Haşim Kılıç için sanki durduk
yere Baçbakan’a laf etmiş gibi bir hava yaratılıyor. Oysa bakın Haşim Kılıç o “sert”
(bana kalırsa Başbakan’ın saldırıları karşısında hiç de sert değil, tamamen bir
nefsi müdafaa) konuşmasını yapmadan önce Erdoğan ne dedi:
"Birileri tehdide boyun
eğmiş birileri de haşhaşı fazla kaçırmış olabilir. Ama biz asla geri adım
atmadan bu çetenin üzerine gideceğiz" Erdoğan bunu ülkenin hukukçuları
için dedi. Bir Başbakan kendi ülkesinin hakimine, savcısına, yargıcına “tehdide
boyun eğmiş, haşhaşı fazla kaçırmış” diyorsa orda durup bir düşünmek gerek.
Hani bir Başbakan’ın bu lafları diyebilmesi için öyle böyle değil kafayı tam
uyuşturan, esaslı bir alkol falan almış olması gerek. Eğer Erdoğan kazara içki
içmiş ve ne dediğini bilmeden böyle konuşmuşsa anlaşılabilir ama yok bunları
ayık kafayla söylediyse durum gerçekten vahim.
Devam edelim: “İçeride yargı ve
emniyet içindeki çeteler marifetiyle MİT'in TIR'larına saldırıldı” Kimse tıra
saldırmadı sadece aramak istediler arattırmadınız. Neden? O tırlar yine Suriye’deki
teröristlere silah mı götürüyordu? Hani bir kere Adana’da bir tır arandı da
içinden yığınla silah çıkmıştı. MİT’in görevi Suriye’deki teröristlere silah
kaçırmak mı? Acaba asıl çete tırla dışarıya silah kaçıran mıdır yoksa tırı
durdurup aramak isteyen mi? Hem geçmişte ordunun kozmik odasına savcıların girmesini normal karşılayan şimdi tırın aranmasına karşı çıkması çok tuhaf. Tırda eğer iddia edildiği gibi gıda malzemesi varsa bu panik niye? Bisküvi, su vs. devlet sırrı mı? Tırda gitmemesi gereken bir şey yoksa bu panik, bu kavga niye? Kozmik odayı aratan tırı nasıl aratmaz?
Konuşmasının devamında tırları
durduran savcılar için bir kez daha “çete mensupları” dedi. Ve inanabiliyormusunuz
“namertçe” sözcüğünü de kullandı. Hatta daha da ileri gidip “Bu ülkenin bazı
yargı ve emniyet mensupları”nın “kendi ülkerine ihanet” ettiklerini de söyledi.
Bu da yetmedi T.C.nin yargı ve emniyet mensuplarına açık açık “hainler” dedi. Yetmedi “Devletin
koridorlarından çeteleri nasıl kovduysak, adliye koridorlarından da o çeteleri,
şebekeleri kesinlikle temizleyeceğiz” dedi.
Anayasa mahkemesinin twitter’ı
erişime açtırması kararı için: “Bu karara saygı duymuyorum” dedi. Bununla da
kalmadı: “Bu hukuk değildir onu söyleyeyim. Hukuk başka bir şey. Burada hukuki
bir uygulama yok” dedi.
Bütün bu tuhaf hakaretlerden, bu
acayip sözlerden sonra Haşim Kılıç: “2010’dan sonra bu kez farklı renkte yeni
bir vesayet sisteminin oluşmasına tanık olduk. Kimse bu yeni oluşumun
günahından kendini soyutlamaya çalışmasın. Tarih olanları kaydediyor. Bunları
konuşmak, gerçekleri itiraf etmek ve cesaretle çözüm yolları bulmak zorundayız.”
Eğer bir başbakan ve içişleri bakanı yolsuzluk soruşturmalarını engellemek için
5000 polisin ve bir grup savcının yerlerini değiştiriyorsa eğer tuhaf yasalarla
HSYK’yi doğrudan Adalet Bakanlığına bağlamaya teşebbüs ediyorlarsa doğrusu bu açıklama
için geç bile kalınmıştır.
“Son dönemde yargı, ‘paralel
devlet’ ya da ‘çete’ diye nitelendirilen çok vahim, çok ciddi ve çok ağır bir
suçlamayla karşı karşıyadır.” Bu da doğru. Yargı mensuplarına “casus, hain,
haşhaşi” diyen bir Başbakan T.C. tarihinde yok(tu).
“Kamu gücünü etkili bir şekilde
kullanan yargı, siyasi ve ideolojik yapılanmaların hedefinde her zaman ele
geçirilmesi gereken bir kale olarak görülmüş, ele geçirenler de kendi vesayet
sistemini dayatmanın çabasına düşmüştür. Kaleyi işgal edenler de yargıyı,
siyasi düşüncelerine ve ideolojilerine lojistik destek sağlamak için ya da rakiplerinden
intikam alma aracı olarak kullanmışlardır. Altını çizerek ifade ediyorum. Bu
anlayış ve işgalden kurtulmadıkça bağımsız ve tarafsız bir yargının oluşması
hayaldir.” İşte bu da doğru. Hükümet denetlenmiyor. Bu tam bir faciadır. Demokrasi
ile yönetilen toplumlarda kuvvetler ayrılığı denen şey vardır. Yargıyı
yürütmeye bağlarsanız kuvvetler ayrılığını yok edersiniz. Yürütmenin başı çıkıp
her hoşuna gitmeyen kararda arkasındaki devlet gücüne güvenerek yargıya ayar
vermeye kalkarsa ortada ciddi bir sorun var demektir.
Son olarak Kılıç’a yönelik saçma
sapan, içeriksiz ya da saldırgan içerikli, ipe sapa gelmez eleştirilere cevap bile vermeye değmez. Cevap
vermeye değecek yani hakaret ve tehdit içermeyen tek eleştiri Çiçek’ten
geldi. Her ne kadar hakaret ve tehdit içermese de saçma ve mantıksızca bir eleştiriydi. Çiçek: “Kimse oraya haşlanmak için, tokat yemek için, azarlanmak için
gitmedi. Hukuk nezakettir. Hukukçuların da çok nazik bir üslupla konuşması
gerekirdi” dedi, yani “yuh” diyorum. Dediği şey aslında şu: “Başbakan istediği
kadar haşlasın, tokat atsın, azarlasın ama bunun hiçbir karşılığı olmasın” Bu
mümkün mü? Cemil Çiçek de Tayyip de unutmamalıdır ki şiddet bir bumerangtır
atana geri döner. Şiddet şiddeti doğurur. Eğer birileri halktan aldığı oya
güvenip, her şeyi yapma hakkını kendinde görüp her türlü hukuku arkasına
koyuyorsa, bir gün gelir bu millet de onun arkasına koyar.