. Yedinci güne geldiğinde de bakalım ne oluyor:
Yedinci güne gelindiğinde Tanrı yapmakta olduğu işi bitirdi. Yaptığı işten o gün dinlendi. (Yar.2: 2) Yedinci günü kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak belirledi. Çünkü Tanrı o gün yaptığı, Yarattığı bütün işi bitirip dinlendi.( Yar.2: 3)
Dinlenen bir tanrı var karşımızda dinlendiğine göre yorulmuş olmalı. Yorulan bir tanrı, bayağı ilginç. Yorulmak kaslarımızda laktik asit biriktiğinde hissettiğimiz bir şey tanrının da bizim gibi eti kemiği kasları var galiba.
RAB Tanrı Adem'i topraktan Yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu. RAB Tanrı doğuda, Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu. Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı. (Yar.2: 7-9)
Demek ki Cennet Dünya’da doğuda. Bugünkü teknoloji uçak, okyanusları aşan devasa gemiler, tren telefon yok tabii. Dünyanın her yeri karış karış bilinmiyor. Evrenin başka yeri ve galaksiler de bilinmiyor. Tüm evren dünya. Dünyanın nüfusu az insanlar belli yerlerde toplanmış ve Cennet de Dünya’da insanların ulaşamadığı bir yerde.
Aden'den bir ırmak doğuyor, bahçeyi sulayıp orada dört kola ayrılıyordu. İlk ırmağın adı Pişon'dur. Altın kaynakları olan Havila sınırları boyunca akar. Orada iyi altın, reçine ve oniks bulunur. (Yar.2: 10-12)
Allah Cennet’te neden altın kaynakları yaratıyor? Bunları kim çıkarıp işleyecek daha da önemlisi paranın ve ticaretin olmadığı bir yerde altın ne işe yarar?
RAB Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem'i oraya koydu. Ona, "Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin" diye buyurdu, "Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün (Yar.2: 15-17)
Pekiyi Adem bu ağaçtan yemeyecekse Tanrı bu ağacı neden yarattı da Cennet’in ortasına dikti kendisi mi yiyordu bu da bilinmez. İnsanı sınıyor ya da sınamak için diye bir cevap da verilemez buna çünkü böyle bir amaç Tevrat’ta yok.
Daha sonra Tanrı Adem uyurken ona “yardımcı” olsun diye onun kaburga kemiğinden bir kadın yaratıyor. Sonra bir gün yılan kadına yaklaşıyor ve yasak ağaç için “Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız." (Yar.3: 5) diyor. Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar. (Yar.3: 6-7)
Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı'nın sesini duydular. O'ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. RAB Tanrı Adem'e, "Neredesin?" diye seslendi(Yar 3:8-9)
Tanrı elini kolunu sallayarak insan gibi dolaşıyor ve ağaçların arkasına saklanan Adem’i göremeyip “neredesin” diye soruyor. Ne kadar ilginç bu Tanrı’nın bizim bakkal Rıza Efendi’den ne farkı var? Üstelik devamına bakın:
Adem, "Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim" dedi. RAB Tanrı, "Çıplak olduğunu sana kim söyledi?" diye sordu, "Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?" (Yar.3: 10-11)
Tanrı o sırada yanlarında olmadığı için bunu bilemiyor ve Adem’e soruyor. Sonrası malum Adem suçu Havva’ya Havva’da yılana yıkmaya çalışıyor. Tanrı da kafası bozulunca üçüne de soyuyla sopuyla ceza kesiyor. Yılanın ayaklarını alıyor Adem’i ekmeğini alınteriyle kazanmak ile Havva’yı kocasının hükmü altında yaşamak ve acı çekerek doğurmakla cezalandırıyor. Af maf yok direk atılıyorlar. Yılan Cennet’e girip de Adem’le Havva’yı bir güzel kerizlerken uyuyan Tanrı bu olaydan sonra uyanıyor ve yasak ağaç için bir tedbir alıyor.
Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Adem'i Aden bahçesinden çıkardı. Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi. (Yar.3: 23-24)
Yedinci güne gelindiğinde Tanrı yapmakta olduğu işi bitirdi. Yaptığı işten o gün dinlendi. (Yar.2: 2) Yedinci günü kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak belirledi. Çünkü Tanrı o gün yaptığı, Yarattığı bütün işi bitirip dinlendi.( Yar.2: 3)
Dinlenen bir tanrı var karşımızda dinlendiğine göre yorulmuş olmalı. Yorulan bir tanrı, bayağı ilginç. Yorulmak kaslarımızda laktik asit biriktiğinde hissettiğimiz bir şey tanrının da bizim gibi eti kemiği kasları var galiba.
RAB Tanrı Adem'i topraktan Yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu. RAB Tanrı doğuda, Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu. Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı. (Yar.2: 7-9)
Demek ki Cennet Dünya’da doğuda. Bugünkü teknoloji uçak, okyanusları aşan devasa gemiler, tren telefon yok tabii. Dünyanın her yeri karış karış bilinmiyor. Evrenin başka yeri ve galaksiler de bilinmiyor. Tüm evren dünya. Dünyanın nüfusu az insanlar belli yerlerde toplanmış ve Cennet de Dünya’da insanların ulaşamadığı bir yerde.
Aden'den bir ırmak doğuyor, bahçeyi sulayıp orada dört kola ayrılıyordu. İlk ırmağın adı Pişon'dur. Altın kaynakları olan Havila sınırları boyunca akar. Orada iyi altın, reçine ve oniks bulunur. (Yar.2: 10-12)
Allah Cennet’te neden altın kaynakları yaratıyor? Bunları kim çıkarıp işleyecek daha da önemlisi paranın ve ticaretin olmadığı bir yerde altın ne işe yarar?
RAB Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem'i oraya koydu. Ona, "Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin" diye buyurdu, "Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün (Yar.2: 15-17)
Pekiyi Adem bu ağaçtan yemeyecekse Tanrı bu ağacı neden yarattı da Cennet’in ortasına dikti kendisi mi yiyordu bu da bilinmez. İnsanı sınıyor ya da sınamak için diye bir cevap da verilemez buna çünkü böyle bir amaç Tevrat’ta yok.
Daha sonra Tanrı Adem uyurken ona “yardımcı” olsun diye onun kaburga kemiğinden bir kadın yaratıyor. Sonra bir gün yılan kadına yaklaşıyor ve yasak ağaç için “Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız." (Yar.3: 5) diyor. Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar. (Yar.3: 6-7)
Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı'nın sesini duydular. O'ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. RAB Tanrı Adem'e, "Neredesin?" diye seslendi(Yar 3:8-9)
Tanrı elini kolunu sallayarak insan gibi dolaşıyor ve ağaçların arkasına saklanan Adem’i göremeyip “neredesin” diye soruyor. Ne kadar ilginç bu Tanrı’nın bizim bakkal Rıza Efendi’den ne farkı var? Üstelik devamına bakın:
Adem, "Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim" dedi. RAB Tanrı, "Çıplak olduğunu sana kim söyledi?" diye sordu, "Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?" (Yar.3: 10-11)
Tanrı o sırada yanlarında olmadığı için bunu bilemiyor ve Adem’e soruyor. Sonrası malum Adem suçu Havva’ya Havva’da yılana yıkmaya çalışıyor. Tanrı da kafası bozulunca üçüne de soyuyla sopuyla ceza kesiyor. Yılanın ayaklarını alıyor Adem’i ekmeğini alınteriyle kazanmak ile Havva’yı kocasının hükmü altında yaşamak ve acı çekerek doğurmakla cezalandırıyor. Af maf yok direk atılıyorlar. Yılan Cennet’e girip de Adem’le Havva’yı bir güzel kerizlerken uyuyan Tanrı bu olaydan sonra uyanıyor ve yasak ağaç için bir tedbir alıyor.
Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Adem'i Aden bahçesinden çıkardı. Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi. (Yar.3: 23-24)
10 Haziran 2009 Çarşamba
ALLAH MI MUHAMMED Mİ?
İslam'da Muhammed mi daha büyük ve saygındır yoksa Allah mı? İlk bakışta bu soru anlamsız gibi görünebilir. Ama biraz düşünelim bugün bir Müslüman "Allah"ın adını sık sık anarlar fakat dikkat ederseniz Allah'tan bahsederken o saygı belirten ünvan sıfatını (hazret) kullanmayıp yalnızca "Allah" derler. Fakat bir Müslüman Allah'a kuru kuruya "Allah" derken Muhammed'e hiçbir zaman Muhammed demeyip hep "Hazreti Muhammed" der.
Dahası Allah'ın adı anıldığında Müslüman kılını kıpırdatmazken Muhammed adı anıldığında sağ el kalbin üzerine konup "salallahü alleyhi vesselam" denir. Her namazın sonunda okunan salavatı şerifeler (Allahümme salli ve Allahümme barik duaları) Kuran'da yazan dualar değildir ve bu dualarda da Muhammed anılır onun için iyi dileklerde bulunur. Muhammed namaza bile kendi adına okunacak hayır duaları koyup insanların kendisini kendi ölüp gitse bile unutmamasını sağlamıştır. Kendisi öldürttüğü adamların karısını kızını cariye yapıp ırzına geçerken Kuran'a ayet koydurup kendi karılarıyla kendisi öldükten sonra bile evlenmeyi yasaklamıştır. Kendisi evlatlığının karısıyla evlenebilirken kendi karıları tüm müminlerin atası olmuştur. Ve kendisi öldükten sonra dahi onlarla kimse evlenememiştir.
İnsanların sürekli kendisini anması ve hatırlaması da Muhammed'i kesmemiş olacak ki Muhammed Kuran'a şu ayeti de ekler: "Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selam edin." Allah Muhammed'in adını anarak salavat getiriyor Allah Muhammed'e resmen ibadet ediyor. Yok artık, Muhammed kendisini Allah'tan da üstün kılıyor bu ayette.
Dahası Muhammed öyle bir tabu haline gelmiş ki dokuz yaşındaki bir kız çocuğuyla gerdeğe girmesi normal karşılanabiliyor. Kimileri büyük bir utanmazlıkla Buhari ve Müslim'in hadislerini inkara kadar götürüyor işi. Biraz daha dürüst olmaya çalışan da Arabistan'da kızlar erken olgunlaşırdı vs. şeklinde durumu kurtaracak bir kılıf bulmaya çalışıyor.
Şimdi bir Müslüman'ın (Kaygusuz Abdal) tanrıya hitaben yazdığı şiirine bir bakalım:
" yucelerden yuce tanri
gunduzlerden gece tanri
ismin vardir cismin yoktur
sen benzersin hice tanri "
yücelerden yüce gördüm
erbabsın sen koca tanrı
bu allahlığı sen nerden
satın aldın kaça tanrı
ali ile bir olmuşsun
bir mektepte okumuşsun
ali olmuş hafız kelam
sen okursun hece tanrı
kıldan bir köprü yapmışsın
gelsin kullar geçsin deyu
hele biz şöyle duralım
yiğit isen sen geç tanrı
yaratmışsın bağ-u cennet
kulların etsinler sohbet
cehennemi ne yarattın
be akılsız koca tanrı
unuttuk diye namazı
bizi ateşe atarsın
kul yanması abes değil
gel bas kızgın saca tanrı
senin kulların anılır
atası anası ile
senin anan baban yoktur
benzersin bir piçe tanrı
seni her yerde görürüm
için dışını bilirim
sırrın halka faş edersem
halin nice olur tanrı
kaygusuzum der buradan
cümle mahluku yaradan
kaldır perdeyi aradan
gezelim beraber tanrı
Aceba Kaygusuz Abdal bu lafların yarısını Muhammed için söyleyebilmiş mi?
Dahası Allah'ın adı anıldığında Müslüman kılını kıpırdatmazken Muhammed adı anıldığında sağ el kalbin üzerine konup "salallahü alleyhi vesselam" denir. Her namazın sonunda okunan salavatı şerifeler (Allahümme salli ve Allahümme barik duaları) Kuran'da yazan dualar değildir ve bu dualarda da Muhammed anılır onun için iyi dileklerde bulunur. Muhammed namaza bile kendi adına okunacak hayır duaları koyup insanların kendisini kendi ölüp gitse bile unutmamasını sağlamıştır. Kendisi öldürttüğü adamların karısını kızını cariye yapıp ırzına geçerken Kuran'a ayet koydurup kendi karılarıyla kendisi öldükten sonra bile evlenmeyi yasaklamıştır. Kendisi evlatlığının karısıyla evlenebilirken kendi karıları tüm müminlerin atası olmuştur. Ve kendisi öldükten sonra dahi onlarla kimse evlenememiştir.
İnsanların sürekli kendisini anması ve hatırlaması da Muhammed'i kesmemiş olacak ki Muhammed Kuran'a şu ayeti de ekler: "Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selam edin." Allah Muhammed'in adını anarak salavat getiriyor Allah Muhammed'e resmen ibadet ediyor. Yok artık, Muhammed kendisini Allah'tan da üstün kılıyor bu ayette.
Dahası Muhammed öyle bir tabu haline gelmiş ki dokuz yaşındaki bir kız çocuğuyla gerdeğe girmesi normal karşılanabiliyor. Kimileri büyük bir utanmazlıkla Buhari ve Müslim'in hadislerini inkara kadar götürüyor işi. Biraz daha dürüst olmaya çalışan da Arabistan'da kızlar erken olgunlaşırdı vs. şeklinde durumu kurtaracak bir kılıf bulmaya çalışıyor.
Şimdi bir Müslüman'ın (Kaygusuz Abdal) tanrıya hitaben yazdığı şiirine bir bakalım:
" yucelerden yuce tanri
gunduzlerden gece tanri
ismin vardir cismin yoktur
sen benzersin hice tanri "
yücelerden yüce gördüm
erbabsın sen koca tanrı
bu allahlığı sen nerden
satın aldın kaça tanrı
ali ile bir olmuşsun
bir mektepte okumuşsun
ali olmuş hafız kelam
sen okursun hece tanrı
kıldan bir köprü yapmışsın
gelsin kullar geçsin deyu
hele biz şöyle duralım
yiğit isen sen geç tanrı
yaratmışsın bağ-u cennet
kulların etsinler sohbet
cehennemi ne yarattın
be akılsız koca tanrı
unuttuk diye namazı
bizi ateşe atarsın
kul yanması abes değil
gel bas kızgın saca tanrı
senin kulların anılır
atası anası ile
senin anan baban yoktur
benzersin bir piçe tanrı
seni her yerde görürüm
için dışını bilirim
sırrın halka faş edersem
halin nice olur tanrı
kaygusuzum der buradan
cümle mahluku yaradan
kaldır perdeyi aradan
gezelim beraber tanrı
Aceba Kaygusuz Abdal bu lafların yarısını Muhammed için söyleyebilmiş mi?
Etiketler:
Allah,
Kaygusuz Abdal,
Muhammed,
Şathiye,
Şathiyye
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)