Erdoğan bakın ne demiş yine: “Hiç
kaza olmaz diye bir anlayışa doğru demek yanlış olur. Sadece maden kazası için
demiyorum, her şey için geçerli. Hayat risklerle doludur” Hani “kader”, “bu
işin fıtratında ölüm var” diye sözler sarf etmişti ya… Onu az biraz yumuşatıp
değiştirip tekrar servis etmiş Başbakan. Demek öyle demek “hayat risklerle
dolu”, demek bu kadar kadercisin. O zaman neden bir koruma ordusuyla
geziyorsun? Öyle ya “kader”de varsa ölürsün, “hayat risklerle dolu”. Parti
reklamında sürekli “Ben lafa değil icraata bakarım” diyen siz değil miydiniz? O
zaman senin de bu kaderci laflarına değil icraatına bakalım. Madem ne yaparsan
yap risk var neden korumalarla geziyorsun? Kendin için hiç kader mader demeden
tedbir alıyorsun, iş başkasına gelince tedbir almayıp suçu kadere yıkmak ne
kadar tutarlı?
Erdoğan
Soma’daki olaydan (haklı olarak) kendisini sorumlu tutanlara bakın nasıl kin
kusmuş: “Dünyayı kendi oturdukları semtten ibaret bilirler. Lüks kafelerde
otururlar, deniz gören yalılarında boğaza nazır villalarında otururlar.
Ellerinde akıllı telefonlarıyla ahkam keserler, yalan söylerler.” Bir kere orda
ölen işçilere sahip çıkanlar “dünyayı kendi oturduğu semtten ibaret bil”se orda
ölenlere sahip çıkmazlardı. Bu laf kanıtsız, desteksiz, mesnetsiz, saçma sapan
bir iddia. Hatta iddia bile değil tuhaf bir hezeyan. “Lüks kafelerde otururlar,
deniz gören yalılarında boğaza nazır villalarında otururlar. Ellerinde akıllı
telefonlarıyla ahkam keserler” lafına gelince… Sen küçük bir barakada oturuyor,
kıt kanaat geçiniyorsun değil mi? Oğlunun bilmemkaç tane gemiciği, senin dudak
uçuklatan bir servetin yok değil mi? Kıt kanaat geçiniyorsun vah vaah gözlerim
yaşardı. Onlar ellerinde akıllı telefonla ahkam kesiyorsa sen de önünde
prompterla ahkam kesiyorsun. “Yalan söylerler” meselesine keşke hiç gir
meseydin. Muhalefetteyken KPSS’yi kaldıracağını, atama bekleyen öğretmen
kalmayacağını söyleyen sendin. Yıllar evvel üçüncü köprü için İstanbul’un tek
yeşil alanını yok etmek demek, diyen de sendin. Yalana hiç girmeyelim zararlı
çıkan sen olursun. Dahası “Bir yoksul ailenin sofrasına diz kurup oturamazlar”
demişsin ya çok komik. Onlar yoksul ailelerin sofrasında diz kırıp oturabilir
ama sen… sen Erdoğan, sen o yoksulların semtinde korumasız gezemezsin.
Korkarsın çünkü feci şekilde korkarsın. Soma’da gördük senin erkekliğini
korumalarının arasında korkak bir şekilde insanları dövüp sövdüğünü.
“Birileri
ölünce, ellerini ovuşturan bir zihniyet bizi anlayamaz” diyorsun. Birilerinin
ölümüne üzülmek “ellerini ovuşturmak” mı oluyor? İnsanlar samimi olarak Soma’da
ölenlere üzülemez mi? Belki sen ölenlere samimi olarak üzülmediğinden
başkasının da üzülemeyeceğini düşünüyorsun. Soma’da ölen yüzlerce kişi için bu
kadar rahatken elin Mısırlısı için kıyametleri koparıyordun. Kürsüden bas bas
bağırıp programlarda salya sümük ağlıyordun Mısır’a bizim neden Mısırlı kadar
kıymetimiz yok?
Devamında iyice
komikleşen Erdoğan “Kömürün çilesini çeken biziz, en zor işlerde ölümle burun
buruna çalışan biziz. Biz oralardan geliyoruz, her an zaten oralardayız.
Başbakanınız kömür ocaklarına inmiş bir başbakandır. Bakanlarım da kömür
ocaklarına inmişlerdir, onlarla yemek yiyen bir ekibiz biz.” diye ipe sapa
gelmez bir sürü laf söylemiş. Yahu sen ne zaman madenci olarak çalıştın da
bizim haberimiz olmadı? Hangi ara maden işçisi oldun sen? Alt tarafı gezerken
bir madencilerin yanına inip yemek yemişsiniz, bu da ne oluyor yani,
kahramanlık mı? Bunu aman aman bir şey gören Başbakan az biraz evvel başkaları
için “Oturup fakir sofrasında yemek yiyemez.” diyordu bir de. Bir de Yılmaz
Özdil’e çatmış. Daha önceki yazımda yanıt verdiğimden tekrar üzerinde
durmayacağım ama şu kadarını söyleyeyim: Yılmaz Özdil’in ironi yaptığını zeka
seviyesi belli bir düzeydeki herkes anladığını düşünüyorum. Bu tarzda bir
ithamın kasıtlı olarak yapıldığı açıktır.
Bakın Erdoğan
konuşmasının ilerleyen kısımlarında ne diyor: “Neymiş Berkin Elvan’ı anmak için
törenler düzenleyeceklermiş. Her ölüm hadisesinde bir tören mi düzenleyeceğiz.
Ölmüştür geçmiştir.” İşte bu söz aslında her şeyi anlatıyor. Ölümleri polis
şiddetiyle ölenleri, madendeki kazada ölenleri normal görüp kabullenmemiz, ses
çıkarmamamız isteniyor. Her ölene tabii ki tören düzenlemeyeceğiz ama
insanların ölümünde devleti yönetenlerin sorumluluğu varsa bunu hatırlatmak
adına tören düzenlenmesinde değil hiçbir şey yapılmamasında asıl tuhaflık var.
Zaten senin
nasıl bir vicdanın olduğu yüzlerce işçi öldükten sonra hâlâ istifa etmemenden
çalışma ve sosyal güvenlik bakanını, enerji ve tabii kaynaklar bakanını
korumandan belli. Zaten senin içinde ne kadar insan sevgisi olduğu evladını
yitirmiş bir anayı meydanlarda yuhalatmandan belli. Baskıda eziyette
diktatörlükte askeri darbelerle iş başına gelenlere rahmet okutacak denli gemi
azıya aldın. Şunu bil ki bu ülke senin tapulu malın değil. Artık kimse senden
korkmuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder