24 Mayıs 2014 Cumartesi

“ÖLMÜŞTÜR GEÇMİŞTİR”


Erdoğan bakın ne demiş yine: “Hiç kaza olmaz diye bir anlayışa doğru demek yanlış olur. Sadece maden kazası için demiyorum, her şey için geçerli. Hayat risklerle doludur” Hani “kader”, “bu işin fıtratında ölüm var” diye sözler sarf etmişti ya… Onu az biraz yumuşatıp değiştirip tekrar servis etmiş Başbakan. Demek öyle demek “hayat risklerle dolu”, demek bu kadar kadercisin. O zaman neden bir koruma ordusuyla geziyorsun? Öyle ya “kader”de varsa ölürsün, “hayat risklerle dolu”. Parti reklamında sürekli “Ben lafa değil icraata bakarım” diyen siz değil miydiniz? O zaman senin de bu kaderci laflarına değil icraatına bakalım. Madem ne yaparsan yap risk var neden korumalarla geziyorsun? Kendin için hiç kader mader demeden tedbir alıyorsun, iş başkasına gelince tedbir almayıp suçu kadere yıkmak ne kadar tutarlı?
         
Erdoğan Soma’daki olaydan (haklı olarak) kendisini sorumlu tutanlara bakın nasıl kin kusmuş: “Dünyayı kendi oturdukları semtten ibaret bilirler. Lüks kafelerde otururlar, deniz gören yalılarında boğaza nazır villalarında otururlar. Ellerinde akıllı telefonlarıyla ahkam keserler, yalan söylerler.” Bir kere orda ölen işçilere sahip çıkanlar “dünyayı kendi oturduğu semtten ibaret bil”se orda ölenlere sahip çıkmazlardı. Bu laf kanıtsız, desteksiz, mesnetsiz, saçma sapan bir iddia. Hatta iddia bile değil tuhaf bir hezeyan. “Lüks kafelerde otururlar, deniz gören yalılarında boğaza nazır villalarında otururlar. Ellerinde akıllı telefonlarıyla ahkam keserler” lafına gelince… Sen küçük bir barakada oturuyor, kıt kanaat geçiniyorsun değil mi? Oğlunun bilmemkaç tane gemiciği, senin dudak uçuklatan bir servetin yok değil mi? Kıt kanaat geçiniyorsun vah vaah gözlerim yaşardı. Onlar ellerinde akıllı telefonla ahkam kesiyorsa sen de önünde prompterla ahkam kesiyorsun. “Yalan söylerler” meselesine keşke hiç gir meseydin. Muhalefetteyken KPSS’yi kaldıracağını, atama bekleyen öğretmen kalmayacağını söyleyen sendin. Yıllar evvel üçüncü köprü için İstanbul’un tek yeşil alanını yok etmek demek, diyen de sendin. Yalana hiç girmeyelim zararlı çıkan sen olursun. Dahası “Bir yoksul ailenin sofrasına diz kurup oturamazlar” demişsin ya çok komik. Onlar yoksul ailelerin sofrasında diz kırıp oturabilir ama sen… sen Erdoğan, sen o yoksulların semtinde korumasız gezemezsin. Korkarsın çünkü feci şekilde korkarsın. Soma’da gördük senin erkekliğini korumalarının arasında korkak bir şekilde insanları dövüp sövdüğünü.
         
“Birileri ölünce, ellerini ovuşturan bir zihniyet bizi anlayamaz” diyorsun. Birilerinin ölümüne üzülmek “ellerini ovuşturmak” mı oluyor? İnsanlar samimi olarak Soma’da ölenlere üzülemez mi? Belki sen ölenlere samimi olarak üzülmediğinden başkasının da üzülemeyeceğini düşünüyorsun. Soma’da ölen yüzlerce kişi için bu kadar rahatken elin Mısırlısı için kıyametleri koparıyordun. Kürsüden bas bas bağırıp programlarda salya sümük ağlıyordun Mısır’a bizim neden Mısırlı kadar kıymetimiz yok?
       
 Devamında iyice komikleşen Erdoğan “Kömürün çilesini çeken biziz, en zor işlerde ölümle burun buruna çalışan biziz. Biz oralardan geliyoruz, her an zaten oralardayız. Başbakanınız kömür ocaklarına inmiş bir başbakandır. Bakanlarım da kömür ocaklarına inmişlerdir, onlarla yemek yiyen bir ekibiz biz.” diye ipe sapa gelmez bir sürü laf söylemiş. Yahu sen ne zaman madenci olarak çalıştın da bizim haberimiz olmadı? Hangi ara maden işçisi oldun sen? Alt tarafı gezerken bir madencilerin yanına inip yemek yemişsiniz, bu da ne oluyor yani, kahramanlık mı? Bunu aman aman bir şey gören Başbakan az biraz evvel başkaları için “Oturup fakir sofrasında yemek yiyemez.” diyordu bir de. Bir de Yılmaz Özdil’e çatmış. Daha önceki yazımda yanıt verdiğimden tekrar üzerinde durmayacağım ama şu kadarını söyleyeyim: Yılmaz Özdil’in ironi yaptığını zeka seviyesi belli bir düzeydeki herkes anladığını düşünüyorum. Bu tarzda bir ithamın kasıtlı olarak yapıldığı açıktır.
         
Bakın Erdoğan konuşmasının ilerleyen kısımlarında ne diyor: “Neymiş Berkin Elvan’ı anmak için törenler düzenleyeceklermiş. Her ölüm hadisesinde bir tören mi düzenleyeceğiz. Ölmüştür geçmiştir.” İşte bu söz aslında her şeyi anlatıyor. Ölümleri polis şiddetiyle ölenleri, madendeki kazada ölenleri normal görüp kabullenmemiz, ses çıkarmamamız isteniyor. Her ölene tabii ki tören düzenlemeyeceğiz ama insanların ölümünde devleti yönetenlerin sorumluluğu varsa bunu hatırlatmak adına tören düzenlenmesinde değil hiçbir şey yapılmamasında asıl tuhaflık var.
       
 Zaten senin nasıl bir vicdanın olduğu yüzlerce işçi öldükten sonra hâlâ istifa etmemenden çalışma ve sosyal güvenlik bakanını, enerji ve tabii kaynaklar bakanını korumandan belli. Zaten senin içinde ne kadar insan sevgisi olduğu evladını yitirmiş bir anayı meydanlarda yuhalatmandan belli. Baskıda eziyette diktatörlükte askeri darbelerle iş başına gelenlere rahmet okutacak denli gemi azıya aldın. Şunu bil ki bu ülke senin tapulu malın değil. Artık kimse senden korkmuyor.

Hiç yorum yok: