12 Ağustos 2014 Salı

NEDEN DEMİRTAŞ’A OY VERMEDİM




Seçimler süresince bazı BDP’li arkadaşların tutumu beni çok şaşırttı. Siyasi görüş olarak partici değilimdir. Bir şeylere taraf olmaktan ziyade bir şeylere karşı durmayı benimserim. Açıklamam gerekirse arkasına devlet desteğini alan gruba ya da partiye güvenmem. Bir zamanlar mazlum olanın zulme uğrayan, mağdur edilen kesimin  iktidarı ele geçirince nasıl da canavarlaştığını zaten görüyoruz. Bu tavır da siyasi yelpazenin soluna düşüyor. Seçim öncesinde BDP’li arkadaşlar sanki her sol görüşlü insan Selahattin Demirtaş’a oy vermek zorundaymış gibi tuhaf ve saplantılı bir tutum takındılar. Demirtaş’a oy vermeyeceğimi, boykota gideceğimi söyleyince de beni Kürt karşıtı olmak, Erdoğan’a destek vermek gibi komik ve akıl almaz şeylerle suçladılar. Yok “tebrik ederim” diyip içeriksiz saçma laflarıyla aklınca iğnelemeye kalkan, yok “Sen Erdoğan’a oy vereceksin” diye saçmalayan… Daha neler neler… Oysa karşıdakini bir dinlemek gerek. Dost acı söyler derler ve benim bir özelliğim de dostumu da düşmanımı da aynı sivri dilimle eleştirmemdir. Ayrıca bunca zaman uğradığım sert eleştirilere sabırla ve sükunetle karşılık vermeye kalktım. Buna rağmen karşımdaki hem hatasını kabullenmiyor hem de bana insafsızca saldırıyor. O yüzden artık Demirtaş sevdalısı arkadaşlara bir cevap vermek farz oldu.
Uzunca bir süre Kürtlerin hakkını nasıl savunduğumu bilen biliyor. Bilmeyen de beni takip ederek öğrenebilir ha kimse beni takip etmeye mecbur da değil. Ama tutup da karşındaki insanın tek bir olaydaki bir tek tavrına bakarak karar vermek doğru değil. Zaten ben de boykotu BDP’li siyasetçilerin tek bir tavrına bakarak yapmadım. Şimdi bir bakalım Selahattin Demirtaş’ı neden diğerlerinden çok farklı ve tercih edilebilir görmediğime.
Selahattin Demirtaş seçim sürecince çok güzel konuşmalar yaptı ama söylenen lafların büyüsüyle sandığa gitmek yerine o sözlerin sahibinin ne yaptığına bir bakalım.
AKP 2000 yılından sonra kurulmuştur. Yani tarihine bakarsak hiçbir darbeden mağdur olmamış bir partidir. Bununla birlikte 80 darbesinden 20 yıl sonra kurulan AKP, darbe sonrası şekillenen ortamın, kuşağın ve iklimin iktidara getirdiği 12 Eylül artığı bir partidir. Buna rağmen şu ana kadar yapılan algı operasyonları, telkinler ve kitle iletişim araçları ile yapılan beyin yıkama seansları sayesinde AKP kendini darbe mağduru olarak pazarlamaktadır. İnsanlarda darbe riski varmış gibi bir algı yaratmak hem AKP’nin işine gelmektedir, hem de bu yalancılıktır. Çünkü böyle bir risk yok.   
Şu an Türkiye’de bir darbe tehlikesinin olmadığını görmek için deha olmaya gerek yok. Hatta IQ’su yerlerde sürünen biri bile ordudaki temizliğe, şafak vakti gözaltına almalara, neyle suçlandığı bile açıkça söylenmeden yıllarca hapiste kalanlara bakarak AKP’nin yaptığı sivil darbe dışında bir darbenin olmadığını, herhangi bir askeri darbe tehlikesinin ise asla söz konusu olmadığını rahatça söyleyebilir.
Peki Demirtaş’ın tutumu ne? AKP elinde küçük bir kırıntı sallıyor ve Demirtaş’ın iştahla salyaları akıyor. AKP’nin uzattığı minik bir kırıntıyı kapmak için dilini sarkıtarak koşup kırk takla atacak karakterdeki Demirtaş da bugün bir askeri darbe tehlikesi olmadığını ve darbeye dair anlamsız gevezeliklerin sadece AKP’ye yarayacağını çok iyi biliyor. Bununla beraber Selahattin Demirtaş Gezi Direnişi sürecinde hiç utanıp sıkılmadan bir askeri darbe tehlikesi varmış gibi konuşuyordu. Aynı Selahattin Demirtaş cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde Gezi Direnişi’ni sürekli sahiplenmeye kalktı. Gezi Direnişi sırasında AKP faşizminden bıkıp meydanları dolduran insanlara hiç utanmadan “ırkçı, darbeci” gibi laflar eden, bunun AKP’ye karşı bir darbe girişimi olduğunu söyleyen kimdi? Onlarca insan yaralanırken, insanların gözleri çıkarılırken, iki yüze yakın insan kafa travması yaşarken, onbine yakın insan yaralanmışken ve o gün için 8 kişi (Daha sonra Korkmaz, Elvan gibi birkaç kişi daha öldü) ölmüşken sen hiç utanmadan AKP’ye sahip çıktın. Seçim sürecinde gayet ikiyüzlü bir tavırla Gezi sevdan kabardı, geziye övgüler yağdırmakla kalmadın kalktın Gezi eylemleri sırasında dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz davasının 3'üncü duruşmasına katıldın. “ 'insanım' diyen herkesin kabul edeceği bir kararın çıkması için, aileyle dayanışmak için, insanlık vicdanına sahip çıkmak için buradayız." dedin bir de. Sorması ayıp olmasın ama daha önceki iki duruşmada neredeydin? Yoksa o sırada insan değil de başka bir şey miydin? Gezi Direnişi’ne darbe diyen iki lider var biri Demirtaş diğeri Erdoğan. AKP belki özerklik adına iki üç kırıntı atar umuduyla insanlığını çöpe atıp katillerden yana olmana bilmem ki ne demeli.
17 Aralık rüşvet operasyonları tüm Türkiye’yi salladığında AKP’nin hırsızlığına eğilmek yerine kalktın utanmadan rüşvetçileri savundun 17 Aralık operasyonlarına darbe dedin. AKP ile arayı bozmamak umuduna tüm devletin soyulup soğana çevrilmesine göz yummana, hatta failleri savunmana bilmem ki ne demeli? Sonra da çıkıp utanmadan “Nuri Alçolara gelesiniz.” dedin. Sen de Tecavüzcü Coşkunlara gelesin e mi Demirtaş.
Temmuzda cumhurbaşkanlığına adaylığını koymuşken Alevi örgüt temsilcileriyle bir araya geldin ve  Alevi toplumuna “demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesine sunduğu katkılardan dolayı teşekkür” ettin.  Yine kendi sözlerinle aynen şunu dedin kelimesine dokunmadan aktarayım: “Aleviler üç aday ile ilgilide en doğru kararı verecek birikime, akla ve vicdana sahiptir. Bu doğrultuda verilecek her karar benim açımdan saygındır, değerlidir" dedin aman ne güzel. 2011’de BDP’nin bağımsız adayı Ferhat Tunç Dersim’den milletvekili adayı olmuştu ama seçilemedi bunun üzerine bakın Demirtaş nasıl bir inci yumurtladı: "Kerbela'da 72 kişi öldürüldü Aleviler bunu unutmadı Dersim'de 72 bin kişi öldürüldü Aleviler bunu unuttu" daha da ileri gitmekten çekinmeyen Alevi düşmanı yobaz Demirtaş: "Dersim İhanetini Unutmayacağız" dedi. Bu iki davranışı da aynı kişinin yapmış olması imkansız. Eğer gerçekten görüşlerin değişmiş de Alevilere saygı duyar olmuşsan kalk önceki sözlerin için özür dile. Ama beyzademizin böyle bir derdi yok. O ilkelere falan saygılı omurgalı bir duruşu değil ancak gelecek oyları hesaplıyor.
Bu bir yanda dursun BDP’li bazı yayın organlarının alçakça, hayasızca sözlerine ne demeli? Tecavüzcüsüne aşık, analarına tecavüz edenlere oy verdiler gibi hayvanca laflarınızı unutmadık. Bakın şu sayfada ne diyorlar:
http://eu.kurdistan-post.eu/kurdistan/print:page,1,3150-dersim-celladna-ak-kent-erdoan-alparslan.html
“Burada Kürt-Alevi derneklerinin kendilerini sorgulayıp, Kürdistan toplumuna özeleştiri vermeleri gerekir. Dersim’in durumu Stolkom sendromudur. Bu sendroma göre kişi kendisini zorla kaçırana ya da tecavüz edene âşık olur. Dersim de kendi celladına âşık. Bu aşkın sonu mutlu sonla bitmeyecek, bunu tarih bize göstermiştir. Ey Dersim, bu gayrimeşru aşkı bitir, bu aşk büyüdükçe sen küçülüyorsun, yok oluyorsun.”
Türkiye partisi olduğunu iddia eden HDP’nin yerel seçimler öncesi Adana’da astığı tüm afişler Kürtçeydi ve hiçbir şey anlamadım. Bu afişler Diyarbakır, Mardin gibi bir yerde sadece Kürtçe hazırlansa hadi anlarım ama Adana’da Kürtçe afişlerinizi kaç kişi anlayabilecek? Afişleri tamam Kürtçe hazırla ama yanına bir de Türkçe ne dediğini eklemen bu kadar mı zor? Türk seçmene hitap etmek gibi bir derdin yoksa, bana Kürtler oy versin sadece onlardan oy istiyorum diyorsan elbette böyle bir yönteme başvurman normaldir.
Demirtaş’a neden oy vermediğime dair sayabileceğim başka nedenler de var ama zannedersem şimdilik bu kadar yeter. Demirtaş’a oy vermediğim için konuşup kafamı şişiren sevgili arkadaşlar, tuhaf tepkileriniz ve anlamsız ısrarlarınızla artık en sonunda beni Demirtaş’ı yerden yere vuracağım bir yazı yazmak zorunda bıraktınız. Bana bunu adeta zorla yaptırdınız. Sonunda bunu da başardınız ya helal olsun size!

Hiç yorum yok: