22 Mayıs 2010 Cumartesi

SAVULUN KILIÇDAROĞLU GELİYOR!

Kemal Kılıçdaroğlu’nu tüm Türkiye tanıyor artık. Düellolardaki sabrı, tartışma adabı vs. iyi iyi olmasına iyi de bu Kılıçdaroğlu geldi diye hemen bir tuhaf rüzgâr esmeye başladı. Sanki AKP’nin tercih edilmesinin tek sebebi Baykalmış gibi. CHP’nin sadece genel başkan değişikliğine değil bir anlayış değişikliğine ihtiyacı var.

En başta CHP sırtını sürekli Anayasa Mahkemesi’ne ya da TSK’ye yaslamaktan vazgeçmelidir. Halkın desteğini kazanmaya bakmalıdır. TSK ya da yargı CHP’yi iktidara taşıyamaz CHP’yi iktidara taşıyacak olan halktır. AKP mükemmel bir örgütlenme sayesinde iktidarı kazanmıştır. CHP de gecekondu mahallelerinde örgütlenmelidir.

Katı bir milliyetçilik içinde –kendine sol demesine rağmen- adeta Faşizme yaklaşan şekilde söylemini bir kenara bırakmalıdır. Kılıçdaroğlu Abdullah Gül’ün annesi Ermeni’dir, diyen ve Ermeni kökenli olmayı kötü bir şeymiş gibi gösteren bir CHP’li vekile tavır koymuş mudur? Ya da Baykal’ın Ergenekon avukatlığına bir şey demiş midir? Kılıçdaroğlu CHP’nin hangi Faşizan baskıcı uygulamasına ses çıkarmıştır? Kılıçdaroğlu türban yasağını kaldıracak mıdır? Kılıçdaroğlu elbette CHP’deki bu sorunların kaynağı olmamıştır ama bu gibi durumlarda da ses çıkarmayarak CHP’nin uygulamalarını onaylamıştır.

CHP Kürt açılımını eleştiriyor. Elbette her şey eleştirilebilir ama CHP Kürt açılımını eleştiriyorsa buna karşı alternatifini ortaya koymalıdır. Eğer Kürt sorununa çözüm bulamıyorsa en azından çözümlemeye çalışanları engellememelidir. AKP’nin her yaptığını eleştirmek yerine kendi programını net bir şekilde ortaya koymalıdır.

Halk aç işsizlik var insanlar sefilken CHP de iktidara gelse yoksul olanlara erzak ve kömür yardımını CHP de yapmalıdır. AKP'yi erzak dağıtıyor kömür dağıtıyor diye suçlamak yerine CHP de bunu yapmalıdır. İnsanlar yoksul ve işsizlik korkunç boyutlardayken açlık çeken insana AKP’nin yardımını aldı diye kızmamalıdır.

CHP’nin bir değişime ihtiyacı olduğu kesin ama bu değişim bir genel başkan değişikliği değil anlayış değişikliği olmalı. Özellikle Erdal İnönü’den sonra hızla radikal sağa geçiş yapan CHP artık biraz merkeze yaklaşmalıdır. Şu katı Laiklik söylemini de bir kenara bırakmalıdır artık. İnsanlar açsa öncelikleri Laiklik olamaz maalesef. Çünkü laiklik karın doyurmaz.

Bütün bunları CHP yapabilir mi? Son tahlilde bütün bu değişiklikleri gerçekleştirse de CHP burjuvazinin CHP’sidir. Emekten emekçiden yana olmayı CHP ne zaman başardı? AKP gibi burjuva sınıfa hizmet etmekten ne zaman geri kaldı? 65 yaşında emekliliğe ve AKP’nin işçilerin hakkına saldırmasına ciddi bir direnişi ne zaman gösterdi? Tabii Kılıçdaroğlu geldii, her şey çok güzel olacak, modunda olanlara da söylenecek tek şey var: İyi uykular, tatlı rüyalar.

16 Mayıs 2010 Pazar

DÜRBÜNCÜ

Çok küçüktüm annem beni “Dürbüncü”yle korkuturdu. Çok uzaklarda bir dürbüncü varmış elinde dürbünüyle etrafı gözetlermiş annesini üzen kızdıran çocukları kaçırır kolunu bacağını keser dilendirirmiş eğer akıllı olmazsam bu Dürbüncü beni de kaçırır kolumu bacağımı kesip beni de dilendirirmiş.

Küçük çocuklarda “yalan” kavramı yoktur inanırdım ben de annem de hep Dürbüncü’yle korkuturdu beni. Hele bir gün bana “Seni yarın Dürbüncü’ye vereceğim!” diye bağırınca hem o gün hem de ertesi gün korkudan mahvolmuştum. Annem beni bir adama teslim edecek ve bu adam benim kolumu, bacağımı baltayla kesip beni dilendirecek aklım almıyordu. Ben annemi bu kadar severken o beni nasıl buna layık görüyordu? Elbette beni Dürbüncü’ye teslim etmedi ve kimse de kolumu bacağımı kesmedi ama bu tavır ve sürekli dürbüncü korkutmaları daha küçücükken psikolojimi bozdu. Yoksulluk korkusu, gelecek kaygısı, kendine güvensizlik, depresif ruh hali….. Yani yığınla yaralanma ve zarar.

Aslında gelmek istediğim yer başka. Anneme bu “Dürbüncü”yü icat ettiren şey ne? Ya da başka bir deyişle annem neyden ilham alarak dürbüncüyü uydurdu? Uzaklarda bir yerde oturan dürbünüyle insanları gözetleyen ve kafasını kızdıran kişilere akıl almaz işkenceler yapan bu Dürbüncü fikri ona nerden gelmişti?

Belli bir yaşa geldiğimde artık Dürbüncü benim için yoktu. Ama onun yerini başka bir psikopat almıştı. Beni dürbüne ihtiyaç olmadan gözetleyen ve bana işkence etmeye can atan bu psikopatın adı “Allah”tı. Ve daha sonra üniversite yıllarında Turan Dursun’un kitaplarıyla tanışınca bu ikinci Dürbüncü’nün de ilki gibi hayal mahsulü olduğunu çok iyi anladım. Gelin şu üç günlük dünyada böyle masallara inanmayın Dürbüncü ne kadar mantıksız ne kadar akıl dışıysa Allah’ında ondan zerre farkı yok. İyi bir insan olun, insanları sevin, yardım edin ama birileri sizi içinde sonsuza kadar seks yapacağınız Cennet denen kerhaneye alacağı için değil huzurlu ve kendisiyle barışık, sağlıklı bir insan olmak için yapın bunu.