ABDullah Gül, buyurmuş ki: "İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'la görüşmemizde 'Suriye meselesinde bu politikaların mezhep duygularıyla yapıldığı görüşüne kapılmayın' dedim. Saddam Hüseyin örneğini verdim. Kim halkına zulmediyorsa bizim gözümüzde bunun mezhebi olmaz."
Eh yani biz de kalkıp açık açık “Evet lan, biz mezhepçilik yapıyoruz dürrükler! Ne olmuş yani mezhepçiyiz!” demesini beklemiyorduk tabii ki inkar edecek, siyasilerimiz yaptıkları pek çok şeyi inkar ediyor alışkınız buna. Sünni Sudan diktatörü 300 bin kişinin katilidir. Ve iki milyona yakın insanı yerinden yurdundan etmiştir. 4 Mart 2009 tarihinde Uluslararası Ceza Mahkemesi Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir hakkında Darfur Bölgesinde soykırım, savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlemekten dolayı tutuklama emri çıkartmıştır. Yani bu eli kanlı katil bir soykırım suçlusudur, pek çok ülkeye ayak bastığı an tutuklanacaktır ama bu canavar, T.C.de devlet töreniyle karşılanmış, ağırlanmış, anlaşmalar imzalanmıştır. Sadece bu olsa iyi bugün Suudi Arabistan’da “Ben Allah’a inanmıyorum.” demek kılıçla kafanızın kesilmesi için yeterli bir sebeptir. Ama ABDullah Gül ve Erdoğan’ın Suudi Kralı’yla gayet samimi kanka olduklarını biliyoruz. Hani halkına zulmedene karşıydınız? E daha nasıl mezhepçilik yapacaksınız acaba? Bu arada Suriye’deki kavga da AKP uşaklarının bize yansıtmaya çalıştığı gibi bir diktatöre karşı verilen demokrasi kavgası falan değil. Basbayağı bir Alevi-Sünni kavgası. En rezilinden, en beterinden iğrenç bir mezhep savaşı Alevi diktatörle savaşa tutuşan fanatik sünniler… Olay bundan ibaret. Suriye’de görev yapan Sebati Karakurt bakın İsyancı Suriyelileri nasıl anlatıyor: “Aralarında canla başla savaşan Türkmenler var. Rocker’lar var. Kolları ciletlenerek çizik çizik psikopat hapçılar var. Hayatta hiçbir şey olamayıp 8 yıl hapiste kalan dünün mahkûmu bugünün savaşçıları var. Radikal İslamcılar var. Kendilerini El Kaideci olarak tanıtanlar var. Yağmacılar var. Gördüğü ilk Alevinin ‘gırtlağını keseceğim’ diyen de var. Rejim yıkıldıktan sonra özgür bir ülke düşleyen de var.” İşte AKP’nin destek verdiği isyancılar bunlar. “Gördüğü ilk Alevi’nin gırtlağını kesmek” için sabırsızlanan yaratıklar, jiletçiler, hapçılar, şeriatçılar…
Bu arada şu komediye, şu paradoksa bakın ki dışarıda silahla iktidarı devirmeye uğraşan muhalifleri bağrına basan, onlardan desteğini esirgemeyen T.C. kendi içinde en ufak bir muhalafeti dayakla, şiddetle, copla ve “doğal yollardan yapılmış, organik biber gazıyla” bastırmakta. Suriye’de silahlı teröristlere destek veren AKP’nin içişleri bakanı Şahin, bakın Türkiye’de silah ve şiddete başvurmadan muhalefet edenler için ne diyor? “Geçimli'de atılan havan mermisiyle burada, Ankara'da yazılan yazıların bir farkı yoktur!” bravo yani ne kadar demokratik bir kafa yapısı bu böyle! Peh kafaya bak kafaya! Allah aşkına Bakan Bey neyin kafasını yaşayarak bu sözleri sarf ettiniz çok merak ediyorum yoksa maazallah kâfirler gibi alkol alıp da mı konuşuyorsun?
Sahi bir aralar – çok değil iki sene önce- Erdoğan Beşar Esat’a “kardeşim” demiyor muydu? Objektiflere Esat ve Erdoğan ailesi gülücükler saçarak poz vermiyor muydu? Şam’da Fenerbahçe – Suriye dostluk maçı yaparken Esat diktatör değil miydi? Bodrum’da Erdoğan ve Esad aileleri beraber tatil yaparken Esat neydi? Aslında o zamanlar Esat çok demokrat biriydi ama Bodrum tatilini uzatınca adamın kafasına güneş geçti ve beynine güneş geçen Esat eli kanlı bir diktatöre dönüştü. Hatta bir ara tatilde Esat Erdoğan’ın güneş kremi’nden otlanınca Erdoğan da kremsiz kalmış adamın sırtında birinci dereceden yanıklar oluşmuş. E şimdi Suriye’ye savaş açsa yeri değil mi, yeridir tabii. Bugün izlenen Suriye politikasının ABD taşeronluğu olduğunu söyleyen terbiyesizlere bakmayın siz olay bundan ibaret.
24 Ağustos 2012 Cuma
21 Ağustos 2012 Salı
VATAN SAĞ OLSUN
Dün Antep’te bir karakol yakınında bomba yüklü bir araç patladı 9 kişi öldü 69 yaralı var. Saldırıyı PKK mı yaptı yoksa başka bazı çetelerin işi mi şimdilik meçhul.
PKK’ya yakın bâzı haber kaynaklarından öğrendik ki PKK bu saldırıyı kendisinin yapmadığını iddia ediyor. PKK "20 Ağustos günü Antep merkezde bir patlama meydana gelmiştir. Bu patlama ile güçlerimizin herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Kamuoyu ve halkımız da bilmektedir ki güçlerimizin sivillere yönelik bir girişimi olamaz" diyor. PKK yapmamış da olabilir yapmış da olabilir bunu bilemeyiz.
Şimdi bazıları “PKK neden bayram günü kendisine zarar verecek, halkta nefret uyandıracak böyle bir eylem yapsın?” diyor olabilir, hatta “olabilir”i geçtim diyor. Ama unutmamak gerek ki Dersim’de 30’ların sonunda yaşanan vahşetten söz eden, ırkçı olmayan, devlet içinde cesur ve muhalif bir ses hatta ve hatta Kürt kökenli bir vekil olan Hüseyin Aygün’ü de PKK kaçırdı ve büyük bir tepki çekti. PKK’nın bu aralar nasıl bir akıl tutulması yaşadığını anlayamıyorum. Sen tut bir sürü AKP’li faşist dururken sana “özerklik” vaat eden bir partiden hem de Aygün gibi bir muhalif adamı kaçır. AKP açılımdan bahseder etmez sağı solu bombalamaya, barış umudu daha yeşermeden boğmaya da uğraşmıştı PKK. Nitekim başarılı da oldu umutlar suya düştü.
İkinci bir şey de benim kafamı kurcalıyor, o da şu: PKK’dan açıklama yapan kişi –artık her kimse- “güçlerimizin sivillere yönelik bir girişimi olamaz" diyor. Ama Antep’te zaten hedef siviller değildi ki… Hedef aslında karakoldu. Fakat patlama tam da belediye otobüsü geçerken gerçekleşti. Bu yüzden hedef siviller olmasa da ölen ve yaralananlar siviller oldu. Eğer bunu PKK değil de Ergenekon ya da Jitem gibi bir çete yapıp da PKK’nın üstüne yıkmak istese karakolu hedef alacağını zannetmiyorum. Doğrudan sivil halkı hedef alırlar ki bunu PKK’nın yaptığını düşünen insanlar PKK’ya karşı nefret beslesin. Ama karakolun hedef alınması gösteriyor ki bu iş büyük ihtimalle PKK’nın işi. Yalnız tam da o sırada geçecek bir otobüs hesaba katılmıyor veee… Manzara ortada. “Pardon yav, otobüsü düşünmemiştik.” desen olmaz şimdi.
Aslında hâlâ da kesin konuşmamak gerek buna rağmen PKK yapmamış da olabilir bunu. Ha o zaman neden yapmış olabileceğini savundum? Çünkü daha önceden de dediğim gibi PKK bu aralar tuhaf bir akıl tutulması yaşıyor. Aygün’ü kaçırmak gibi olmayacak bir işi yapması ne tür bir akıl tutulmasından muzdarip olduğunu gösteriyor zaten. Fakat asıl üzerinde durulması gereken bu değil. Asıl üzerinde durulması BDP’nin PKK’nın yasal uzantısı olması ve 30’dan fazla milletvekiliyle mecliste yer alması. İnsanları “hain”, “alçak”, “katil” diye yaftalayıp geçmek üzerinde hiç kafa yormamak mı doğru yoksa bunlar halktan nasıl oluyor da böyle büyük bir destek alıyorlar, binlerce insan bırak yasal kanadına oy vermeyi nasıl canını bile ortaya koyup dağa çıkıyor, onlara bunu yaptıran nedir, demek mi doğru? Öyle ya evinde rahat rahat oturmak varken bir insan neden dağa çıksın, mağaralarda yaşasın, ölüp öldürsün? Diyarbakır cezaevinde işkence olsun diye b.k yedirilen adam dağa çıkmasın da ne yapsın? Fiziksel işkencenin yanı sıra, eli kolu bağlanıp gözlerinin önünde küçük kızına polisler tarafından tecavüz edilen baba dağa çıkmasın da ne yapsın? Doğu’da polisin tecavüzüne uğrayan Kürt kızı dağa çıkmasın da ne yapsın? Bir asırdır kimlikleri dilleri inkar edilen, okullarda her gün “Türk’üm” diye haykırmaya zorlanan Kürtler… çarşıda pazarda insanların tiksintiyle baktıkları “kırolar”… anadilini konuştu diye hapse girenler… Hastasını hamilesini karda kışta hastaneye koşturmaya uğraşanlar… çalışmak için gittiği İstanbul’da sigortasız çalışırken bilmem kaç metreden düşüp sakatlanıp da tazminat alamayanlar… Pozantı cezaevinde tecavüze uğrayan erkekler… Bu kadar illeti bu kadar zilleti çekerim, razı olurum diyen var mı? “Gözümün önünde karımı, kızımı hatta sonra da beni …seler bile ben dağa çıkmam, vatan sağ olsun!” diyen varsa hay hay hiç kafa yormasın bu mesele üzerine. Yıllardır süren bu iç savaş üç beş hainin işi diyip geçsin.
8 Ağustos 2012 Çarşamba
KANLA BESLENENLER
Son olayların tesadüf olduğunu düşünmek için biraz saf olmak gerek. Devlet eliyle Alevi düşmanlığı körükleniyor. Alevilere yönelik tehdit ve saldırılar birbiri ardına eklenerek adeta çığ gibi büyüyor. Erdoğan’ın “kindar gençliği” iş başında. Malatya’da Alevilere yönelik linç girişiminin ardından bir rezalet de İstanbul’da yaşandı. Esenurt’ta Alevilerin yoğun olduğu bir mahalleyi gecenin bir vakti “Alevilere ölüm!” diye bağırarak basan bir güruh; mahalleliye döner bıçağı, satır ve sopalarla saldırdı. Polis olayları seyretmekle yetindi. Suriye’ye yönelik, muhtemel bir saldırı için insanlar psikolojik olarak hazırlanıyor. Alevi Esat yönetimine karşı halk kin ve düşmanlığa sevk ediliyor.
Alevilere saldırı olayları karşısında İslamcı basın sus pus olmuş. Eh çok da şaşırdığımı söyleyemem hani yani. ( Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir./ TEVBE Suresi 5. Ayet) İslam’a inananlar Kuran’ın emrini uyguluyor sonuçta saygılı olmak lazım. Müslümanlar sürekli inançlarına saygı gösterilmesi gerektiğini söyleyip duruyorlar. İnançlarında sizi buldukları yerde öldürmek var ve sizin bu inanca saygı duymanız gerekiyor çok ilginç.
İşte Malatya’da Alevilerin oturduğu evi taş yağmuruna tutanlar gerçek Müslümanlardı, gerçek hakiki Müslümanlar Sivas’ta otel yakanlardı, gerçek Müslümanlar Esenyurt’taki mahalleye satırla, döner bıçağıyla saldıranlardır… Erdoğan eğer tüm Türkiye’nin başbakanı olsaydı çıkar en azından Esenyurt’taki saldırıyı kınardı. Erdoğan bunu yapıyor mu, Alevilere yönelik saldırıları kınıyor mu? Kınamıyor. Demek ki Alevilere yapılan bu saldırılar Erdoğan’ı hiç rahatsız etmiyor. Hani geçmişte birkaç yıl önce bir yarışma olmuştu da, başı örtülü bir kıza baş örtüsü yüzünden ödülü verilmeyince Erdoğan kızı cepten arayıp bizzat özür dilemişti. Şimdi satırlı, baltalı saldırıya uğrayan Alevilerden neden özür dilemiyor? Bir insanın canına kastedilmesi mi daha vahim; yoksa bir insana ödülü hak ettiği hâlde ödülünü vermemek mi daha vahim? Yoksa insanların saldırıya uğraması hiç önemli değil mi, önemli olan saldırıya uğrayanın hangi mezhebe mensup olduğu mu?
Erdoğan’ın mazlumlara bakışındaki çifte standardı gördük. Şimdi bir de Erdoğan’ın zalime bakışını bir analiz edelim. Önemli olan katil olmak mı yoksa hem katil hem de Alevi olmak mı? Sünni bir katil masum olabilir mi? Sudan devlet başkanı üç yüz binden fazla insanın ölümünden sorumlu bir soykırım suçlusu. Adamın suçu kabak gibi ortada. Bâzı ülkelere ayak bastığı takdirde oralarda derhal tutuklanacak; lâkin bu canavar Türkiye’de devlet töreni ile karşılandı. Güzel güzel anlaşmalar imzalandı. Bu katil bir Sünnî. Beşar Esat henüz üç yüz bin kişiyi öldürmedi; ama Esat bir Alevî. Bu Alevî katil, Sünnî katile muhabbet besleyenler tarafından nefretle karşılanıyor. Suriye’ye yönelik olası bir saldırının eşiğinde içeride ve dışarıda Alevî düşmanlığı körükleniyor.
Olaylar karşısında sus pus olan yalaka basın… Siz onursuz, haysiyetsiz, hayasız, zavallılar… Siz kanla besleniyorsunuz! İftar sofrasında ezanın okunmasını beklerken önünüzde duran bardakta kızılcıl şerbeti değil, Esenyurt’ta saldırıya uğrayan Alevîlerin kanı var. Yemeğinizin üstünde polis tarafından tecavüze uğrayan devrimci mahkumun kanı var. İftar sofrasından kalktıktan sonra namaz kılmak için yere serdiğiniz seccadede pamuk tarlalarında çalışan işçilerin kanı var. Bir gün oluk oluk akan bu kan sizi boğacak. O güne kadar devam edin yalakalığa en utanmaz tavrınızla.
1 Ağustos 2012 Çarşamba
MALATYA’DA YAŞANAN REZALETİN FAİLLERİ ANKARA’DADIR!
Malatya’da yaşanan rezaleti duymayan kalmadı. Biz yine de olayı anlatalım: Malatya’nın Sürgü beldesinde ramazan davulcusuna evde hastaları olduğu için evin önünde davul çalmaması yönünde bir uyarıda bulunan Alevi ailenin başına neler geldi… Tekbir haykırışları, İstiklal Marşı ve “Sürgü Alevilere mezar olacak” “Sivas’taki gibi sizi yakacağız” “Kızılbaş p*çler” gibi hayvani homurtular eşliğinde onlarca kuduz, evi taş yağmuruna tuttu ve camı çerçeveyi indirdiler. Yetmedi evi yakmaya kalktılar ev yanmadı ama ailenin ahırı yandı. Bu kontrolden çıkmış güruhtan gözaltına alınan olmadı, şu ana değin bir soruşturma da açılmadı.
Kudurmuş bir güruh evi taşlıyor, camları kıran koca taşlar evin içine giriyor, aynen Sivas’taki gibi insanlar diri diri yakılmaya kalkışılıyor ve sıkı durun olay yeri tutanağında yaşananlar adam öldürmeye teşebbüs değil de “mala zarar verme” olarak değerlendiriliyor. Çünkü bu devlette Alevi öldürmek suç değil. 50-60 kişilik güruh evi taş yağmuruna tutuyor, evi yakmaya kalkıyor ve Arınç bunun için “büyütüldüğü kadar vahim bir olay değil” diyor. Malatya Valisi olayda büyütülecek bir şey olmadığını söylüyor. Belde’nin AKP’li Belediye Başkanı aileye: “Burayı terk edin.” diyor. Yani mülki amirler saldırıya uğrayan vatandaşları değil onlara saldıranları kolluyor ve belediye başkanının yaptığı gibi aileyi kovarak adeta bu saldırıya ortak oluyor. Bir kişi bile çıkıp da bu olay kabul edilemez alçak ve faşist bir saldırıdır, demiyor.
Sanırım bu alçakların kimden cesaret aldığını siz de tahmin ediyorsunuz ama ben yine birkaç küçük hatırlatma yapayım. Şu an başbakan olan zat belediye başkanıyken gecenin saat üçünde Karacaahmet Cemevi’ni yıkmak için belediyenin dozerlerini yollamıştı. Aynı kişi “Cemevi cümbüş evi” diyerek milyonlarca Alevi vatandaşımızın inancıyla alay etmişti. Kendisi ve partisinden bazı isimler defalarca kez Alevlere hitaben “Ali’yi sevmek Alevilikse ben senden daha Alevi’yim” demişti. Ekibi ve kendisi Alevilerin taleplerine ve AİHM’nin kararına rağmen Alevilere Sünni inancını dayatan zorunlu din eğitimini kaldırmadı. Meclis’te cemevi isteyen milletvekilinin talebi reddedildi. Cezaevindeki Alevi bir mahkumun bir Alevi dedesiyle görüşme isteği İslam’da dede yok sen de Müslümansın diye reddedildi. Seçim öncesi defalarca kez Erdoğan mitinglerde Kılıçdaroğlu’nun Alevi olduğunu vurgulayarak onu yuhalattı. AKP Sivas katliamının bazı faillerinin zaman aşımından yararlanmasını engellemek için CHP’nin verdiği kanun teklifini reddederek eli kanlı katillerin serbest bırakılmasını sağladı. Yetmedi Erdoğan tahliyeler için: “Vatana millete hayırlı olsun.” dedi. Sivas katillerinin avukatları AKP’den milletvekili yapılarak ödüllendirildi.
Bütün bunlar yetmedi üstüne Erdoğan Necip Fazıl’ın kin ve düşmanlık fışkıran dizelerini okudu ve “dinine ve kinine sahip çıkan” bir nesil istedi. İşte Erdoğan’ın istediği kinci güruh şu an devrede. Kendisini tebrik ediyorum. Malatya’daki kuduzlar mesajı almış ve işe koyulmuşlar. Yarın bir gün başka bir yerde bir başka kudurmuş güruh da Alevilere saldırırsa bunun sorumlusunun kimler olacağı sanırım şimdiden belli. Yıllarca iğrenç inkar, imha ve asimilasyon politikalarıyla Alevileri canından bezdirip sonunda ipleri iyiden iyiye kopardınız. Eğer devlet Alevileri korumazsa Aleviler kendilerini korumaya başlayacaktır. İşte o zaman göreceksiniz siz Alevilere imha ve asimilasyonu dayatıp dayatamayacağınızı.
Etiketler:
Alevilik,
Malatya,
rahip santoro,
zenofobi,
Zirve yayınevi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)