24 Aralık 2013 Salı

YOK DAHA NELER!

Son zamanlarda ülkeyi tepeden tırnağa sarsan rüşvet olayıyla ilgili tek satır bile yazmadım. Neden; gündemden uzak kaldığım için mi, üstüne bir şeyler yazılmayacak kadar önemsiz gördüğüm için mi, rüşveti alanları sevdiğim için mi? Hayır, hayır, hayır. Şu yüzden: Ortada balya balya para var, bilmemkaç çelik kasa var, polis tarafından takip edilen oğulun babasına korkuyla telefon edişi var ve bakan tam bir hafta boyunca ağzını bile açmıyor. Madem bu paralar rüşvet değil bir haftadır neden susuyorsun be adam? İlk oğlun gözaltına alındığında deseydin ya bu rüşvet değil oğlum villayı sattı diye. Bunu şimdi söylüyorsan neden sana inanalım ki? Madem oğlun ve sen masumsunuz neden bilmemkaç polisi görevden aldın, neden keyfine göre savcıları atadın? İyi valla rüşvetle suçlanan kişi kimin olayı araştıracağına kendi karar veriyor. Sonra da devletin yüksek rakımlı tepesinde oturan biri gözlerimizin içine baka baka “Türkiye’de yargı bağımsız” derken utanmıyor bile. Yani olay üzerine herhangi bir şey yazılmasına gerek kalmayacak kadar açık ve net. Ortada bir rüşvet var. Her açılışta besmeleyle kurdela kesen, namaz kılan, Allah, din, iman, lafzını ağzından düşürmeyen, dahası partisinin “ak” olduğunu iddia edip partisine akparti yerine AKP diyene hakaret edenBaşbakan rüşvetçileri koruyor. Bu konu üzerine ne yazılabilir ki? Ama son zamanlarda devletin yüksek rakımlı tepelerinden öyle saçma hezeyanlar duyulmaya başlandı ki iki çift laf etmek artık farz oldu. Ne buyuruyor Bülent Arınç hazretleri? Hırsızlığı, rüşveti soruşturan polisler önceden soruşturacakları kişilere haber verecekmiş. Daha neler? Yahu insan bu lafı sarhoşken söylemez. Başka ne diyor? Yok efendim bunlar davet edilse zaten gidermiş neden şafak operasyonuyla gözaltına alınmışmış… Ulan Türkan Saylan, İlhan Selçuk, Ahmet Şık… daha bilimum gazeteci, yazar, general, siyasetçi, bilim adamı, akademisyen davet edilirse gidebilecekken sabahın köründe gözaltına alınırken bu gözaltıları alkışlamıyor muydunuz? Başka ne buyuruyor iktidar çevreleri? Yok efendim “masumiyet karinesi” varmış. Yahu suç açık açık işlenmiş işte daha masumiyet bunun neresinde? Hem siz Ergenekon gözaltılarında masumiyet karinesine dikkat ettiniz mi? İçeri alınanı anında suçlu ilan etmediniz mi? Daha neler??? Ne buyuruyor Tayyip, yok efendim devletin içinde yuvalanmış çete varmış da bilmemneymiş de inlerine girecekmiş de… miş mış muş müş… Şimdi bu sözleri muhalefetten biri söylese anlarım ama on bir yıldır iktidarda olan bir parti devleti çetelerin ele geçirdiğini söyleyip bundan yakınıyorsa buna ne denir Allah aşkına? Düşündükçe insanın beyni dumura uğruyor. On bir yıldır aklın nerdeydi? Hele aynı zamanda Tayyip’in danışmanlarından olan Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan, öyle bir açıklama yaptı ki inanılır gibi değil. ''Kendi ülkesinin milli ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidarına kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olmayacağını çok iyi bilir.” Gerçekten inanılır gibi değil! Madem orduya kumpas kurdular siz neden bu kumpasa alet olup orduyu darbecilikle suçladınız? Neden sesiniz çıkmadı? Neden şimdiki gibi polisleri, savcıları değiştirmediniz? Şu halde bu sözlerinden şunu mu anlamalıyız acaba: Ya o zaman orduya atılan iftiraya destek verdin ya da şimdi cemaate iftira atıyorsun. Yandaş basının haberleri ayrı bir rezillik ve utanmazlık örneği. Canla başla rüşvetin soruşturulmasına karşı çıkıyorlar. Hele Oral Çalışlar işine gelince solcu, sosyalist geçinen, Deniz Geçmiş’in arkadaşı olduğunu söyleyen Çalışlar canla başla rüşvetçileri savunuyor. Yazılarında resmen canım ne olmuş yedilerse siz asıl onlara operasyon yapanları suçlayın gibi tuhaf şeyler yazıyor herhalde Oral Bey’in beyin ölümü gerçekleşmiş. Bütün bu rezillikler bir yana dursun bana bu yazıyı asıl yazdıran AKP- cemaat kavgasına Diyanet’in de dahil olması. Şimdiye kadar yapılanlar söylenenler iğrenç olabilir ama hiçbiri Diyanet’in kavgaya karışması kadar mide bulandırıcı değil. Ne diyor Diyanet: “Müslümanlar birbirine beddua etmez. İslam ahlakına aykırıdır. Hz. Peygamber, İslam'a düşmanlık edene bile beddua etmemiştir.” Anlaşılan Diyanet tanrılığa soyunmuş, sen kimden izin aldın bakalım cemaati suçlayıp ak mı kara mı olduğu belli olan partiyi savunmak için? Hem “Hz. Peygamber, İslam'a düşmanlık edene bile beddua etmemiştir.” Sözünüz de tamamen yalan asıl rüşvetçilere beddua etmek sünnettir ve Hz. Muhammed de rüşvetçilere beddua etmiştir. Biraz dininden haberi olan oratalama bir Müslüman çok iyi bilir ki bir hadis hem Tirmizi hem Ebu Davud hem de İbni Mace’de geçiyorsa artık o hadisin sahihliğinden şüphe edilmez. Bunlar Kütübü Sitte hadisçileridir ki kaynak Müslümanlar için Kuran’dan sonra en güvenilir kaynaktır. Ve bu üç İslam alimi de Peygamberden şu hadisi aktarır: "Allah, rüşveti verene, alana ve aracılık edene lanet etsin." Diyanet’te görevli birinin bunu bilmemesi ne kadar tuhaf! Şimdi bir bakalım Diyanet’in bir görevlisinin kendini ilahi bir yargıç yerine koymasına ve Allah, peygamber, İslam nutukları arkasına saklanarak AKP avukatlığı yapmasına şahit oluyoruz. Aslında bu çıkışın dinle imanla zerre kadar alakası yok. Tek amaç iktidara yaranmak. Madem dini imanı bu kadar önemsiyorsun o zaman rüşvet yemenin kötülüğünden bahsetsene be adam. Madem bu kadar insanları uyarma sevdalısısın Gezi protestolarında Müslümanların gözleri çıkarılırken, Müslümanlar ölesiye dövülürken ve hatta öldürülürken neden “Durun bu öldürdükleriniz Müslüman yapmayın bunu” demedin? İşte gerçeği getirip alnının ortasına böyle çakarlar. Hoş bunlardan incinmek vicdan azabı çekmek için asgari vicdan sahibi olmak lazım, lafım en azından vicdanını ve utanma duyusunu hâlâ yitirmemiş olanlara.

6 Aralık 2013 Cuma

FAŞİZM PAKETİ

RTE’nin adına “demokratikleşme paketi” dediği ama aslında “Pandora’nın kutusu”na daha çok benzeyen tuhaf paket midir kutu mudur her neyse yasa tasarısı dün TBMM’ye sevk edildi. Hani bir deyim vardır ya “kaşıkla verip sapıyla göz çıkarmak” derler. İşte bu paket aynen o hesap olmuş. Şimdi bakalım şu Pandora’nın paketinde neler var. Tasarıda, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda insanların sesini duyurması ve muhalefet edebilmesini daha da güçleştirecek değişikliklere gidildi. Toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhın belirlenmesi konusunda, ‘vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırmayacak’ ibaresi eklendi. Böylece mülki amir yapılmak istenilen gösterinin yerinin ‘vatandaşların günlük yaşamını zorlaştıracak’ bir niteliği olduğunu düşünürse o toplantının yerine izin vermeyecek. Hatırlarsanız 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyen sendika ve sivil toplum kuruluşlarına izin verilmedi. Gerekçe olarak ise Taksim’deki kazılar ve oluşan çukurlar gösterildi. Ancak 4 gün sonra (yani 5 Mayıs’ta) binlerce Galatasaray taraftarı, geç saatlere kadar Taksim’de şampiyonluk kutlaması yaptı. Çukurlar hâlâ mevcuttu. Hatta daha sonra temmuzda çukurlar yine mevcutken Mısırlı Diktatör Mursi’ye destek mitingi de yapıldı Taksim’de. Üstelik hiçbir şekilde polis müdahalesi olmadı. Yani sözüm ona bir demokratikleşme paketi hazırlanıyor güya memleket daha demokratik olacak bilmemne deniyor. Ama eklenen bir maddeyle herhangi bir yerde gösteri yapılıp yapılamayacağına (Başbakan’dan talimat alan) mülki amirler karar verecek. Oh ne güzel! Değiştirdiğiniz bir kanunla kanun gücünün de üstüne çıkıyorsunuz. Tasarıda bir diğer önemli düzenleme ise düzenleme kurulunun amacı dışına çıkan toplantıyı bitirmemesi durumuna ilişkin. Düzenleme kurulunun amacı dışına çıkan toplantıyı bitirmemesi halinde yetkili kolluk amiri mülki amirine bildirecek, toplantının bitirilip bitirilmemesine ilişkin karar ona ait olacak. Toplantının “amacı dışına çıkması” da ne demek? Yani insanlar hiçbir şekilde cebir ve şiddete başvurmasa da canın istiyorsa “amacı dışına çıktı” diye bir bahane gösterip insanlara polisi saldırtabileceksin. Tasarıda nefret suçuna ilişkin yapılan düzenleme de eksik. Hem de bile isteye eksik bırakılmış. Sonuçta tasarıyı çocuklar ev ödevi olarak hazırlamıyor. Bu işi bilen koca koca adamlar yapıyor. Tasarıda mevcut TCK’de düzenlenen ‘ayrımcılık’ maddesinin tamamı korundu. Maddeye sadece ‘Nefret nedeniyle’ ibaresi eklendi. Böylece bu maddeye etnik kimlik, cinsel yönelim gibi ibarelere yer verilmedi. AGİT nefret suçunu tanımlarken, ‘cinsel yönelim’, ‘etnik kimlik’ ve ‘uyruk’ gibi kriterleri de esas alıyor. Oysa tasarıda bu ifadeler yok. Neden acaba? Türkklüğe hakaret diye tuıhaf bir suç içeren 301. madde ise hâlâ yürülükte yani birisine “pis Türk” dersen suç olacak ama “pis Arap” dersen suç olmayacak. Ya da bir kişiyi eşcinsel olduğu için aşağılayabileceksin. Tasarıda dini inancın gereğinin yerine getirilmesini veya dini ibadet veya ayinlerinin bireysel yada toplu olarak yapılmasını hukuka aykırı şekilde engelleyen kişilere 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilecek. İyi güzel de Ateistlere ve Alevilere sövmek hâlâ serbest. Başbakan Karacaahmet Cemevi’ne “ucube” demişti zaten. Hatta cemevlerine de “cümbüşevi” demişti. AKP’li bir yönetici Ateistler için “tecavüze uğramış bu tipler yok edilmeli” dedi hiçbir şey olmadı. Medyada görüyoruz yapılan hakaretleri. Harun Yahya takma adlı yazara dava açıldı hakaret ettiği mahkemece kabul edildiği halde adam tuhaf bir şekilde beraat etti. Yok efendim Ateistlere hakaretleri tehlike oluşturmuyormuş. Yahu İslami bir değeri eleştirmek ne gibi bir tehlike oluşturabiliyor ki? Sevan Nişanyan’ın Fazıl Say’ın ceza almasını nasıl açıklayacaksın o zaman? Ama durum başka… Nefret suçlarının amacı güçlü olanı, iktidarda olanı koruyup kollamak değil zayıf olanı, azınlık olanı korumaktır. Ama AKP’nin yaptığı bu garabet düzenleme sadece ve sadece Müslümanları kollamak için onbinlerce nonteiste istediğiniz kadar saldırabilirsiniz. Tasarıda yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale eden veya bunları değiştirmeye zorlayan kişilere de 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor ki “kızlı erkekli evler”e karışanların da şu halde hapse girmesi gerekecek. Ama merak etmeyiniz “muhafazakâr” tabir edilen bir yaşam tarzına karışırsanız bunun olacağı ortada. İşte Başbakan gibi muhafazakâr olmayan kişilerin yaşam tarzına karışabiliyorsunuz hatta taa evinin içine girebiliyorsunuz. Cemevlerinin ibadethane olarak tanınmaması, hatta “cemevi”ne ibadethane demenin suç olmasıyla ilgili bir düzenleme ise yok. Evet cemevine ibadethane demek suç sırf bunu yaptıo diye kapatılan dernekler var. Saçma sapan gerekçelerle kapatılan Alevi derneklerinin açılmasına yönelik hiçbir şey de yok. Sözün özü “demokratikleşme paketi” diye sunulan şey koskoca bir faşizm paketi. Daha diktatörce, daha baskıcı ve daha zulüm dolu günler maalesef bizi bekliyor.