Tipik Ortadoğu politikacısı böyle
ouluyor işte… Halka bir şey vaat etmek yerine, kendisinin bâzı meziyetlere
sahip olduğunu iddia etmek yerine siyasi rakibinin ne kadar kötü olduğunu
anlatmaya uğraşır ve o şekilde oy toplamaya çalışır. Aslında “rakip” yanlış
kelime. Batıda siyasi yelpazenin değişik taraflarındaki liderler rakiptir ama
Ortadoğu’da bunlar rakip değil, “düşman”dır. Bu gelenek kendi kendine olmadı
elbette, elbette ki bunun bazı sebepleri var. Bu Ortadoğu halklarının genetik
değil kültürel mirasından kaynaklanıyor.
Bir lider düşünüm siyasi muhattabının
dili sürçmüş, bir eleştiriyi yöneltirken yanlışlıkla “karısı” yerine “annesi”
demiş. Der demez de yanlışını fark edip “Pardon, pardon! Allah rahmet eylesin!
Pardon!” diye düzeltmiş. Bu liderin davranışı insanî bir davranış insanî bir
hata. Peki diğer liderin buna cevabı ne olmuş: “Bu kadar adilik, alçaklık
olamaz!” başka ne demiş: “Adisin, seviyesizsin! Terbiyesiz herif!” Bitmedi: “Bu
kadar adilik, pespayelik olur mu?” Seviyeye gel! Bu mu senin beklediğin seviye
şu başkasına “terbiyesiz” diyenin yaptığına bak. Şu konuşmadaki seviyeye bak.
Muhtemelen bir Avrupa ülkesinde böyle konuşan bir başbakanı iki tane beyaz
önlüklü adam, ters gömlek giydirip psikiyatri kliniğine kaldırır ve o
başbakanın siyasi hayatı biter. Ama bizde bu liderin bu lafları alkışlanıyor.
Bu sözlerin bir kalabalığa meydanlara hitap ederken hem de bir başbakan
tarafından sarf edilmesi başlı başına bir facia, bir patalojik vakayken,
meydanların bu galiz küfürleri alkışlaması ayrı bir garabet, ayrı bir pataloji.
Sadece bu mu? TV de canlı yayın
sırasında bağıra bağıra “Hüğğyk, hığyk, ühüğerkh!” diye sesler çıkararak
ağlayan bir başbakan. Çok etkileniyorsan git evinde ağla, evde dilediğin kadar
ağla ama tüm dünyanın izlediği bir sırada, kameraların karşısında sen bunu
nasıl yapıyorsun? Ülkenin itibarını ne hale düşürdüğünün farkında mısın? Bu davranış
da bir Avrupa ülkesinde hem alay konusu olur hem de o kişinin siyasî hayatının
bitmesine sebep olur. Bizde ne oluyor, lidere puan kazandırıyor. Zaten Erdoğan
dozajı iyi ayarlayamadı, sesi tuhaf dayak yemiş çocuk sesi gibiydi. Yapmacık ve
zorlama olduğu her halinden belliydi.
Bir lider bırak bir Avrupa ülkesini,
ortalama demokrasiyi hazmedebilmiş bir ülkede kendini protesto edene
korumalarının arkasına saklanarak dayak atıyor, üstüne korumalarına
dövdürüyorsa o lider artık bitmiştir. “İsrail dölü” kelimesini kullanıyor
üstelik. Zenofobiye gel! Sadece bu da değil, bu sene martta Yenikapı’da miting
öncesi helikopterle miting alanınad tur atıyor. İnsanlar liderlerine bakmak
için kafalarını yukarıya kaldırıyor. Erdoğan helikopterden emir veriyor
aşağıdaki kalabalığa: “Arka kısımda dışarda kalanlar var, biraz yer açın!
Bayanlara yol verin!” Bu sözler neden helikopterden söyleniyor, neden biraz
sonra kürsüye çıkıp konuşacağı alanda helikopterle tur atıyor? Tabii ki halkı
aşağılamak, kendinin onlardan ne kadar yüksek ve yüce olduğunu göstermek için.
Ama konuşmasını prompterdan okurken prompter bozulunca dut yemiş bülbüle dönen
Erdoğan bunu akıl edecek değil tabii ki beraber çalıştığı reklemcılar,
propagandayı ve insan psikolojisini iyi bilenler akıl ediyor bunu. Geride bir
tiyatro hazırlanıyor ve sahneye konuluyor, kim bu tiyatroda iyi oynarsa halk
gidip ona oy veriyor.
Oysa bir siyasi partiye verilecek oy,
tiyatronun performansına göre değil o partinin yaptıklarına göre olmalı. Bir
işçinin muhafazakâr bir partiyi desteklemesi akıl alır şey değildir. Çünkü
muhafazakâr parti işçiyi ve işçinin çıkarlarını değil patronları düşünür,
onları kollar. Ama bu fikir sağlıklı düşünen insan fikridir, Ortadoğu’da halkın
inanılmaz çoğunluğu büyük bir kafa karışıklığıyla gider kimin tiyatrosunu beğenirse ona oy
verir. Eh biat kültürüyle yetişen, aşağılanmaya bayılan insanlara da böyle
yukarıdan talimatlar vereceksin ki etkileyebilesin.
Biz bu sağlıksız davranışları bu garip
ruh halini neden sergiliyoruz? Çünkü biz demokrasinin ne olduğunu bilmiyoruz.
İlkokul çocuğuna sor “Demokrasi nedir?” yıllarca papağan gibi tekrarlatılıp
ilkokuldan belleğimize kazınan şu zırvayı söyler: “Demokrasi halkın kendi
kendini yönetmesidir.” Peki halkın kendi kendini yönetmesi nedir? Bunu açıyor
muyuz, açıklıyor muyuz, eh az biraz. O da neymiş diyince: “Halk temsilcisini
seçer temsilci de halkı yönetir.” Diye bir cevap. Şimdi bu demokrasi mi oluyor?
Temsil sistemi iktidarı halkın elinden alıp vekillere devrediyor ve onlara
“dokunulmazlık” adı altında bir tür suç işleme, hırsızlık yapma özgürlüğü
veriyor. Sokakta yürümek demokratik bir hak talep etmek “suç” olarak görülüyor
ve dayakla, copla, gazla, hapisle cezalandırılıyor. Siyaset toplumüstüleştiriliyor
ve toplumun taleplerini dile getirmesi yasaklanıyor. Toplum sadece sandığa
gidip mühür basacak, gerisine karışmayacak. Bu demokrasi değildir, seçimler
yapılsa da sonuçta iktidar halkın elinden alınmıştır. Demokrasiden anladığımız
şu an için başa gelecek tiranı seçmektir. Oysa başa gelenin sınırsızca
diktatörleşip her türlü baskıyı kurduğu yerde demokrasi olmaz. İşte
demokrasinin ne olmadığını kavradığımız an ne olduğunu anlamak için zahmet
etmemize hiç gerek kalmayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder