2013’te Gezi Parkı’ndaki açağlara saldırıp hiçbir
şeyi halka sormadan yapan Erdoğan’ı halk protesto etmişti. Türkiye’nin her
yanında milyonlarca insan AKP diktatörlüğüne karşı demokrasiye sahip çıkmak
için sokaklara çıktığında bu insanlar “destan yazan kahramanlar” ya da
“demokrasi için sokaklara dökülen halk” değildi. Ya neydi? “Üç beş
çapulcu”. Bırak 2013’ü daha geçen yıl yeşile saldırmak ağaçları kesmek için
“Yeşil Yol” diye bir garabet çıkardınız, yaylaları talan etmeye giriştiniz.
Halk bunu protesto edince bu sefer kalktı vali efendi halka “çapulcu” dedi.
Çapulcu nedir? “Başkalarının malını mülkünü yağmalayan”dır. Daha doğrusu oydu,
Türk Dil Kurumu kalktı Başbakan sürekli “çapulcu” tabirini kullanıyor diye
“çapulcu” kelimesinin anlamını değiştirdi. Oysa çapulcu mal mülk yağmalayandır.
Gel gelelim 15 Temmuz gecesi bir darbe kalkışması
oluyor ve bir grup insan sokağa dükülüyor. Şimdi İzmir’de sokağa dökülenlerin
bir kısmı saat kulesinin anasını ağlatıyor. O güzelim eseri tahrip ediyor,
yağmalıyor. Yani “çapulculuk” yapıyor. Buna rağmen 15 Temmuz’da sokağa çıkanlar
neden çapulcu değil de kahraman oluyor? Gezi Parkı protestolarında ölenler için
“Ölmüştür geçmiştir” diyorsunuz neden 15 Temmuz’da ölenler için “Ölmüştür
geçmiştir” demiyorsunuz da “şehit” diyorsunuz, ağıt yakıyorsunuz? Bu nasıl bir
ikiyüzlülüktür. Hiç utanmıyor musunuz?
Askerî darbe olsa ne değişecekti ki? Bir kere
Erdoğan kaç darbe yaptı bakalım, 7 Haziran seçimlerinden sonra AKP, CHP’ye
ülkeyi yönetecek bir koalisyon yapmayı teklif etmiyor da seçim hükümeti
kurulmasını teklif ediyor. Yani birileri AKP ile CHP’nin koalisyon yapmasını
engelliyor, acaba kim? Bozdağ’ın AKP Tayyip’in partisidir, sözünü de
hatırlatırım. Yani Erdoğan isteseydi bu koalisyon olacaktı. Davutoğlu hükümeti
kuramadı, bu sefer Erdoğan kendisinden önceki cumhurbaşkanlarının yaptığı gibi
görevi en çok oy alan ikinci partinin liderine vermedi. Ne yaptı? Ülkeyi tekrar
seçime götürdü. Tekrar bi sürü masraf, eziyet… Hani “Ülkem kaybedeceğine partim
seçimi kaybetsin”di? Erdoğan, biraz ülkeyi düşünseydi, az bir şey demokrat olsa
ya da milli iradeye zerre kadar saygısı olsaydı hükümeti kurma görevini
Kılıçdaroğlu’na verirdi. Bu kadarla da bitmedi seçimden bir iki ay sonra
Davutoğlu’nu istifa ettirip yerine Yıldırım’ı atadı. Şimdi bu yaşananlar darbe
değil mi? Sarayın kaçak olduğu mahkeme kararıyla tescil ediliyor da kalkıp
“Gücünüz yetiyorsa yıkın!” diyerek hukuka, mahkeme kararına meydan okuyor.
Allah aşkına zerre kadar demokrat olan birinin yapacağı iş mi bu? Bunları yapan
biri nasıl da demokrasiden bahsediyor?
15 Temmuz’a kadar sokağa çıkıp demokrasi arayan
herkese terörist gözüyle bakılıyor. Her demokratik eylem dayakla, gazla, jopla,
TOMA’yla bastırılıyor ama bunu yapanlar, hiç utanıp sıkılmadan 15 Temmuz’da
halkı sokaklara çağırıyor. Televizyonlardan çağırıyor, gazetelerden çağırıyor,
nerdeyse yarım saatte bir cami hoparlörlerinden çağırıyor, cep telefonlarıına
sms göndererek çağırıyor. Daha düne kadar kesinlikle yasakladığı şeyi insanlar
yapsın diye kıyametleri koparıyor.
Sokaklara çıkan insanlara gelirsek… Bazılarına
insan demeye dilim varmıyor. Haydi subaylara ne yaptığınıza bir şey demiyorum
(gerçi darbeci de olsa işkence insanlık suçu ama) ben yine de subaylara
yaptığınız için bir şey demiyorum ama erlerden ne istediniz? Polisin etkisiz
hale getirdiği günahsız askerlerin üstünde tepindiler, linç edip bazılarını
döverek öldürdüler, kemerleriyle askerleri dövdüler… Ve bu hayvanlıkları
yapanlar ceza almadı. Üstüne bir de demokrasi havarisi oldular. Bırakın Allah
aşkına, kavga eden iki grup var; ikisi birbirinden baskıcı, ikisi birbirinden
diktatör. İstediğiniz kadar demokratlık taslayın iki tarafın da demokrasi
konusunda ne bir kaygısı var ne demokrasinin ne olduğundan haberleri var.
Gözümüzün önünde cereyan eden durum iki darbeci grup birbirini boğazlamaya
kalkıyor adı da “demokrasi kavgası” oluyor. Buyrun birbirinizi yiyin ama bizi
hegemonya kavganıza alet etmeyin.