Yollarda
perişan vaziyette dilenen Suriyeliler… Kendi açlarımız, kendi sefillerimizi
doyurabildik de Suriyelilere bakmak kaldı. İş sahası açılmıyor, demokrasi rafa
kaldırılınca yabancı yatırımcı da gelmiyor; sonuç korkunç boyutlarda bir
işsizlik, açlık sınırının altında yaşayan milyonlar, enflasyon, toplumsal
buhran hali, suç oranlarında patlama… Ama bazıları için ne gam! Koltuğu sağlama
alsın da memlekete ne olursa olsun. Türkiye zaten fakir bir ülke CHP asgari
ücreti 1.500 yapma vaadinde bulununca “ Kaynak yoeeek! ” diye kıyametleri
koparanlar, sınırı sebil ettiler Suriyeli geliyor, Arakanlı geliyor, Sincanlı
geliyor, Afgan geliyor… geliyor da geliyor… 1.500 TL için kaynak yok ama
milyonlarca sığınmacıyı besleyecek kaynak var. Olayın ekonomik boyutu var bir
de vicdani boyutu var. İkisine de değinelim.
Kendi
vatandaşını bile doyuramayan Türkiye, bu göç dalgasıyla gelenlere nasıl baksın?
Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt gibi ( çok
affedersiniz adeta para s.çan) zengin ülkeler sıfır mülteci alırken; kendi
vatandaşını beslemekten aciz Türkiye’nin milyonlarca mülteciyi kabul etmesi
hangi akılla, hangi vicdan, izan ve insafla açıklanır? Kesinlikle Suriyeli
sığınmacı kabul etmeyen Suudi Arabistan’ın kişi başına düşen milli geliri 54
bin 78 dolar, Birleşik Arap Emirlikleri’nde ise kişi başına düşen milli gelir
67 bin 696 dolar, bu rakam Kuveyt’te 71 bin 263 dolar iken – sıkı durun - Katar'ın milli geliri, 129 bin 726 dolar.
Kişi başına düşen milli geliri ABD’den bile daha yüksek olan, inanılmaz
zenginliğiyle göz kamaştıran İsviçre var ya İsviçre, onun bile kişi başına
düşen milli geliri 59 bin 375 dolar. Yani Katar’ın milli gelirinin yarısından
daha az! Sınırı yol geçen hanına dönmüş Türkiye’de bu rakam 10.807 dolar. Bazı
zevat sınırda durmuş: “ Gel, gel, kim olursan ol; ne olursan ol gel! İster
Suriye’den, ister Afganistan’dan, ister Çin’den, İster Burma’dan gel! ” diyip
duruyor. Türkiye’nin böyle bir görevi mi var? Dünya’nın öbür ucundan taa
Çin’den gelen sığınmacıları neden Türkiye alıyor? Diğer Müslüman ülkeler neden
elini taşın altına sokmaz?
Zaman
zaman Burma da gündem oluyor. Son Kurban Bayramı’nda olduğu gibi. Müslümanların
Burma’da zulüm görmemesi için bin bir türlü yol var. Burma’ya yaptırımlar
uygulanır, BM’den müfettişler gider, yönetim baskı altına alınır vs. Burma’dan
Müslümanları kaçırmaya çalışmak ise ancak son çare olabilir ki bu kaçışı da
herkes yapamaz. Günlerce aç, susuz, perişan yol alan yaşlılar, bebekler zaten
yollarda kıvranarak ölür. Aylan Kurdi’yi hatırlayın. Suriye’den kaçan
sığınmacılardan ölen bir tek o mu oldu sanıyorsunuz? Ya da sadece Ege’de mi insanlar
öldü? Suriye’den Türkiye’ye kaçarken yollarda yaşlılar ve bebekler ölmedi mi?
Konuyu fazla dağıtmadan devam edelim Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, hatırlarsanız
Bangladeş’e kaçmak isteyen Arakanlı Müslümanlar için Bangladeş’e ne
önermişti: "Kapılarınızı açın, ne kadar masrafınız varsa biz
karşılayacağız" acaba Çavuşoğlu bu masrafları kendi cebinden mi
karşılayacak? Hani sadece merakımdan soruyorum Çavuşoğlu sadece bir aylık
maaşını Arakanlılara vermiş mi? Erdoğan bin odalı sarayında kaç tane Suriyeli
mülteciyi barındırıyor? Bütün bunların faturası kendini doyuramayan aç halka
kesiliyor. Hani Erdoğan 17 – 25 Aralık’ta sıfırlama tapeleri, ayakkabı
kutularına istiflenmiş paralar vs. ortaya çıktığında Gülen’le kavga ederken “Allah bes, bâki heves” demişti. Madem
sadece Allah’ın rızasını düşünüyor ve dünya malına hiç önem vermiyor, o zaman dudak
uçuklatan servetini Türkiye’ye gelen mülteciler için bağışlasın da görelim o “Allah bes, bâki heves” lafının ne kadar
samimi olduğunu. Erdoğan’ın, Erdoğan’ın çocuklarının ve eşinin serveti
Türkiye’ye gelen mültecilerin büyük bir kısmının ihtiyaçlarını karşılar. Sadece
o mu Melih Gökçek, oğlu yurtdışında kumar oynarken resimleri çekilen Binali
Yıldırım gibi zengin AKP’liler devletin parasına dokunmadan kendi
servetlerinden verseler tüm mültecilere bakacak para çıkar. Buyrun haydi. Ne de
olsa sizin için “Allah bes, bâki heves”
Aslında
bu yazıyı yazmaya beni iten ne oldu? Bugün iş aramaya çıktım, güzel giyindim iş
başvurusu yaptım ama burdan da bir şey çıkmadı. Eve dönerken kaldırımda
çarşaflı iki kadın vardı, yanlarında da bir küçük çocuk… Kadınlardan biri
avucunu açarak yaklaştı para istedi. Tabii ki işsiz olduğumdan dolayı bir şey
veremedim, uzaklaştım. Çok bozuk bir Türkçe ile “abi” demeye çalışan başka da
bir şey demeyen kadın ve yanındakiler büyük ihtimalle Suriyeli. Bir süre
mülteci kampında kalıyorlar ama ne durumda balık istifi vaziyette, pisliğin
içinde, kimileri taciz ediliyor kampta kalmak için seslerini çıkaramıyorlar. Eni
sonu kamptan ayrılacaklar tabii. Bu sefer ne oluyor? Dilenenlerin zaten haddi
hesabı yok. Daha ne durumlara düşüyorlar… Çocukları gözünün önünde açlıktan ölecek
duruma gelen Suriyeli anne fuhuş yapıyor. Dört çocuk anası böyle bir duruma
düşmüş. Onlara insanca bir yaşam sağlayabiliyorsan al da bu durumlara
düşüreceksen alma bu insanları. Bırak onurlarıyla ölsünler. Eminim onların çoğu
da bu şekilde yaşamaktansa ölmeyi tercih ederdi. Artık bu duruma düşürülen
insanlara yapılan iyilik değildir.
Ayrıca
yalnızca Suriyelilere, Arakanlılara, Sincanlılara, Afganlara bakmak iyilik
yapmak mıdır? Yani mesele birilerinin zulme ve haksızlığa uğraması mı yoksa zulme
ve haksızlığa uğrayanların Müslüman olması mıdır? Daha açık konuşalım niyet
iyilik yapmak mı yoksa iğrenç bir İslamcılıkla Müslümanlara sahip çıkıyorum,
diye görünerek insanların gözünü boyamak ve koltukta kalmak mı? Niyetin ne
olduğunu Sudan’da daha dün denebilecek kadar yakın bir sürede yaşanan katliam
karşısında Suriye için timsah gözyaşı dökenlerin takındığı tutum gösteriyor.
Sudan’da 2003 – 2009 yılları arasında Sudan Hükümeti’nin desteklediği silahlı
Müslüman gruplar çoğunluğu Hristiyan az bir kısmı da yerel dinlere inanan
Afrikalılara karşı katliam, işkence, tecavüz ve yağmaya girişti. BM raporlarına
göre savaş suçu nedeniyle toplam 300 bin insan ölmüş ve evleri yakılıp yıkılan 2
milyon 700 bin insan mülteci kamplarında toplanmıştır. İşkence, tecavüz ve
katliama uğrayanlar Müslüman olmayınca AKP sesini bile çıkarmadı. Katliamın ne
kadar korkunç olduğuna dair bir örnek verelim BM Sudan temsilcisi Mukesh
Kapila, 2004 haziranında hükümet yanlısı
Arap milislerin, halka sistematik olarak tecavüz ve işkence uyguladığını söylemekle
beraber bir kasabada iki saat içinde 100den fazla kadına tecavüz edildiğini de
rapor etmiştir.[1] Arap
milisler, hükümete bağlı hava güçleri tarafından bombalanan kasabalara
saldırılar düzenliyordu. Milisler yağmacılık, tecavüz ve cinayeti en iğrenç
şekilde yapıyor, gözlerinin önünde kocasını, babasını ve çocuğunu öldürdükleri
kadınlara tecavüz ediyorlardı. Hatta olaylar 2009’da da son bulmadı. Eskisi
kadar yoğun olmasa da zulüm hâlâ sürüyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (HRW) raporuna
göre Sudan askerleri tarafından 2014 Ekim'inde iki gün içinde en az 221 kadın
ve kız çocuğuna tecavüz edildi.[2]
Ömer
el-Beşir 2009’da Türkiye’ye gelmiş Erdoğan ve ABDullah Gül tarafından ağırlanmıştı.
Ellerinden kan damlayan Ömer el-Beşir’in Türkiye’ye gelmesine ilişkin
eleştirilere Erdoğan’ın yanıtı ise “ Bir
Müslüman soykırım yapmaz ” olmuştu.
Yorumu sizlere bırakıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder