Bir seneyi aşkın süredir kafamda
bir soru dönüp duruyor. Sorudan önce
gelin geçen yıl 15 Temmuz’da neler olmuştu bir hatırlayalım. Çankaya
taraflarında oturanların ifadesine göre gecenin bir vakti birden korkunç
gürültüler kopmaya başladı. F 16’lar TBMM’yi vurdu ama tek milletvekilinin
burnu bile kanamadı. F 16 pilotları gerizekalı mıydı yoksa görme engelleri
benimkinden de fazla mıydı? O kadar yakından, alçaktan uçup da mecliste
milletvekillerinin olduğu yeri vuramayacak da orayı burayı vuracak. Ulan ben
dokuz derece miyop gözlerimle bu hatayı yapmam, kaldı ki ben çürüğüm askerliğe
elverişli değilim. Haydi bir hata yaptı yanlış yeri vurdu, sonra gidip doğru
yeri niye vurmuyor? Bu arada bizim havacıların İsrailli pilotlara eğitim
verdiğini de hatırlatırım. Bu işte bir tuhaflık vardı.
Bir başka saçmalık darbe
sırasında meclise bomba atılmaz. Meclis lağvedilir, vekiller derdest edilir ama
halkın desteğini kazanması gereken darbeciler meclisi bombalamak gibi bir
salaklığı asla yapmaz. Neden yapsın ki? Bunun hiçbir yararı olmamasını bırak bu
kendi bacağına kurşun sıkmaktır. Halkta darbeyi yapana karşı nefret uyandıracak
böyle bir şeyi darbeciler neden yapıyor? Bu yapılan akıl alır gibi değil.
Yine akıl havsala almaz bir şey
Erdoğan’a suikast yapılacaksa bu önce olur, gözler oraya döner ve daha sonra
diğer olaylar patlak verir. Önce darbe başlatılıp sonra suikast yapılmaz, böyle
bir saçmalık nerde olmuştur ki? Bir başka gariplik Erdoğan yerini belli ediyor
görüntülü telefon konuşmasıyla TV spikerine bağlanıyor konuşuyor. Uçakla kalkıp
Marmaris’ten yola çıkıyor ve tek bir F 16 pilotu o uçağı düşürmeye yeltenmiyor.
Hani niyetleri Erdoğan’ı öldürmekti?
Köprünün bir tarafı kapatılacak
da diğer tarafı kapatılmayacak, bu nasıl bir saçmalık? TV kanallarına iki üç
asker gönderilecek, linçle öldürülmekten zor kurtuldular zaten. Yahu üç beş kişiyle darbe mi olur sen kaç
kişi topladığını bilmiyor musun? Tankın, makineli tüfeğin bin türlü ordu
silahının önüne sivil halk nasıl sorumsuzca sürülür olacak iş mi?
Mantıksızlıkları gariplikleri ne kadar saysak bitiremiyoruz. Darbeyi yapmaya
kalkışanlar darbe olmasın diye gereken her şeyi yaptı.
Şimdi kendimizi kandırmayalım. 12
Eylül’den sonra ABD’de “Our boys did
it!” ( Bizim çocuklar başardı! ) denildiğini hepimiz biliyoruz ve biliyoruz
ki ABD izin vermeden Türkiye’de darbe falan olmaz. Ancak şu da var ki ABD darbe
olmasını isteseydi bu kadar aptalca bir darbe yapılmazdı kaldı ki bilmemkaç
yerdeki başarılı darbeyi organize eden ABD darbe konusunda profesyoneldir, bu
salaklıkları asa yaptırmaz. O zaman akla gelen ihtimal şu oluyor: Bu sahte bir
darbe ABD başarısız bir darbe girişiminin olmasını istedi ve yaptırdı. Şimdi
gelelim kafamda dönüp duran soruya: ABD neden Türkiye’de başarısız bir darbe
girişiminin olmasını istedi? Amaç neydi?
ABD defalarca kez aynı oyunu
sergiledi. Önce bir ülkenin başına birilerini getirdi, kişinin bütün
rakiplerini illegal yollarla silmesine göz yummayı bırak adeta yardım etti. Bu
kişi tüm yetkileri elinde toplayıp gitgide otoriterleşirken ses çıkarmadı ve
ülkeyi onun avucuna teslim etti. Sonra işler kıvama gelince, birden bu kişinin
diktatör olduğunu söyledi, tabii bunda kendisinin hiç payı yoktu. Sanki o
kişiyle düne kadar can ciğer kuzu sarması değilmiş gibi, sanki her şeyi beraber
yapmamışlar gibi o kişi aleyhine tüm dünyada kamuoyu yarattı. Bu diktatörü, bu
kötü adamı tüm dünyaya rezil rüsva ederken adam da ağzını açıp “Ulan ne
yaptıysak beraber yaptık” diyemiyordu tabii. ABD bu kötü adamı vurarak onun
tebaasına da iyilik edeceğini, ülkeyi bu diktatörden kurtarıp insanları özgürleştireceğini
söyledi. Diktatör gitti, gitmesine gitti ama yığınla masum insan çoluk çocuk da
gitti, iyi kötü yerleşmiş bir düzen de gitti ve ülke kaosun içine düştü.
Sonunda da o ülke parçalandı. Libya’da, Irak’ta, Afganistan’da ve Suriye’de birbirine
çok benzer filmleri izledik. Senaryo yazıldı hazırlıklar yapıldı ve iş kıvama
gelince müdahale başladı.
Bir örnek vermek gerekirse sene
1990 Irak’ın Kuveyt’le arası iyiden iyiye bozuk ki bu bozulmanın nedenleri ve
detayları ayrı bir yazının konusu olur. Bizi ilgilendiren konu Irak’la
Kuveyt’in arası bozulduktan sonra olanlar. Irak, Kuveyt’i işgale hazırlanıyor
ve bunun için de ABD’den icazet istiyor. Irak Lideri Saddam Hüseyin, Kuveyt'i
işgal etmeden bir hafta önce ABD'nin Bağdat Büyükelçisi April Glaspie ile bir
görüşme yapıyor. Bu görüşme sırasında Büyükelçi Glaspie, Irak liderine, Kuveyt
sınırındaki Irak askeri yığınağını anımsatıyor ve "Düşünceniz, planlarınız ne?" diye soruyor. Hüseyin de
Kuveyt’i vurma düşüncesinin olduğunu çıtlatıyor. ABD Büyükelçisi ise “Araplar arası işlerde taraf olmayız"
diyor.[1]
Irak Lideri bunu duyduğuna son derece memnun bir şekilde "Başkan
Bush'a sıcak duygularımı iletiniz" diyor. Görüşme sonrasında halen geç
değil Bush bir telefon etse Irak, Kuveyt’i işgal etmeyecek ama; ABD, Irak
Lideri’ni uyarmak şöyle dursun, “Araplar arası işlerde taraf olmayız" diyerek
adeta savaşa teşvik ediyor. Sonrasını hepimiz biliyoruz, Irak Kuveyt’i işgal
ediyor, ABD birden cevval bir şekilde Irak’ın Kuveyt’ten çıkmasını istiyor.
Irak Kuveyt’i işgal etmiş, bir gün sonra da ilhak etmiş. Kuveyt, zaten Irak’ın
bir parçasıydı diyor. Bütün dünyanın gözü önünde Kuveyt’ten çıksa olmaz, artık
hiçbir zaman ciddiye alınmaz, bu olay asla unutulmaz, ABD istediği zaman
istediği ültimatomu verir ve Irak yapmak zorunda kalır, ABD tarafından
içişlerine sürekli müdahale edilir. Eni sonu ABD yine bir bahane bulur ve sonuçta
yine savaş gelir biraz geç gelse de sonuç aynı olur. Yani Kuveyt’ten çıkmanın
faturası epey pahalıya patlar. Kuveyt’ten çıkmasa netice aynı, bu durumda da
aynı bedel ödenecek. Irak da Kuveyt’ten çıkmadı ve o korkunç savaş, ölenlerin
sayısını tam olarak kimsenin bilmediği o korkunç savaş başladı. İnanılmaz bir
yıkım, vahşice bir katliam, kadınlara ve kız çocuklarına kocaların, babaların,
kardeşlerin önünde tecavüzler, esir edilen Iraklıların çırılçıplak soyulması, elbise
giymelerine izin verilmemesi, kiminin boyunlarına tasma takılarak gezdirilmesi,
aşağılanarak hem fiziksel hem de ondan bin beter psikolojik işkence görmeleri. Bin
türlü pislik ve alçaklık.
Sonuçta ABD: “Bana ve
şirketlerime falanca faydaları sağlayacağı için şuraya askerî müdahale yapmam
gerek. Şu şu çıkarlarım var. Bu çıkarı elde etmek için oraları vuracağım”
demedi. Demez de. Önce ortalığı karıştırır sonra yapacağını yapar. Irak’ı
vurdu, Suriye’yi karıştırdı ve kuklası olacak Kürdistan’ı kurmak için ilk
adımları attı. Sırada Türkiye ve İran var. Kim olduğunu bilmiyorum ama Türkiye’den
birileri sürekli olarak İŞİD’e yardım yaptı ve ABD, bunu görmezden geldi. Bu
çok kullanışlıydı, bu sayede Türkiye Terörist devlet – haydut devlet – olüyordu
ve bu durum ABD müdahalesi için meşruiyet kaynağı oldu. Önce ABD kendi de İŞİD’in
arkasında durup Esat’ı devirecek gibi yaptı ama sonra birden İŞİD karşıtı
koalisyon kurup Beşar Esat’ın yanında yer alarak İŞİD’e tonla yardım yapanları
şaşırttı. Bütün o oluk oluk akıtılan tırlar dolusu yardım, masraf, kafa kesen
hayvanları koruyup kollamak… bütün bu yapılanlar meğer Türkiye’yi suçlu duruma
düşürüp rezil etmek içinmiş.
AKP öncesi siyasette HDP ekolü dışındaki
partiler hiçbir zaman PKK ile ya da başka br terör örgütü ile ilişki içinde
olmakla suçlanmazdı. CHP ve MHP’yi PKK ile işbirliği içinde diye suçlamak akıl
alır gibi değil. AKP bunu yapıyor hem de yıllardır. Türkiye’de yıllarca
kullanılan kutuplaştırıcı, düşmanca dil, bizzat iktidar sahipleri tarafından
yapılan nefret propagandası halkı iyiden iyiye bölmüş ve iç karışıklığın da
zemini hazırlanmıştı ama hâlâ bir sorun vardı Suriye’nin güçlü bir ordusu yoktu
oysa Türkiye’nin güçlü bir ordusu vardı. Gerçi birileri Balyoz, Ergenekon… vs.
kumpaslarla orduyu iyiden iyiye zayıflatmıştı ama şöyle iyi bir temizlikle
ordunun içinin iyice boşaltılması gerekliydi. İşte başarısız darbe girişimi
sonrası bu da oldu. Kimi suçlu kimi suçsuz bir sürü subay ihraç edildi,
tutuklandı, hapse girdi ve çok güçlü bir ordu bu başarısız darbe girişimi
bahane edilerek kolay kolay belini doğrultamayacak hale getirildi.
Bunun ABD açısından bir güzelliği
daha var ki o da şu: KHK’ larla işten çıkarmalar, memurluktan atmalar, suçlu
suçsuz demeden yığınla insanı zindanlara atmalar, birilerinin emrindeki yargı…
Bu da tabii ki bir ülkenin suç dosyasını iyice kabartacak. Hem de iç karışıklık
çıkacak huzursuzluk artacak ve Türkiye belki de iç savaşa sürüklenecek. 15
Temmuz bahane edilerek kurulan “Kardeş Kal Türkiye” diye paramiliter, yasa dışı
bir örgütün ateşli silahları olduğunu ve devletten destek gördüğünü, örgüt
yöneticilerinin devletin kolluk güçleriyle irtibatları olduğunu >burada<
kanınız donarak hem de bizzat örgüt
liderinin sözleriyle okuyabilirsiniz. “Grup, Sağlık Bakanlığı sertifikalı ilkyardım,
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü sertifikalı insansız hava aracı – drone
kullanım eğitimleri alıyor.” Bu silahlı yasa dışı örgütün lideri bir akşam
Ankara’dan yeni bir kımıldanmaya ilişkin bilgi geldiğini söyledi. “Arkdaşları aradım yok. Emniyet Müdürü’nü
aradım, ‘öyle bir bilgi yok’ dedi. Sonra Allaha şükür durum müspet” dedi.
Bu örgütün lideri hangi vasıfla Emniyet Müdürü’nü arayıp ondan bilgi
alabiliyor? Bu korkunç bir şey devlet yasadışı bir silahlı örgütü destekliyor
büyütüyor.Amaç belli Türkiye’yi iyice karıştırıp iç savaş çıkarmak, işte 15
Temmuz sadece ordunun zayıflatılmasına değil bir de buna hizmet etti. Bu yasa
dışı silahlı örgüte muhalefet bile itiraz etmedi ve Türkiye’de Gezi olaylarında
eylem yaparak demokratik hakkını kullanan insanlara satırla, sopayla saldıran alçak
teröristleri görmüştük. Şimdi artık muhalefete tahammülsüz iktidara bağlı silahlı
teröristler de türedi. Artık Türkiye uçuruma doğru son sürat gidiyor ve bizi ancak
bir mucize kurtarabilir.