1 Mayıs 2016 Pazar

SÖYLEYENE DEĞİL SÖYLETENE BAK



AKP’nin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada Davutoğlu konuşuyor; o konuşurken de AKP’liler bağırıyor: “Reeceeep Taayyip Erdoooğan! Reecep Tayyip Erdoğan!” Davutoğlu’na daha büyük hakaret yapılabilir mi bilmiyorum. Davutoğlu, bunun üzerine: “Sayın cumhurbaşkanı ile birlikte daha nice yollar katedeceğini” söyledi darılmasın ama ben aynı fikirde değilim. Fazla bir yol katedecek değil, Erdoğan yakında AKP’nin başına kendisine daha iyi itaat edeceğini düşündüğü birini geçirecek. Davutoğlu istediği kadar davadan, kardeşlikten dem vursun; istediği kadar nifak saçanlardan bahsetsin durumu idare etmeye çabalasın gerçeği değiştiremez. Erdoğan’ın kafasını kızdıranın üstü anında çizilir. “Basın üzerinden siyaseti, AK Parti'yi dizayn etmeyi kimse düşünmesin” diyor Davutoğlu. AKP’yi kimin dizayn ettiği zaten belli, o da bunu basın üzerinden değil bizzat yapıyor. Davutoğlu istediği kadar gerçeğe gözünü kapatsın o görmüyor diye hiçbir şey yok olmaz ve maalesef Davutoğlu (kendisinden başka) hiç kimseyi kandıramadı. Birinin önünde kocaman bir duvar varsa o kişi gözünü kapatınca duvar yok olmaz. Adam gözünü kapatır “Yok ya öyle bir şey, duvar muvar yok” diyerek yürürse eni sonu “küüt!” diye duvara toslar. Duvar yok olmaz bizimki yamulduğuyla kalır, herkesin üstüne gülmesi de cabası.
Davutoğlu boş biri değildir. Davutoğlu Boğaziçi Üniversitesi'nin Ekonomi ve Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümlerini çift anadal programıyla bitirmiştir. Aynı üniversitenin Kamu Yönetimi Bölümünde Yüksek Lisans, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde de doktora yapmış biridir. İyi bir akademisyendir yani, donanımlı biri. Sen tut saygın bir akademisyen olarak kalmak yerine tek bir kişinin tahakkümü altındaki partiye girerek siyaset yap, itaat etmezsen zaten ne olacağı belli. Gerçekten hazin bir durum, gerçekten üzüntü verici.
Bunları niye diyorum, hepimizin bildiği bu durumu neden bir kez daha anlatıp bu duruma dikkat çektim? Şimdi bunu açıklayalım… Bildiğiniz gibi meclis başkanı Kahraman birkaç gün önce kahramanca bir çıkış yaptı. Cevval başkan gözünü iyice kararttı ve hem “laikliği kaldırmaktan” hem de “dindar anayasa hazırlamaktan” bahsetti ve yükselen tepkiler üzerine ortamın henüz buna hazır olmadığı anlaşılınca çark etti. AKP’den ise bunun Kahraman’ın kendi görüşü olduğu yönünde açıklamalar geldi. Bu doğru değil, bu sözler Kahraman’ın şahsi fikrti değil. Kendimizi kandırmayalım hepimiz biliyoruz ki birilerinden habersiz AKP’de kuş uçmaz. Böylesi bir açıklama da birilerinden izin almadan onun icazeti olmadan yapılmaz. “Laikliği kaldıralım, dindar ana yasa hazırlayalım” lafzını bize perdenin önünde söyleyen Kahraman; ama perde arkasında olanı biteni gözleyen ve görünmeyen asıl kahraman bunu gördüğümüz Kahraman’a söyletti. Baktı ki ortam uygun değil güçlü bir itiraz yükseliyor, şimdilik bu işi yapmıyor. Bununla beraber hemen sevinmeyin bu bir “iptal” değil sadece “tehir”. Birileri bundan vazgeçmiş değil sadece erteledi, şartlar uygun olduğu an bunu yapmak için tetikte bekleyecekler. Peki neden dindar anayasa yapmak istiyorlar, dini imanı çok önemsedikleri için mi? Hiiç zannetmiyorum, asıl amaç bambaşka. Kendi meşruiyetlerini ana yasaya ana yasanın meşruiyetini din imana dayandıracaklar. Böylece ne olacak ana yasalarına ya da kendilerine karşı en ufak bir muhalefeti dine karşıymış gibi gösterecekler. Dini istismar etmede bu kadar ileri gidebildiklerini görünce laikliğin kıymetini bir kez daha anladım. AKP şak şakçısı liberaller ve bazı fanatik solcular antikemalistliğiniz o kadar kemikleşmiş, o kadar kendinizden geçmişsiniz ki laikliğin kalkmasını nerdeyse alkışlayacaksınız; oysa laiklik giderse önce sizi kesip biçecekler. İŞİD laik bir oluşum değil. Laikliğin olmadığı yerde El Kaide olur, Taliban olur, Hizbullah olur, İŞİD olur; bir kere daha düşünün, durumun vahametinin farkında değilsiniz.

Hiç yorum yok: