27 Şubat 2012 Pazartesi

KUVVETLER AYRILIĞI VE COŞKUN TURİZMİN SAYIN YOLCULARI...

Devletlu Hazretleri Demokratör Erdoğan, buyurmuş: “Seçilmişleri, atanmışlara kul etmeyiz.” Peki ne yaparsınız? Yargıyı AKP’ye kul edersiniz. Yargı karşısında dokunulmazlık zırhının arkasına saklanmak yerine kaçmadan çıkıp hesap vermek “kul olmak” mı oluyor? Erdoğan’ın bu sözü tamamen akla, mantığa aykırı saçma bir safsata. Erdoğan öyle bir yasa çıkardı ki eğer bir MİT’çi suç işlemişse yargılanması Başbakan’ın iznine bağlı olacak. Yani bu yasa sayesinde artık bir başbakan çok rahat bir suç örgütü oluşturabilir. Aman şimdi yanlış anlaşılmayalım… Bu suçu elbette Erdoğan’a isnat etmiyoruz, yaptı demiyoruz ama bu yasa böyle bir şeye yol açabilecek bir yasadır. Birisi adam öldürse ve başbakan ben onu görevlendirmiştim, derse yargı o zaman başbakana soracak: “Bu kişiyi yargılayabilir miyim?” Başbakan da canı isterse çok rahat “Hayır” diyebilecek. Ve adam elini kolunu sallayarak dolaşmaya, hatta başbakanın koruması sayesinde suç işlemeye devam edebilecek.

Gözümüzün içine baka baka hukukun ırzına geçenler, bir de kalkıp “Biz kimseye özel yasa çıkarmıyoruz.” Diyorlar. Yahu suç işleyeni yargılamak için Başbakan’dan izin almak gerekecek. Kalkmış böyle bir yasa çıkarıyorsunuz daha nasıl “birilerine özel yasa” olacak bu? Başka ne yapmanız gerek ki, bunun adı “kişiye özel yasa” olsun? Bu basbayağı kişiye özel yasa. Hem Başbakan’ın savcıyı görevden aldırması tam bir skandal. Hani yargı bağımsızdı, hani yasalar karşısında herkes eşitti?

Genelkurmay Başkanı, tutuklanıp içeri alınırken “Yargı görevini yapıyor, yasalar karşısında herkes eşittir” diyenler, aynı yargı MİT’çileri yargılamaya kalkınca kıyametleri kopardılar. Yargıyı sorumsuz davranmakla suçladılar, yargıya müdahale ettiler ve nihayet istediklerini elde etmek için savcıyı görevden aldılar. Bunu yapan YÜRÜTMEydi ve şimdi o YÜRÜTME keyfine uygun bir yasa da çıkarıyor. Kuvvetler (YASAMA- YÜRÜTME- YARGI) tek elde toplanmış. Bu el de Başbakan’ın eli.

Bunları da geçelim yargıda bin türlü skandal, bin türlü kepazelik varken değiştirecek şey bu yasa mı kaldı? Hani siz halkın sorunlarına duyarlı ak pak bir partisiniz ya… Yoksa yargıda son zamanlarda yaşanan skandallardan haberiniz mi yok? Ben anlatayımda haberdar edeyim bari. 2008-2010 yılları arasında babası hapiste olan 13 yaşındaki kız çocuğu N.Ç. iddiaya göre 35 yaşındaki A.A. nın tecavüzüne uğruyor. Hem de bir değil birkaç kez. Babası 2011’de hapisten çıkınca bir arkadaşından durumu öğreniyor. Kızına sorunca da N.Ç. olayı doğruluyor. Baba bunun üzerine A.A. nın kapısının önünde bir el ateş edip bağırıyor. Bu durumda ne oluyor dersiniz? Hastane’den verilen “mağdurenin ruh sağlığının bozulduğu” yönündeki rapora rağmen mahkeme bir başka hastanenin “fiili livataya ilişkin bulguya raslanmamıştır” raporuna dayanarak tecavüzcüyü beraat ettiriyor. Yahu aradan birkaç sene geçince herhalde fiili livataya ilişkin bulgu kalmaz vücutta. Kızı tecavüze uğrayan baba ise tehdit ve hakaret suçundan 11 ay hapse mahkum ediliyor. Zaten bu yavrucak babası hapisteyken tecavüze uğramıştı ve sapığa hiçbir şey yapmadan babayı tekrar hapse tıkmak bu yavrucağa bir daha tecavüz edilmesinin önünü açmak değilse nedir?

Memleketimizde öyle bir yargı sistemi var ki tecavüzcüler korunup kollanıyor. Eğer yurtdışında T.C. de tecavüzün suç olmadığı yeteri kadar duyurulsa kim bilir belki de turizmimiz gelişir. Diğer ülkelerin tecavüzcüleri de gelip yasaların tecavüzcüyü koruduğu ülkemizde tecavüz eylemlerini gerçekleştirirler. Evet, evet kayak turizmi, deniz turizmi… vs. derken şimdi de tecavüz turizminde gelişecek ülkemiz.Oluk oluk döviz kaldıracaz. Biz de nankör müyüz neyiz, utanmadan durumu tenkit ediyoruz. Yargıdaki bu rezaleti bu kepazelikleri görmeyenler MİT’çiler için anında yasa çıkarmasını çok iyi biliyor. İsterseniz bu rezil durum için de yasa çıkarabilirsiniz hem bu girişiminiz diğerleri gibi dirençle de karşılanmaz. Kimse böyle bir yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne gitmez. Mesela şu tecavüze uğrayanın ruh sağlığının bozulduğuna dair rapor alması saçmalığını kaldırabilirsiniz. Ne yani tecavüze uğrayan biri dayanıklıysa iki üç günde kendini toparlasa ve ruh sağlığı kalıcı olarak bozulmasa bu durum tecavüzcüyü masum mu yapar?

Tecavüzler, tacizler tam gaz giderken Başbakan bunu da görmezden gelip hâlâ “dindar nesil” gazelini okuyor. Hani -Allah korusun- bu olay yasa çıkaranlardan birinin kızının, karısının başına gelse, mahkeme de tecavüzcüyü serbest bıraksa ne olur? O zaman mı bir şeyler yapmak akıllarına gelir?

Başbakan’ın kendi dinî inançlarını dayattığı bir gençlik sorunu çözemez. Onun aşağıladığı tinerciler dindar olmadıkları için değil, ülkenin sosyo-ekonomik sorunları yüzünden tinerci oldular ve bu ülkeyi de 10 yıldır AKP yönetiyor. Hem on yıl boyunca bir sürü genci tinerci yapmak hem de dönüp kendine bakacak yerde onları suçlamak ilginç olsa gerek.
Gelelim Ateistlere yönelik yaklaşımınız ve nefret söyleminize. Bu tavrınız onaylanabilir gibi değil. Ülkemizde on binlerce Ateist var, onlar da vatandaş, onlar da insan. Bırakın insanlara kendi doğrularınızı dayatmayı ve keyfinze göre yasalar çıkarmayı da bir an evvel şu tecavüzcülerin kollanması olayına el atın sevabına. Hani yani dindarsınız ya o açıdan dedim “sevabına” diye.

18 Şubat 2012 Cumartesi

HADİ ORADAN LAN, HADİ ORADAN!

“Kapısının önünde açlıktan ölsen bir lokma ekmek vermiyecek insanların 4 tane köpegi var onlara bir ailenin geçinecegi kadar masraf ediliyor bu anlattıgım benim şahsen tanıdıgım insanlar. Aynı insanlardan ben yaşlı tek başına yaşayan bir bayan için yardım istedim beni duymamazlıktan gelip konuyu kapattılar. Bayram günü bahçe kapısının dışında bayramını kutlayıp birşeyler isteyen dilenciyi kovdular… hayvanlara destek için bilmem nereye giden ajda pekan dan insanlar için imza istendi imza atmadı.”

Bunlar bir arkadaşın sözleri sanal bir arkadaş internetten tanıyorum. Pekii bu sözleri niye yazdım? Dün haberlerde Akdeniz foku Badem'in sopayla rehabilite edildiği görüntüler vardı. Yahu polis bir eylemde göstericileri öldüresiye döverken gayet hoş ifadeler kullanan hatta bırak "şok görüntüler" demeyi "polis dövdü" bile demeyip "polis müdahale etti" diyen medya... İşte o medya var ya o medya ben o medyanın... neyse o medya veterinerler Badem'e bir iki sopa vurdu diye kıyametleri koparıyor. Hatta M. Ali Birand: Bunlar ne biçim veteriner vs. tarzında bir şeyler dedi oysa dayakçı polisler için bu şekilde hiç konuşulmuyor.Yani bu sistemin savunucuları muhalif ses çıkaranları hayvandan da aşağılık buluyor. Hayvana acıyorlar fakat iş insana gelince kalpleri taş kesiliyor. Sistem çok güzel işliyor insanlar polislerin dayağını artık normal karşılıyor ama iş bir foka sopayla vurulmasına gelince kıyametler kopuyor. Türkiye ayağa kalkıyor. Hiç bir zaman polis şiddetiyle ilgili hekimlere, psikiyatristlere mikrofon uzatmayan medya bu olayda bunu da yaptı. Üstelik Badem'in dayak yemesinin sebebi de hayvanseverler. Bu fok yaralı bulundu, tedavi edildi vs. Sonra birden herkes fokun etrafında dolaşmaya onu okşamaya, mıncıklamaya vs. başladı. Hayvanın yabani doğasını bozup onu adeta evcilleştirdiler. Veterinerlerin eziyeti ise Badem'i insandan kaçar hale getirmek için çünkü bu hayvan tekrar vahşi yaşama salınacak. Aslında insanlara bu denli alışıp psikolojisi iyiden iyiye bozulan bu hayvanı neden doğaya salıyorlar anlamış da değilim. Belki avlanamayacak ve ölecek bile. Hayvanat bahçesine konabilirdi.

Daha bir buçuk ay önce Robosky'de 34 can öldürüldü hepsi de insandı. Onları öldürenler böyle suçlanmadı. Yahu 34 insanın ölmesi bir foka bir iki kez değnekle vurulmasından daha mı önemsiz?Delirmek işten bile değil insanların üstüne bomba yağdırılıp masum kişiler telef edilirken duruma "VAHŞET" demeyip de "operasyon" vs. diyen medyanın hayvanlara yönelik şiddette böyle saldırgan ve suçlayıcı bir dil kullanması gerçekten iğrenç, ikiyüzlü ve adice!

Nedense gariban hayvansever pek yok. Kendine hayvansever diyenlerin %90'ı maddi durumu iyi olanlardır ve bunların hayvanseverliği de kedi ya da köpekle sınırlı. Önlerine gelen balığı ya da kırmızı eti mideye indirirken hayvanseverlik falan hiç hak getire yani. Hatta bu hayvansever daha doğrusu kedi-köpek severlerden bir kısmı çinçillayı hayvandan saymıyor her halde hayvan kürkünden elbise giyiyorlar. Bu da ikiyüzlü bir tutum. Yine haberlerde gösterildi bir güvenlik kamerası kaydetmiş: Bir kediyi bir genç kuyruğundan tutup duvara çarpmış sonra da bırakıp gitmiş. Şimdi fellik fellik onu arıyorlar. Belki bulurlarsa hapse koyacaklar. Hayvana eziyet eden insanı bunu yapmaya iten neydi, ne onu bu hale getirdi de o bunları yaptı, bu adama yardım etmek gerek, onu rehabilite edelim demeyip de onu bir elime verseler kediye yaptığının aynını ona yaparım, diyenler bana çok antipatik geliyor. Hakkaten Allah bilir ne sıkıntısı var ki kediye bunu yaptı, o öfkesini bir hayvana yöneltti ama onu rehabilite etmek yerine infaz etmek tam da öfkesini hayvan yerine bir insana yöneltmek. Yıllar geçti unutmuş değilim. Üniversitede kampüste bir çıyanı ezdim diye bir grup şerefsizle birbirimize giriyorduk az kalsın. Ayrıca yurtta okulda vs. öyle iğrenç o kadar pis insanlar vardı ki... Bunlar insanların sorunlarına çok kayıtsız hatta insanlara sorun çıkaran ikiyüzlü bencillerdi. İşin komik tarafı süt elde etmek için hapsedilen, memelerine metal alet takılıp süt sağılan ve yaşlanınca da kesilen inekleri hiç düşünmeden, onlara hiç acımadan kedilere marketten süt alırlardı. Bir ara haberlerde çıkmıştı bir belediye başkanı bir yerde park yaptırmış hayvanseverler parkın açılışını protesto ediyor, gerekçeleri bu parayla neden hayvan barınağı yapılmadı. Öyle ya çocuklar yolda oynarken araba çarpıp ölsünler önemli mi park? Parkın açılışındakiler de öfkeyle tepki gösterdiler gerçi dövmediler ama çok serttiler kızdılar, bağırdılar. Açıkçası ben de çok kızdım onlara paraları b.k gibi zenginlerdi hepsi mücevherli, kürklü elli yaşında karılar yaptır kardeşim b.k gibi paran var sen yaptır. Senin o mücevherlerinle kürkünle kaç tane hayvan barınağı yapılır biliyor musun? Bir hayvanseverin önüne gelen eti iştahla yiyip kedi köpek için ağlaması sağlıklı bir durum değildir. Ya kardeşim sen ne çeşit bir manyaksın ki içine kanca girmiş, sudan çıkınca çırpınan zavallı bir balığa acımıyorsun, balık restoranına gidiyorsun. Canlı canlı kaynar suya atılıp çırpınarak ölen karidese, istakoza acımıyor hatta onları afiyetle yiyorsun. İş kediye, köpeğe gelince birden hayvanseverliğin tutuyor hass.ktir ordan gerizekalı, ruh hastası! Et yemeden yaşasan, tutarlı olsan bir şey demeyeceğim. Hayvanları neden öldürüyoruz ve yiyoruz? Çünkü bizim kadar zeki değiller ve olmayacaklar da, kişiliksiz, hayalleri olmayan, idealleri sevdikleri olmayan hayvan bunlar adı üstünde hayvan. İnsan sevemeyen, insanlara güven veremeyen, bir dosta doya doya sarılmaya hasret olan ya da adam gibi tartışma adabından yoksun, ikiyüzlü ya da yapayalnız vb. durumda olanlar yani insanlarla ilişkilerinde sorun yaşayanlar, hayvan beslemek ister. İnsanlara yöneltemedikleri sevgiyi hayvanlara yöneltirler. Hepsine değil tabii bazılarına. Söz gelimi akvaryumdaki Japonbalığı ölünce hüngür hüngür ağlarlar da aynı günün akşamı alabalık yerler bu manyaklar.

Bununla beraber şunu da söyleyeyim ki insanın sindirim sistemi otçula uygun evrimleşmiş, mesela bağırsaklar uzun, dişler yassı, leş (ölü hayvan) kokusu hoşumuza gitmiyor. Biraz eskimiş bir et yiyince etçil hayvan hasta olmaz ama bizler hasta oluyoruz. Avrupa'da yaşayan Neandertaller diyetlerinin % 85'i kırmızı etti ve yok oldular. Ayrıca insanlar olarak et tüketmezsek hayvan yemi olarak tonlarca tahıl harcanmaz. Bu tahıllar tam tersine insanları doyurur, hayvansa doğada otlayarak kendi yolunu bulur. Ha sen buna rağmen et yiyorsan ve kediye de köpeğe de başka hayvanın etinden yapılmış yemi veriyorsan üstüne de kendine hayvansever diyorsan manyaksın kardeşim kimse kusura bakmasın.

16 Şubat 2012 Perşembe

ALLAH (EĞER VARSA) SANA AKIL VERSİN

‘Ben ‘dindar bir nesil yetiştirmek hedefimiz’ dedim. Bu sözlerimin arkasındayım. Senin hedefin bu değilse bilemem. Sayın Kılıçdaroğlu, sen bizden Ateist bir nesil yetiştirmemizi mi bekliyorsun? Biz muhafazakar demokrat nesil peşindeyiz

Bu sözler Erdoğan’a ait. Çok affedersiniz ama Başbakan her insan dindar olmak zorunda mı? Bir Başbakan olarak devlet imkanlarını kullanarak dindar bir nesil yetiştireceğinizi söylüyorsunuz. Hem insanların inancına yön vermek, körpe bünyeleri keyfinize göre yontmak istiyorsunuz hem de Laiklikten bahsediyorsunuz. Siz dindar bir nesil yetiştirmeyi hedeflemek yerine her inanca eşit mesafede dursanız daha güzel olmaz mı? Neye göre ve kime göre dindar yetiştireceksiniz ayrıca? Şia’ya göre mi dindar olacaklar yoksa Ehl-i Sünnet mi olacaklar? Herhalde siz Sünni olduğunuz için Sünni olsunlar istersiniz. Öyle ya hani belediye başkanıydınız bir zamanlar ve Belediye başkanlığı döneminde Karacaahmet’te cemevi açma izni isteyen Alevilere ‘Cemevi, Cümbüş evi, ne izni!’ demiştiniz. Başbakanlığınız döneminde de bir mitingde Alevilere hitaben: ‘Yahu Ali’yi sevmek Alevilikse ben senden daha Aleviyim!’ demiştiniz. Hatta son genel seçimlerden önce her konuşmanızda lafı Kılıçdaroğlu’nun Alevilliğine getirip meydanlarda bu Alevi’yi yuhalatmıştınız. Siz Kılıçdaroğlu Alevi ya hani, Alevidir ya, dedikçe meydanlardan ‘Yuuuuh!’ sesleri yükseliyordu. Bakınız bir Başbakan ne güzel özgürce Alevileri aşağılıyor, hakaret ediyor, başkalarını hakaret etmeleri için teşvik ediyor. Bir de memlekette demokrasi yok, diyorlar. Al sana demokrasi! Hem de ileri demokrasi! Alenen Alevi düşmanı olduğunuza göre her halde çocukları Sünni olarak yetiştirmeyi planlıyorsunuz. Hanefi mi olacaklar, Şafii mi; bir dakika belki de Hanbeli yetiştirirsiniz. Yok yok, Hanefi olurlar Hanefi. Peki ameli mezhep Hanefi ise itikadi olarak Eş’ari mi olacaklar Maturidi mi; yoksa Mutezile ekolünde bir dindar nesil mi yetiştireceksiniz? Bütün bunlar bir yana kim nasıl ölçebilir karşısındakinin dindarlığını? Yeni nesiller sizin kendi kafanızdaki tasarladığız tipte dindar olmak zorunda mı? Kendi yaşam tarzınızı başkalarına dayatmak gibi bir hakkı aceba size kim, ne zaman verdi? Siz dindar değil kendi keyfinize göre programlanmış bir nesil yatiştirmenin derdindesiniz. Sonra da kalkıp Ateist mi olsunlar, diyorsunuz. Yahu size ne, herkes ne olmak isterse olsun, insanların dini inancı sizi niye bu kadar ilgilendiriyor?

Dahası dindar nesil yetiştireceğiz sözünüze tepki gösteren insanlara cevap verirken çok rahat bir şekilde: ‘Siz, bu gençliğin milli, manevi değerlerinden kopuk, hiçbir istikameti, meselesi olmayan bir nesil mi olmasını istiyorsunuz?’ diyebiliyorsunuz. Yani sizin istediğiniz tipte dindar olmayanlar milli, manevi değerlerinden kopuk ve hiçbir istikameti, meselesi olmayan kişiler öyle mi? Çok güzel sizin kendi kafanızdaki ‘dindar’ tanımına uymayanları da bu şekilde aşağıladıktan sonra oturun bakalım o koltukta hem dindar olmayanların, hem Alevilerin, hem Süryanilerin, hem Yezidilerin, hem Bahailerin, hem Ateistlerin, hem Keldanilerin, hem Hristiyanların başbakanı olmayın sadece kafanıza uyan, sizin kendi kafanızın içindeki dindar tanımına uyanların başbakanı olun bakalım. Herkesi kucaklamak varken bir grup dışındakilere sırt dönmek niye? İnsanları tek tipleştirmek niye? Sizin gibi olmayana bu hoşgörüsüzlük, bu nefret, bu düşmanlık niye?

Başkaları da Başbakan’ın bu sözü üzerine cesarete geldi ve kendi hastalıklı fikirlerini dillendirmeye başladılar. Sabahları TRT 1’de Gülben Ergen’in sunduğu bir program var. Gülben Ergen bu programda Ateistler için “Allah şifa versin.” dedi. Devletin TV’sinde birinin kalkıp da Ateist insanlara ‘hasta’ muamelesi yaptığına da şahit olduk. Ateizm bir hastalık değildir, tanrı inancının olmamasıdır. Yahu size ne isteyen tanrıya inansın isteyen inanmasın. İsteyen gitsin oyuncak ayı alıp ona tapsın. Sizi ne ilgilendiriyor? Hem Ateistler de insan değil mi, onlar da vatandaş değil mi? TV’ye çıkan program yapan biri bu sorumsuzluğu yaparsa cahil birileri neler yapmaz ki. Netekim yapmadılar mı Maraş’ta, Sivas’ta tek suçu Alevi olmak olanlar katledilmedi mi? Siz tutar da sizden farklı düşünen her insana rahatça ‘hasta’ etiketi yapıştırırsanız cahil bir güruh da yarın bir gün bu hastaları ortadan kaldırmaya kalkarsa bunun bir sebebi de siz olmaz mısınız Gülben Ergen? Tamam soyadınız “Ergen” ama maaşallah zat-ı aliniz hiç de ergen değilsiniz olgun, belli bir yaşta insansınız. Allah adına din pazarlayanların borozancılığını yapacağınıza sözlerinize dikkat etseniz hiç fena olmaz. Son olarak Sayın Gülben Ergen Allah -eğer varsa- size akıl fikir versin.

11 Şubat 2012 Cumartesi

DAMDAN DÜŞENİN HÂLİ

TV’de haberlerde zaman zaman trafik kazalarında adları geçer mevsimlik işçilerin. Bâzen haberlere bile çıkmazlar, öyle ya nice şeylerin üstü örtülür bu memlekette. Ortada darbe yoktur ama olmayan darbenin sanıkları içeridedir; ortada bir Deniz Feneri dolandırıcılığı vardır ama var olan suçun sanıkları ellerini kollarını sallayarak dolaşır. “Parasız eğitim istiyoruz” diye pankart açan öğrenciler tam 19 ay tutuklu yargılandılar ve işin tuhaf tarafı 15 yılla yargılandıkları dava hâlâ devam ediyor. Adam öldürmek en büyük suç. Oysa dağa çıkan, adam öldüren PKK’lılar pişmanlık yasasından faydalanıp hapis bile yatmıyor. “Parasız eğitim”in sözünün edilmesi bile fakirden fukaradan oy alarak iktidara gelenlerin tüylerini diken diken ediyor. “Parasız eğitim” isteyerek iktidarın kulu olduğu kapitalist sisteme çomak sokmaya kalkanlar “terörist” olarak görülüyor. Adam öldürürsen affederim ama parasız eğitim istersen bu ağır suçu affetmem, diyor bu iktidar.

Artık söylemekten, göstermekten gına geldi ama bir kez daha gösterelim; tekrar teşhir edelim “parasız eğitim” derseniz 15 yılla yargılanırsınız ama sivillere yönelik kanlı eylemlere girişirseniz hapis bile yatmazsınız. Durum ortada işte Halep işte arşın.

Biz yine yazının başında bahsettiğimiz mevsimlik işçilerin durumuna dönelim. Bu güvencesiz, sigortasız, iki üç kuruşa çalışan işçiler için can pazarıdaha yollarda başlıyor. Memleketinden çoluğu çocuğuyla beraber gidiyor adam, dolduruyorlar tarım işçilerini balık istifi gibi kamyonet kasalarına ve bu yolculukların çoğu da ölümlü kazalara davetiye çıkarıyor. Daha geçen hafta İzmir’in Ödemiş ilçesinde, mevsimlik işçileri taşıyan araç şarampole yuvarlandı. Bu kaza bir yaralıyla ucuz atlatıldı; ama sizin de bildiğiniz gibi işçiler her zaman bu kadar şanslı olamıyor. Daha bu yaz ağustosta Tarsus’ta tarım işçilerini taşıyan kamyonet kaza yaptı bilanço 4 ölü, 25 yaralıydı.

Mevsimlik işçiler sadece yollarda yaşadıkları kazalarda mı perişan oluyor? Sadece yollarda mı telef oluyorlar? Hayır tabii ki. Yine bu yaz Ordu’ya giden fındık işçileri fındığın geç olgunlaşması sebebiyle erzaksız kaldı. Bu işçiler çadırlarda perişan vaziyette yaşam savaşı verdiler. Konya’daki çadırlarda ise susuz ve seyyar tuvalet-banyosuz kalan, çöpleri alınmayan işçiler çocuklarını okutamadıklarından dert yandılar. Türkiye Gemi İnşa Sanayicileri Birliği (GİSBİR) Başkanı Murat Bayrak, 8 Nisan’da Deniz Ticaret Odası meclis toplantısında, tersanelerde yaşanan işçi ölümleri için ne dedi biliyor musunuz? ‘Ömürleri bu kadarmış!’ Evet evet, yanlış okumuyorsunuz aynen bunu dedi. Tıpkı madencilerin ölümüne “kader” diyen Erdoğan gibi.

Mevsimlik işçiler saatlerce tarlada, tersanede, inşaatta kışın buz gibi soğuğunda, yazın kavuran güneşinin altında adeta ölümle kucak kucağa koyun koyuna çalışır. Sigortasız ve güvencesiz oldukları için ne ölenlerin ailelerine tazminat ödenir ne de bu ölümlerin sorumlusu işverenler cezalandırılır. Hoş bendeniz de mevsimlik bir işçiyim. Dershane öğretmenleri de kış sezonunda berbat şartlarda çalışan yazın aç kalan mevsimlik işçilerdir. Hani adamın biri damdan düşmüş. “Aman” demişler. “Doktor çağıralım!” Yook, demiş düşen adam. “Damdan düşen birini çağırın; damdan düşenin hâlinden ancak o anlar.”