İşçi Sağlığı ve
İş Güvenliği Meclisi'nin derlediği verilere göre bu yılın ilk altı ayında en az
978 işçi, 'önlenebilir' iş kazalarında yaşamını yitirdi. Bununla beraber İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin Soma’daki ölü sayısını 301 olarak verdiğini
(AFAD daha kurtarma çalışmaları sürerken ölü sayısı 433 diye tweet atıp hemen
ardından tweeti silmişti) halbuki 500’den fazla işçinin öldüğünü hatırlatayım.
Yani bunlar aslında iş kazalarını olduğundan az gösteren rakamlar. Ama biz yine
de doğru kabul edelim. Şunu dehşetle görüyoruz ki altı ayda 1000 civarında
insanımızı işverenlerin kâr hırsı nedeniyle toprağa verdik. Bu cinayetlerin
üstünü örtmek, kayıpların içimizi yakmaması için iş kazasında ölen işçilere “şehit”
deniliyor. Şehit kelimesinin anlamına tdk sözlükten bakıyorum: “Kutsal bir ülkü
veya inanç uğrunda ölen kimse” yazıyor. Yani işverenlerin para kazanma hırsı “kutsal”
bir şey. Yani bu işçilere “şehit” payesi verenler aslında işverenlerin açgözlülüğünü
kutsuyorlar. Hiçbir ciddi yaptırımın olmaması hatta olaylardan EN AZ İŞVEREN
KADAR SORUMLU OLAN Başbakan’ın omuz silkip bu katliam gibi kazalara “kader”
demesi yeni işçi katliamlarına davetiye çıkarmaktadır.
Neden Almanya, İngiltere, Şili
gibi ülkelerin işçileri için kader olmayan bu iş kazaları bizim işçimiz için
kader? Bırak İngiltere ve Almanya gibi ülkeleri pek çok insanın haritada yerini
bulmakta zorlanacağı Zambiya ve Zimbabve gibi Afrika ülkelerinde bile
madenlerde yaşam odası kanunen zorunlu. Burda da yaşam odalarının kanunî
zorunluluk olması için 10 Temmuz’da CHP tarafından bir girişim yapıldı. 10 Temmuz’da CHP’lilerin
yaşam odalarının zorunlu olması için verdiği önerge AKP’li vekillerin oylarıyla
reddedildi. Dahası Faruk Çelik bu düzenlemenin “gereksiz” olduğunu söyledi.
Yani işçilerin ölmemesi için alınacak bir tedbir gerekli değil. Ölsünler canım,
ne de olsa bu işin fıtratında ölüm var. Ha intihar etmişsin ha madende
çalışmışsın değil mi?
Şimdi olayın burdan sonrasını bir
İsrail’i savunma olarak görmeyin İsrail suçludur elleriiiinden kan
damlamaktadır; ama bizim kendi içimizde en az İsrail kadar suçlu, en az İsrail
kadar kana susamış, masum işçilerin kanına doymayan bir yapı var. Bunu
anlatmaya çalışacağım, hem de bu yapı kendini İsrail’den farklı gören İsrail’e
esip gürleyen bir yapı.
Bildiğiniz gibi üç gün önce Kadın
ve Demokrasi Derneği (KADEM) üyesi bir grup, İsrail'in Gazze'ye yönelik
saldırılarını protesto etti. Protestoya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın büyük
kızı Esra Albayrak da katıldı. Bu protestolar yapılırken henüz ölü sayısı 200’dü.
Esra Hanım bir soru sormak istiyorum cevap verip vermemekte özgürsünüz. Henüz
babanız cumhurbaşkanlığına daylığını koymadan önce böyle bir protestoya
katılmak neden aklınıza gelmiyordu, diye bir şeyi sormayacağım. Şunu soracağım:
Soma’da ölen iki katı fazla sayıdaki işçi için de bir protestoya katılmayı
düşündünüz mü hiç? Van minutçu Başbakan da esip gürlüyor, yahu bunda esip
gürleyecek ne var ölüm savaşın fıtratında var, de geç. Ya da Filistinli masum
insanların ölümüne de “kader” de geç. Kendi topraklarında iktidara geldiğinden
bu yana binlerce işçinin iş kazalarında ölmesi karşısında “kader” de. Mısır’da
ölen için ağla, İsrail’de ölen için atıp tut. Bu kadar insancılsan aha burnunun
dibinde insanlar ölüyor, onlar için bir şeyler yap. Öyle çıkıp da İsrail’e van
minüt diyip dayılanmakla olmaz bu işler. Sen tut askerî ticarî hiçbir anlaşmayı
askıya alma, dahası Türkiye’nin, İsrail’in OECD üyeliği için yıllardır devam
eden vetosunu kaldır, dahası Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nda da İsrail’i
kolla. Henüz AKP’ye katılmadan önce Numan Kurtulmuş, İsrail’in OECD üyeliği
karşısında AKP Hükümeti tarafından kaldırılan vetonun İsrail’in kazandığı en
büyük diplomatik zafer olduğuna dikkat çekmişti. Bakalım geçmişte Kurtulmuş ne
demiş: “BM'nin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nda, İsrail'in nükleer
kapasitesi var mı yok mu diye oylama yapıldı. Ne yazık ki Türk delegasyonu
orada çekimser kaldı. Hani One Minute'ti. 'Dur bakalım, senin nükleer
silahların var' desene. Bunu diyemedi. İsrail'in bilinen 30 binin üzerinde nükleer
silahları var. Böyle bir konuda çekimser kalmak ben dünya siyasetinde yokum
demektir. Türkiye yokum dedi. İsrail yanlısı karar verdi. 9 ayda dilimde tüy
bitti, geçtiğimiz yıl Mayıs ayında, Türkiye İrsail'in OECD üyeliğini onayladı.
Yapmayın dedim. Veto ettiğimiz takdirde İsrail'in üye olması mümkün değil.
İsrail 1967 savaşlarından beri en büyük diplomatik zaferini Türkiye sayesinde
kazandı." Ek olarak şunu da belirteyim bu iki olay da Erdoğan’ın “van
minıt show”un dan sonra yaşandı. Yani Albayrak’a tavsiyem İsrail’i protesto
edecekse önce gitsin de babasına bir iki çift laf söylesin. Korkma sen onun öz
möz kızısın. Bizi dövdürdüğü, coplattığı, biber gazına boğduğu gibi muamele
etmez sana.
Bunları bırakalım ABD Savunma Dergisi olarak
bilinen Defense News’in İsrail’in Demir Kubbe hava savunma sistemini test
ettiğini bu testler sonucunda sistemin Türkiye’de bulunan Kürecik Radar Üssü
ile entegre halde çalıştığını yazdı. Daha bitmedi Kürecik’teki üste İsrailli
askerler de görev yapıyor. Sen tut İsrail’in katliamlarına hem ortak ol hem de millete
göstermelik esip gürle.
Buradan şunu da
söyleyeyim İsrail komşusundaki insanları öldürüyor bu elbette utanmaz ve
hayasızca bir davranış. Diğer taraftan İsrail’le işbirliği içerisinde olanlar
da kendi vatandaşlarını öldürüyor. Yurt dışında İsrail’in Filistinlileri
öldürmesine izin verenler yurt içinde de işverenlerin işçileri katletmesine göz
yumuyor. İşte yüzlerce ölü, kimmiş İsrail dölü?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder