20 Ekim 2017 Cuma

İYİLİK MELEKLERİNİN GERÇEK YÜZÜ





Yollarda perişan vaziyette dilenen Suriyeliler… Kendi açlarımız, kendi sefillerimizi doyurabildik de Suriyelilere bakmak kaldı. İş sahası açılmıyor, demokrasi rafa kaldırılınca yabancı yatırımcı da gelmiyor; sonuç korkunç boyutlarda bir işsizlik, açlık sınırının altında yaşayan milyonlar, enflasyon, toplumsal buhran hali, suç oranlarında patlama… Ama bazıları için ne gam! Koltuğu sağlama alsın da memlekete ne olursa olsun. Türkiye zaten fakir bir ülke CHP asgari ücreti 1.500 yapma vaadinde bulununca “ Kaynak yoeeek! ” diye kıyametleri koparanlar, sınırı sebil ettiler Suriyeli geliyor, Arakanlı geliyor, Sincanlı geliyor, Afgan geliyor… geliyor da geliyor… 1.500 TL için kaynak yok ama milyonlarca sığınmacıyı besleyecek kaynak var. Olayın ekonomik boyutu var bir de vicdani boyutu var. İkisine de değinelim.

Kendi vatandaşını bile doyuramayan Türkiye, bu göç dalgasıyla gelenlere nasıl baksın? Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt gibi ( çok affedersiniz adeta para s.çan) zengin ülkeler sıfır mülteci alırken; kendi vatandaşını beslemekten aciz Türkiye’nin milyonlarca mülteciyi kabul etmesi hangi akılla, hangi vicdan, izan ve insafla açıklanır? Kesinlikle Suriyeli sığınmacı kabul etmeyen Suudi Arabistan’ın kişi başına düşen milli geliri 54 bin 78 dolar, Birleşik Arap Emirlikleri’nde ise kişi başına düşen milli gelir 67 bin 696 dolar, bu rakam Kuveyt’te 71 bin 263 dolar iken – sıkı durun -  Katar'ın milli geliri, 129 bin 726 dolar. Kişi başına düşen milli geliri ABD’den bile daha yüksek olan, inanılmaz zenginliğiyle göz kamaştıran İsviçre var ya İsviçre, onun bile kişi başına düşen milli geliri 59 bin 375 dolar. Yani Katar’ın milli gelirinin yarısından daha az! Sınırı yol geçen hanına dönmüş Türkiye’de bu rakam 10.807 dolar. Bazı zevat sınırda durmuş: “ Gel, gel, kim olursan ol; ne olursan ol gel! İster Suriye’den, ister Afganistan’dan, ister Çin’den, İster Burma’dan gel! ” diyip duruyor. Türkiye’nin böyle bir görevi mi var? Dünya’nın öbür ucundan taa Çin’den gelen sığınmacıları neden Türkiye alıyor? Diğer Müslüman ülkeler neden elini taşın altına sokmaz?

Zaman zaman Burma da gündem oluyor. Son Kurban Bayramı’nda olduğu gibi. Müslümanların Burma’da zulüm görmemesi için bin bir türlü yol var. Burma’ya yaptırımlar uygulanır, BM’den müfettişler gider, yönetim baskı altına alınır vs. Burma’dan Müslümanları kaçırmaya çalışmak ise ancak son çare olabilir ki bu kaçışı da herkes yapamaz. Günlerce aç, susuz, perişan yol alan yaşlılar, bebekler zaten yollarda kıvranarak ölür. Aylan Kurdi’yi hatırlayın. Suriye’den kaçan sığınmacılardan ölen bir tek o mu oldu sanıyorsunuz? Ya da sadece Ege’de mi insanlar öldü? Suriye’den Türkiye’ye kaçarken yollarda yaşlılar ve bebekler ölmedi mi? Konuyu fazla dağıtmadan devam edelim Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, hatırlarsanız Bangladeş’e kaçmak isteyen Arakanlı Müslümanlar için Bangladeş’e ne önermişti:  "Kapılarınızı açın, ne kadar masrafınız varsa biz karşılayacağız" acaba Çavuşoğlu bu masrafları kendi cebinden mi karşılayacak? Hani sadece merakımdan soruyorum Çavuşoğlu sadece bir aylık maaşını Arakanlılara vermiş mi? Erdoğan bin odalı sarayında kaç tane Suriyeli mülteciyi barındırıyor? Bütün bunların faturası kendini doyuramayan aç halka kesiliyor. Hani Erdoğan 17 – 25 Aralık’ta sıfırlama tapeleri, ayakkabı kutularına istiflenmiş paralar vs. ortaya çıktığında Gülen’le kavga ederken “Allah bes, bâki heves” demişti. Madem sadece Allah’ın rızasını düşünüyor ve dünya malına hiç önem vermiyor, o zaman dudak uçuklatan servetini Türkiye’ye gelen mülteciler için bağışlasın da görelim o  “Allah bes, bâki heves” lafının ne kadar samimi olduğunu. Erdoğan’ın, Erdoğan’ın çocuklarının ve eşinin serveti Türkiye’ye gelen mültecilerin büyük bir kısmının ihtiyaçlarını karşılar. Sadece o mu Melih Gökçek, oğlu yurtdışında kumar oynarken resimleri çekilen Binali Yıldırım gibi zengin AKP’liler devletin parasına dokunmadan kendi servetlerinden verseler tüm mültecilere bakacak para çıkar. Buyrun haydi. Ne de olsa sizin için “Allah bes, bâki heves”

Aslında bu yazıyı yazmaya beni iten ne oldu? Bugün iş aramaya çıktım, güzel giyindim iş başvurusu yaptım ama burdan da bir şey çıkmadı. Eve dönerken kaldırımda çarşaflı iki kadın vardı, yanlarında da bir küçük çocuk… Kadınlardan biri avucunu açarak yaklaştı para istedi. Tabii ki işsiz olduğumdan dolayı bir şey veremedim, uzaklaştım. Çok bozuk bir Türkçe ile “abi” demeye çalışan başka da bir şey demeyen kadın ve yanındakiler büyük ihtimalle Suriyeli. Bir süre mülteci kampında kalıyorlar ama ne durumda balık istifi vaziyette, pisliğin içinde, kimileri taciz ediliyor kampta kalmak için seslerini çıkaramıyorlar. Eni sonu kamptan ayrılacaklar tabii. Bu sefer ne oluyor? Dilenenlerin zaten haddi hesabı yok. Daha ne durumlara düşüyorlar… Çocukları gözünün önünde açlıktan ölecek duruma gelen Suriyeli anne fuhuş yapıyor. Dört çocuk anası böyle bir duruma düşmüş. Onlara insanca bir yaşam sağlayabiliyorsan al da bu durumlara düşüreceksen alma bu insanları. Bırak onurlarıyla ölsünler. Eminim onların çoğu da bu şekilde yaşamaktansa ölmeyi tercih ederdi. Artık bu duruma düşürülen insanlara yapılan iyilik değildir.

Ayrıca yalnızca Suriyelilere, Arakanlılara, Sincanlılara, Afganlara bakmak iyilik yapmak mıdır? Yani mesele birilerinin zulme ve haksızlığa uğraması mı yoksa zulme ve haksızlığa uğrayanların Müslüman olması mıdır? Daha açık konuşalım niyet iyilik yapmak mı yoksa iğrenç bir İslamcılıkla Müslümanlara sahip çıkıyorum, diye görünerek insanların gözünü boyamak ve koltukta kalmak mı? Niyetin ne olduğunu Sudan’da daha dün denebilecek kadar yakın bir sürede yaşanan katliam karşısında Suriye için timsah gözyaşı dökenlerin takındığı tutum gösteriyor. Sudan’da 2003 – 2009 yılları arasında Sudan Hükümeti’nin desteklediği silahlı Müslüman gruplar çoğunluğu Hristiyan az bir kısmı da yerel dinlere inanan Afrikalılara karşı katliam, işkence, tecavüz ve yağmaya girişti. BM raporlarına göre savaş suçu nedeniyle toplam 300 bin insan ölmüş ve evleri yakılıp yıkılan 2 milyon 700 bin insan mülteci kamplarında toplanmıştır. İşkence, tecavüz ve katliama uğrayanlar Müslüman olmayınca AKP sesini bile çıkarmadı. Katliamın ne kadar korkunç olduğuna dair bir örnek verelim BM Sudan temsilcisi Mukesh Kapila, 2004 haziranında  hükümet yanlısı Arap milislerin, halka sistematik olarak tecavüz ve işkence uyguladığını söylemekle beraber bir kasabada iki saat içinde 100den fazla kadına tecavüz edildiğini de rapor etmiştir.[1] Arap milisler, hükümete bağlı hava güçleri tarafından bombalanan kasabalara saldırılar düzenliyordu. Milisler yağmacılık, tecavüz ve cinayeti en iğrenç şekilde yapıyor, gözlerinin önünde kocasını, babasını ve çocuğunu öldürdükleri kadınlara tecavüz ediyorlardı. Hatta olaylar 2009’da da son bulmadı. Eskisi kadar yoğun olmasa da zulüm hâlâ sürüyor.  İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (HRW) raporuna göre Sudan askerleri tarafından 2014 Ekim'inde iki gün içinde en az 221 kadın ve kız çocuğuna tecavüz edildi.[2]

Ömer el-Beşir 2009’da Türkiye’ye gelmiş Erdoğan ve ABDullah Gül tarafından ağırlanmıştı. Ellerinden kan damlayan Ömer el-Beşir’in Türkiye’ye gelmesine ilişkin eleştirilere Erdoğan’ın yanıtı ise “ Bir Müslüman soykırım yapmaz ”  olmuştu. Yorumu sizlere bırakıyorum.


[1] http://bianet.org/biamag/insan-haklari/37287-sudan-soykirim-ve-etnik-temizlik
[2] https://www.youtube.com/watch?v=lnwrrHRu6LI

Hiç yorum yok: