18 Haziran 2014 Çarşamba

SOMA’YI UNUTMA!

 “Bu millet adam olmaz” muhabbetini hiç sevmem, yapmam da. Ama bazen diyorum ki “Bu millet adam olmaz” diyenler acaba haklı mı? Acaba boşa mı kürek çekiyoruz, siyasetle ilgili her şeyden el etek mi çekmek gerek, millet zaten arsızdan namussuzdan yana “Ben kendimi kurtarayım da siz ne haliniz varsa görün!” diyenler doğru mu yapıyor? Öyle ya söğüşleyen mutlu söğüşlenenlerin çoğu mutlu. Gerçi söğüşlenenlerden benim gibi birkaçı huzursuz ama o kadar da olacak kaç kişiyiz ki? Üç beş çapulcu mutlu olsa ne olmasa ne? 

Çok kısa bir süre önce Soma’da bir facia yaşandı. 301 diye yalan söylüyorlar; ama aslında 500’e yakın işçi öldü. Rakam mahsus az yansıtılıyor. 16 Mayıs’ta Anadolu Ajansı twitter adresinden "AFAD Soma'da yaşanan faciada ölen 483 kişinin isimlerini açıkladı" diye bir duyuru yaptı. Artık kim kime ne talimat verdi ne dolap döndüyse tweet kısa bir süre sonra silindi. Zaten AA hükümete çalışıyor bakın daha kaza olur olmaz AA kazayı nasıl duyurdu: “#FLAŞ Soma Kömür İşletmeleri: Alınan en yüksek ve sürekli denetimde olan tedbirlere rağmen yaşanan kazaya anında müdahale gerçekleştirildi.” Herhangi bir tedbirin alınıp alınmadığını facianın hemen ertesinde haberleri izleyen herkes bilir. Soma’daki madende bir yaşam odası bile yoktu. İktidar bunu nasıl denetliyordu? Hükümet sırf öneriyi anamuhalefet verdi diye Soma Kömür İşletmeleri’nin denetlenmesi, bir araştırma komisyonu kurulması ile ilgili teklifi reddetti. Sigortasızlar, kaçak çalışanlarla beraber belki de 500’den fazla insan göz göre göre öldü. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’na ceza bile verilmedi, madeni övmekle bitiremeyen Enerji Bakanı’na da bir yaptırım uygulanmadı. Başbakan’dan zaten bahsetmeye bile değmez. Gezi protestolarında 9 kişiyi öldürtüp 10’dan fazla insanın gözünü kör ettiren, 100’den fazla insanımıza beyin travması yaşatan, 8000 insanın yaralanmasına yol açıp polise destan yazdıran birinin daha o zaman istifa etmesi gerekirdi. Gezi sürecinde gördük ki Erdoğan için insan hayatı hiç önemli değil. O sadece şahsi çıkarların peşinde ve şunu çok rahat söylüyorum Erdoğan gerekirse bu ülkeyi yakar yine de koltuğunu bırakmaz. İsterse ülkenin yarısı ölsün Erdoğan’ın umrunda değil. “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” demiş Ziya Paşa. Yüzlerce insanın ölümünden sorumlu olanlar ancak istifa ederlerse şerefli davranırlar yoksa başkalarına insanlık, edep, şeref, haysiyet dersi vermekle olmaz bu iş. 

İşte bu gürültü patırtı içinde bu curcunada cumhurbaşkanlığı da yaklaşmışken bu gündem olmazdı, yeni bir gündem lazımdı. Nasıl yeni gündem oluşturulacaktı? Yüzlerce kişinin ölümüne neden olanlar, ellerinden kan damlayanlar ne yapacaktı da mağdur olacaktı. Bayrak tabii ki. Bayrak onların imdadına yetişti. İşte sana fıstık gibi gündem. Hakikaten de bu bayrak olayından sonra facebookta falan insanların avatarındaki madenci yüzü, siyah kurdela vs. kalktı yerine bayrak geldi. Yani amaca ulaşıldı. Şimdi birisi jet hızıyla duvarı aşıyor, dikenli telleri geçiyor, havaya ateş ediyorlar ama bu kişi vurulmayacağından o kadar emin ki durmuyor. En çok bir insanın kolu kalınlığında bir direğe birkaç saniyede hiç kaymadan tırmanıyor, bayrağı tuttuğu gibi çözüyor hemen, artık önceden hazırlanmış nasıl yapacağını biliyor. Son sürat dikenli telleri ve duvarları aşıp ortadan kayboluyor. Bayrak direğine tırmanırken kaymasını engelleyecek eldivenler giymiş. Kişi bu haziran sıcağında ellerine eldiven giyip gelmişse olay % 100 planlıdır. Diyarbakır gibi bir yerde hem de haziran sıcağında eldiven giymek de nedir Allah aşkına? Bu hiç de küçük bir çocuğun yapacağı iş değil. Yüzünde puşi var taa bilmemkaç metre uzak ve askerler onun çocuk olduğunu söylüyor, yahu o kadar uzaktan hem de yüzü kapalıyken onun çocuk olduğunu nerden anladın? Çocuk dediğin eline eldiven giyip hazırlıklı gelmiş. Çocuk dediğinin duvarı ve tel örgüleri aşması saniye sürmüyor. Birkaç saniyede incecik bir direğe tırmanan çok güçlü, düzgün fiziği olan birinin hem de yüzü puşili birinin çocuk olduğunu neye dayanarak iddia ediyorsunuz? Bu ülkede ne zaman bayrak indirilse kıyametler kopar. Aman düşman var, bak tehlikedeyiz, der hükümet ve hükümete laf söylenmez. Şu sırada bayrağın yere atılması kimin işine gelir, işte bunu düşünmeliyiz. Ayrıca Berkin Elvan olayında çocuklar konusunda ne kadar hassas olduğunuzu da gördük. Bir çocuk öldü ve siz “Ölmüştür, geçmiştir” diyecek kadar “şey” oldunuz. Artık söyleyecek sıfat bulamıyorum. Lafa bak insanın kanını donduruyor. Birkaç hafta önce Ankara’da gözaltına alınırken korkudan ağlayarak altına işeyen 10-12 yaşlarındaki yavrucağın yüzündeki dehşetten okuduk sizin çocuklar konusundaki hassasiyetinizi. Kendini yakasından tutup çeken bir polise bir başka polis kızdığında nasıl da ağlayarak kendini kollayan polise sarılıyordu yavrucak. İşte siz busunuz. Çocuk katilisiniz, canisiniz. Bayrağı indireni çocuk olduğunu düşünerek vurmadığınız doğru değil. Onun çocuk falan olmadığını siz de biliyorsunuz. Bir kere yaptığı bir çocuğun yapabileceği fiziksel kapasiteyi aşmasını bırak, spor yapmayan, herhangi bir askeri eğitim almamış, ortalama bir genç için bile çok zor. O kişi ise bunu tereyağından kıl çeker gibi çok kısa bir sürede yapıyor. Bu olay tamamen planlanmış bir provakasyon. Bayrağı indiren de eylemci falan değil, çocuk hiç değil. Politika böyle çirkef bir şey işte bazen bir devlet kendi adamına kendi bayrağını indirtir. Olay gayet açık ve net tabii ki görebilene. Bırakın şimdi bunu Soma’ya dönün yüzünüzü unutmayın, unutturmayın! Hesabını sorun! Katillere suç ortağı olmayın!

14 Haziran 2014 Cumartesi

AH, BİZİM BU ORTADOĞU KAFAMIZ!


        Tipik Ortadoğu politikacısı böyle ouluyor işte… Halka bir şey vaat etmek yerine, kendisinin bâzı meziyetlere sahip olduğunu iddia etmek yerine siyasi rakibinin ne kadar kötü olduğunu anlatmaya uğraşır ve o şekilde oy toplamaya çalışır. Aslında “rakip” yanlış kelime. Batıda siyasi yelpazenin değişik taraflarındaki liderler rakiptir ama Ortadoğu’da bunlar rakip değil, “düşman”dır. Bu gelenek kendi kendine olmadı elbette, elbette ki bunun bazı sebepleri var. Bu Ortadoğu halklarının genetik değil kültürel mirasından kaynaklanıyor.
        Bir lider düşünüm siyasi muhattabının dili sürçmüş, bir eleştiriyi yöneltirken yanlışlıkla “karısı” yerine “annesi” demiş. Der demez de yanlışını fark edip “Pardon, pardon! Allah rahmet eylesin! Pardon!” diye düzeltmiş. Bu liderin davranışı insanî bir davranış insanî bir hata. Peki diğer liderin buna cevabı ne olmuş: “Bu kadar adilik, alçaklık olamaz!” başka ne demiş: “Adisin, seviyesizsin! Terbiyesiz herif!” Bitmedi: “Bu kadar adilik, pespayelik olur mu?” Seviyeye gel! Bu mu senin beklediğin seviye şu başkasına “terbiyesiz” diyenin yaptığına bak. Şu konuşmadaki seviyeye bak. Muhtemelen bir Avrupa ülkesinde böyle konuşan bir başbakanı iki tane beyaz önlüklü adam, ters gömlek giydirip psikiyatri kliniğine kaldırır ve o başbakanın siyasi hayatı biter. Ama bizde bu liderin bu lafları alkışlanıyor. Bu sözlerin bir kalabalığa meydanlara hitap ederken hem de bir başbakan tarafından sarf edilmesi başlı başına bir facia, bir patalojik vakayken, meydanların bu galiz küfürleri alkışlaması ayrı bir garabet, ayrı bir pataloji.
        Sadece bu mu? TV de canlı yayın sırasında bağıra bağıra “Hüğğyk, hığyk, ühüğerkh!” diye sesler çıkararak ağlayan bir başbakan. Çok etkileniyorsan git evinde ağla, evde dilediğin kadar ağla ama tüm dünyanın izlediği bir sırada, kameraların karşısında sen bunu nasıl yapıyorsun? Ülkenin itibarını ne hale düşürdüğünün farkında mısın? Bu davranış da bir Avrupa ülkesinde hem alay konusu olur hem de o kişinin siyasî hayatının bitmesine sebep olur. Bizde ne oluyor, lidere puan kazandırıyor. Zaten Erdoğan dozajı iyi ayarlayamadı, sesi tuhaf dayak yemiş çocuk sesi gibiydi. Yapmacık ve zorlama olduğu her halinden belliydi.
        Bir lider bırak bir Avrupa ülkesini, ortalama demokrasiyi hazmedebilmiş bir ülkede kendini protesto edene korumalarının arkasına saklanarak dayak atıyor, üstüne korumalarına dövdürüyorsa o lider artık bitmiştir. “İsrail dölü” kelimesini kullanıyor üstelik. Zenofobiye gel! Sadece bu da değil, bu sene martta Yenikapı’da miting öncesi helikopterle miting alanınad tur atıyor. İnsanlar liderlerine bakmak için kafalarını yukarıya kaldırıyor. Erdoğan helikopterden emir veriyor aşağıdaki kalabalığa: “Arka kısımda dışarda kalanlar var, biraz yer açın! Bayanlara yol verin!” Bu sözler neden helikopterden söyleniyor, neden biraz sonra kürsüye çıkıp konuşacağı alanda helikopterle tur atıyor? Tabii ki halkı aşağılamak, kendinin onlardan ne kadar yüksek ve yüce olduğunu göstermek için. Ama konuşmasını prompterdan okurken prompter bozulunca dut yemiş bülbüle dönen Erdoğan bunu akıl edecek değil tabii ki beraber çalıştığı reklemcılar, propagandayı ve insan psikolojisini iyi bilenler akıl ediyor bunu. Geride bir tiyatro hazırlanıyor ve sahneye konuluyor, kim bu tiyatroda iyi oynarsa halk gidip ona oy veriyor.
        Oysa bir siyasi partiye verilecek oy, tiyatronun performansına göre değil o partinin yaptıklarına göre olmalı. Bir işçinin muhafazakâr bir partiyi desteklemesi akıl alır şey değildir. Çünkü muhafazakâr parti işçiyi ve işçinin çıkarlarını değil patronları düşünür, onları kollar. Ama bu fikir sağlıklı düşünen insan fikridir, Ortadoğu’da halkın inanılmaz çoğunluğu büyük bir kafa karışıklığıyla  gider kimin tiyatrosunu beğenirse ona oy verir. Eh biat kültürüyle yetişen, aşağılanmaya bayılan insanlara da böyle yukarıdan talimatlar vereceksin ki etkileyebilesin.
        Biz bu sağlıksız davranışları bu garip ruh halini neden sergiliyoruz? Çünkü biz demokrasinin ne olduğunu bilmiyoruz. İlkokul çocuğuna sor “Demokrasi nedir?” yıllarca papağan gibi tekrarlatılıp ilkokuldan belleğimize kazınan şu zırvayı söyler: “Demokrasi halkın kendi kendini yönetmesidir.” Peki halkın kendi kendini yönetmesi nedir? Bunu açıyor muyuz, açıklıyor muyuz, eh az biraz. O da neymiş diyince: “Halk temsilcisini seçer temsilci de halkı yönetir.” Diye bir cevap. Şimdi bu demokrasi mi oluyor? Temsil sistemi iktidarı halkın elinden alıp vekillere devrediyor ve onlara “dokunulmazlık” adı altında bir tür suç işleme, hırsızlık yapma özgürlüğü veriyor. Sokakta yürümek demokratik bir hak talep etmek “suç” olarak görülüyor ve dayakla, copla, gazla, hapisle cezalandırılıyor. Siyaset toplumüstüleştiriliyor ve toplumun taleplerini dile getirmesi yasaklanıyor. Toplum sadece sandığa gidip mühür basacak, gerisine karışmayacak. Bu demokrasi değildir, seçimler yapılsa da sonuçta iktidar halkın elinden alınmıştır. Demokrasiden anladığımız şu an için başa gelecek tiranı seçmektir. Oysa başa gelenin sınırsızca diktatörleşip her türlü baskıyı kurduğu yerde demokrasi olmaz. İşte demokrasinin ne olmadığını kavradığımız an ne olduğunu anlamak için zahmet etmemize hiç gerek kalmayacak.