26 Nisan 2014 Cumartesi

HAŞİM KILIÇ’IN “SERT” AÇIKLAMASI VE GELEN TEPKİLER ÜZERİNE



Haşim Kılıç için sanki durduk yere Baçbakan’a laf etmiş gibi bir hava yaratılıyor. Oysa bakın Haşim Kılıç o “sert” (bana kalırsa Başbakan’ın saldırıları karşısında hiç de sert değil, tamamen bir nefsi müdafaa) konuşmasını yapmadan önce Erdoğan ne dedi:

"Birileri tehdide boyun eğmiş birileri de haşhaşı fazla kaçırmış olabilir. Ama biz asla geri adım atmadan bu çetenin üzerine gideceğiz" Erdoğan bunu ülkenin hukukçuları için dedi. Bir Başbakan kendi ülkesinin hakimine, savcısına, yargıcına “tehdide boyun eğmiş, haşhaşı fazla kaçırmış” diyorsa orda durup bir düşünmek gerek. Hani bir Başbakan’ın bu lafları diyebilmesi için öyle böyle değil kafayı tam uyuşturan, esaslı bir alkol falan almış olması gerek. Eğer Erdoğan kazara içki içmiş ve ne dediğini bilmeden böyle konuşmuşsa anlaşılabilir ama yok bunları ayık kafayla söylediyse durum gerçekten vahim.

Devam edelim: “İçeride yargı ve emniyet içindeki çeteler marifetiyle MİT'in TIR'larına saldırıldı” Kimse tıra saldırmadı sadece aramak istediler arattırmadınız. Neden? O tırlar yine Suriye’deki teröristlere silah mı götürüyordu? Hani bir kere Adana’da bir tır arandı da içinden yığınla silah çıkmıştı. MİT’in görevi Suriye’deki teröristlere silah kaçırmak mı? Acaba asıl çete tırla dışarıya silah kaçıran mıdır yoksa tırı durdurup aramak isteyen mi? Hem geçmişte ordunun kozmik odasına savcıların girmesini normal karşılayan şimdi tırın aranmasına karşı çıkması çok tuhaf. Tırda eğer iddia edildiği gibi gıda malzemesi varsa bu panik niye? Bisküvi, su vs. devlet sırrı mı? Tırda gitmemesi gereken bir şey yoksa bu panik, bu kavga niye? Kozmik odayı aratan tırı nasıl aratmaz?

Konuşmasının devamında tırları durduran savcılar için bir kez daha “çete mensupları” dedi. Ve inanabiliyormusunuz “namertçe” sözcüğünü de kullandı. Hatta daha da ileri gidip “Bu ülkenin bazı yargı ve emniyet mensupları”nın “kendi ülkerine ihanet” ettiklerini de söyledi. Bu da yetmedi T.C.nin yargı ve emniyet mensuplarına açık açık “hainler” dedi. Yetmedi “Devletin koridorlarından çeteleri nasıl kovduysak, adliye koridorlarından da o çeteleri, şebekeleri kesinlikle temizleyeceğiz” dedi.

Anayasa mahkemesinin twitter’ı erişime açtırması kararı için: “Bu karara saygı duymuyorum” dedi. Bununla da kalmadı: “Bu hukuk değildir onu söyleyeyim. Hukuk başka bir şey. Burada hukuki bir uygulama yok” dedi.

Bütün bu tuhaf hakaretlerden, bu acayip sözlerden sonra Haşim Kılıç: “2010’dan sonra bu kez farklı renkte yeni bir vesayet sisteminin oluşmasına tanık olduk. Kimse bu yeni oluşumun günahından kendini soyutlamaya çalışmasın. Tarih olanları kaydediyor. Bunları konuşmak, gerçekleri itiraf etmek ve cesaretle çözüm yolları bulmak zorundayız.” Eğer bir başbakan ve içişleri bakanı yolsuzluk soruşturmalarını engellemek için 5000 polisin ve bir grup savcının yerlerini değiştiriyorsa eğer tuhaf yasalarla HSYK’yi doğrudan Adalet Bakanlığına bağlamaya teşebbüs ediyorlarsa doğrusu bu açıklama için geç bile kalınmıştır. 

“Son dönemde yargı, ‘paralel devlet’ ya da ‘çete’ diye nitelendirilen çok vahim, çok ciddi ve çok ağır bir suçlamayla karşı karşıyadır.” Bu da doğru. Yargı mensuplarına “casus, hain, haşhaşi” diyen bir Başbakan T.C. tarihinde yok(tu).

“Kamu gücünü etkili bir şekilde kullanan yargı, siyasi ve ideolojik yapılanmaların hedefinde her zaman ele geçirilmesi gereken bir kale olarak görülmüş, ele geçirenler de kendi vesayet sistemini dayatmanın çabasına düşmüştür. Kaleyi işgal edenler de yargıyı, siyasi düşüncelerine ve ideolojilerine lojistik destek sağlamak için ya da rakiplerinden intikam alma aracı olarak kullanmışlardır. Altını çizerek ifade ediyorum. Bu anlayış ve işgalden kurtulmadıkça bağımsız ve tarafsız bir yargının oluşması hayaldir.” İşte bu da doğru. Hükümet denetlenmiyor. Bu tam bir faciadır. Demokrasi ile yönetilen toplumlarda kuvvetler ayrılığı denen şey vardır. Yargıyı yürütmeye bağlarsanız kuvvetler ayrılığını yok edersiniz. Yürütmenin başı çıkıp her hoşuna gitmeyen kararda arkasındaki devlet gücüne güvenerek yargıya ayar vermeye kalkarsa ortada ciddi bir sorun var demektir.

Son olarak Kılıç’a yönelik saçma sapan, içeriksiz ya da saldırgan içerikli, ipe sapa gelmez eleştirilere cevap bile vermeye değmez. Cevap vermeye değecek yani hakaret ve tehdit  içermeyen tek eleştiri Çiçek’ten geldi. Her ne kadar hakaret ve tehdit içermese de saçma ve mantıksızca bir eleştiriydi. Çiçek: “Kimse oraya haşlanmak için, tokat yemek için, azarlanmak için gitmedi. Hukuk nezakettir. Hukukçuların da çok nazik bir üslupla konuşması gerekirdi” dedi, yani “yuh” diyorum. Dediği şey aslında şu: “Başbakan istediği kadar haşlasın, tokat atsın, azarlasın ama bunun hiçbir karşılığı olmasın” Bu mümkün mü? Cemil Çiçek de Tayyip de unutmamalıdır ki şiddet bir bumerangtır atana geri döner. Şiddet şiddeti doğurur. Eğer birileri halktan aldığı oya güvenip, her şeyi yapma hakkını kendinde görüp her türlü hukuku arkasına koyuyorsa, bir gün gelir bu millet de onun arkasına koyar.

Hiç yorum yok: