Sadece bugün gazetelere çıkan
birkaç 3. Sayfa haberi:
Samsun'da Gülüm Karakoç, sevdiği
kadının kendisinden ayrılmak istemesi üzerine evine molotof kokteyl atarak
yangın çıkarttı.
S.Z. (42) isimli kadın, eski eşi
Ö.A. (52) ile karşılaştı. Bir süre tartışan ikiliden Ö.A., üzerindeki bıçakla
S.Z.'nin boğazını kestikten sonra Saraybahçe Polis Merkezi'ne giderek teslim
oldu. S.Z., yapılan tüm müdahalelere rağmen yaşamını yitirdi.
Bu haberlere kimileri “erkek
terörü” diyor gerçekten öyle mi? Erkekler bir tarafa toplanmış, planlı ve
programlı şekilde kadınları mı avlıyorlar yoksa toplumca kafayı yedik, bir
cinnet halindeyiz erkek de kadın da bundan nasibini alıyor mu? Birkaç 3. Sayfa haberi
daha okursak sorunun cevabı netleşmeye başlıyor:
Bartın'da özrüyle alay ettiği
iddiasıyla kekeme arkadaşı tarafından bıçaklanan kişi ağır yaralandı.
Şanlıurfa'da geçen cumartesi günü
kayalıklara çarparak yaşamını yitiren otomobil sürücüsü Mehmet Akdemir'in
otopsisinde, kazada değil, vücuduna isabet eden 4 kurşunla öldüğü ortaya çıktı.
Düzce'de trafikte yol verme
yüzünden çıkan silahlı kavgada göğsünden vurulan polis memuru öldü, diğer
sürücü ayağından yaralandı.
Evet, mağdur erkek de olabiliyor,
kadın da olabiliyor. Ayrıca kadına sadece erkek değil kadın da şiddet
uyguluyor. Uygulanan şiddeti de savunabiliyor. Bir aralar ben “açık” giyinen
bir kadının tacizi hak etmediğini savunurken tartıştığım kadın hararetle “açık
giyinen” kadınların tacizi hak ettiğini savunuyordu. Bir kere giyim tarzına
göre insanları sınıflandırmak, onların bir amaçla giyindiğini düşünmek ve amaç
hoşuna gitmezse o kişiyi cezalandırmak gibi inanılmaz fikirler herhalde ancak geri
kalmış bir Ortadoğu ülkesinde olur. Kadınların 2. Sınıf insan muamelesi
görmesine elbette karşıyım ama “Şiddete hayır!” demek yerine “Kadına şiddete
hayır!” sloganını hiç anlayamıyorum yani “Erkekler başka erkeklere saldırsın,
başka erkekleri öldürsün ama kadınlara saldırmasın” gibi sakat bir anlayış
yerine neden bir insana uygulanan şiddeti tümden reddetmiyoruz? Şiddet
mağdurunun erkek olması şiddeti güzel bir şey mi yapıyor?
Neden olduğu aslında çok basit
birileri bize “Cambaza bak” yapıyor. Aslında toplumca barut gibiyiz, toplumca
kafayı yemişiz ama durum saptırılıyor sanki aslında diğer konularda çok
normaliz de kadınlara davranışımız tuhafmış onun nedeni de magandalıkmış gibi
gösterilmek isteniyor. Hayır, kadınıyla erkeğiyle toplum barut gibi. İnsanlar
her an patlamaya hazır. Neden mi? Nedeni siyasetteki kutuplaşma ve kavga. Tepede
sürekli bir didişme, sürekli bir kavga… ve bu gerilim, bu kavga haliyle tabana
da yansıyor.
Bir başbakan düşünün ki
bağırmaktan sesi kısılmış ama seçim konuşması yaparken buna rağmen kısık
sesiyle bas bas bağırıyor. Bağırırken nefret kusuyor. Bir başbakan düşünün ki
siyasi rakibi için “tam bahtsız bedevi” diyerek “Bahtsız bedeviyi çölde kutup
ayısı s..er” sözüne gönderme yapıyor. Bir başbakan düşünün ki Gezi protestoları
sırasında saldırıya uğradığını iddia eden bir kişinin yalanlarını, iftiralarını
savunmakla kalmıyor, gerçeğin peşindekilere “Doktor raporunu nerenize
koyacaksınız” diyor. Bir başbakan düşünün ki seçim çalışmaları sırasında halka
hitap ederken siyasi rakibine “adi, terbiyesiz herif” diyor. Bir başbakan
düşünün ki “Anamız ağladı” diyen birinin anasına sövüyor. Bir başbakan düşünün
ki konvoy geçerken konvoya “Allah cezanızı verecek” diye bağıran 12-13
yaşındaki bir çocuğu görünce konvoyu durduruyor korumalarına çocuğu getirtip
çocuğun ensesine tırnaklarını geçirerek çocuğa işkence ediyor. Protesto yapana saldırın,
izin vermeyin inadıyla 16 yaşındaki bir çocuğu öldürtüyor, yetmiyor meydanlarda
çocuğunu öldürttüğü anneyi yuhalatıyor. Bir başbakan düşünün ki bir eylemde
yaralanan bir kadın için “kadın mıdır kız mıdır bilemem” diyor. Bir başbakan düşünün
ki 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmak isteyen halka “şımarık” diyor…
Erdoğan resmen kendi gibi
düşünmeyen, kendi gibi yaşamayan herkese savaş ilan etti. Koltuğunun
sallandığını fark edince ülkeyi gerilim ve kaosa sürüklüyor. Kısa vadede de
bundan kârlı çıkıyor ama uzun vadede kendi kuyusunu kazıyor. Zannediyor ki her
koltuğu sallandığında bir gerilim çıkaracak, iş bitince gerilim de bitecek.
Hayır, istediğin zaman savaş açıp istediğin zaman ateşkes yapamazsın. Erdoğan
şunu iyi bilsin ki “Bir savaşı istediğin zaman başlatabilirsin ama istediğin
zaman bitiremezsin” Savaş mı açtın, kıyametleri mi kopardın artık karşı taraf
da sana karşı savaşır ve sen durmak, ateşkes yapmak istediğinde bu sefer karşı
taraf durmak istemez. Despotluk diktatörlük er ya da geç diktatörün başını yer.
Kaddafi düne kadar Libya’daki tek adamdı. Hitler Almanya’nın en güçlü adamıydı.
Kim diyordu bu hallere düşeceklerini?
Sen tut sürekli bir şiddet dili
kullan, daima insanları tahrik et. Halka sürekli şiddet pompala, nefret
propagandası yap… Sonra da kadın cinayetleri olmasın iste. Yahu bu sürekli
çöpünü sokağın ortasına boşaltan birinin “yere çöp atmayın” demesi gibi bir
şey. Uzun lafın kısası kadın cinayetleri varsa çare sağa sola “Kadına şiddete
hayır” yazan afişler asmak değil. Cezaları artırmak 3 yıl yerine 5 yıl hapis cezası
vermek de değil. En başta yapılması gereken, daha doğrusu yapılmaması gereken sorumluluk
sahibi bir insanın sürekli olarak inanılmaz bir nefretle etrafa saldırmasıdır. Hani
parti reklamında sloganınızdı “Ben lafa değil icraata bakarım” dedirtiyordunuz.
İşte durum o durum. Sen istediğin kadar cilalı laflar et. Millet senin nefret
dilini anımsayacaktır. Hükümete yakın çevreler olsun, Emine Erdoğan olsun,
KADER olsun her kim olursa olsun. İstediği kadar kadına şiddet uygulamayın
desin. Başbakanın bu toplumu kutuplaştıran
siyaseti ve nefret dili kadın cinayetlerinin devam etmesine neden
olacaktır. Başımızda AKP ve onun kutuplaştırıcı siyaseti oldukça kadın
cinayetleri devam edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder