8 Mart bugün yaygın olarak Dünya Kadınlar Günü olarak bilinse de aslında Dünya Emekçi Kadınlar Günü'dür. 8 Mart 1857'de ABD Newyork’ta kırk bin kadın tekstil işçisi 16 saatlik işgününe karşı 10 saatlik işgünü ve erkeklerle eşit ücret talebiyle greve gitti Grev kanla bastırıldı.129 kadın işçi hakkını aradığı için öldürüldü.
Yaklaşık yarım asır sonra 1910'da Avrupa'da bir Alman kadın işçi Clara Zetkin 8 Mart'ın Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak her yıl kutlanmasını önerdi. İşte 8 Mart budur. 8 Mart "Erkekler kötüdür, kahrolsun erkekler!" diye konuşan köşe yazılarında erkeklere hakaret ederek kadın sorununu çözdüğünü zanneden şaşkınların değil. Sorunun toplumsal düzenden kaynaklandığını bilen; kadının kurtuluşu için erkeğin de kadının da aslında en önce toplumsal altyapının da değişmesi gerekliliğini savunan bilinçli kadınların günüdür.
Cinsiyet olarak "erkek" olmak ayrıdır, "erkek egemen" kafa yapısına sahip olmak ayrıdır. Maalesef Türkiye'de pek çok kadının bile erkek egemen kafa yapısına sahip olduğunu görüyoruz. 90'lı yıllarda İstanbul'da yurttan kaçtığı için yurt müdürü tarafından bekaret kontrolüne götürülen birkaç kız http://www.ydicagri.com/Sayilar/008/08ykd.html ; Ula'da okul müdürünün "Kızın erkeklerle konuşuyor, bekaretini kontrol ettir." dediği babanın kızı http://74.125.77.132/search?q=cache:FU-gKA...clnk&cd=2&gl=tr (üçüncü sayfada); İstanbul'da parkta erkek arkadaşıyla görülen ve acaba beni de bekaret kontrolüne götürürler mi diye paniğe kapılan kız http://74.125.77.132/search?q=cache:FU-gKA...clnk&cd=2&gl=tr (dördüncü sayfada);Aydın'da okul yönetiminin isteği üzerine zorla bekaret muayenesine götürülen bir kız öğrenci http://74.125.77.132/search?q=cache:FU-gKA...clnk&cd=1&gl=tr(üçüncü sayfada) ve sayısız kız Türkiye'de iki bacak arasındaki namus saplantısıylaintihar etti. Ya da ölümden başka çıkar yol bulamadılar. Toplumsal yapımız, toplumumuzun bireylerin özel hayatına müdahale etme merakı onları öldürdü. Bu sayısız cinayetlerin pek çok kişinin yüzünü kızartması gerekirken bir KADIN milletvekili çıktı ortaya ve...
Bekaret kontrolüne götürülüp intihar eden kızların bekaret kontrolüne götürülmesinin doğru olduğunu savundu. Bu KADIN milletvekili "52 yaşında"ydı ve "hala bakire"ydi. Kızların da evlenene kadar öyle kalması gerekliydi ve bu KADIN milletvekilimize göre okul müdürünün ya da yurt müdürünün kızları bekaret muayenesine götürmesi çok normaldi. Devlet kız çocuklarının bakireliğini denetlemeli, bunu savunan da bir kadın. Erkek egemen kafalı bir kadın. Münasebetsiz okul müdüründen tek farkı bıyıksız oluşu. Kafa aynı kafa!
Bugün de meclisimizdeki kadın milletvekillerinin erkeklerden farkı yok. Onlar da erkek egemen kafa yapısına sahip sorun sadece kadın milletvekili sayısının az olması değil, normal bir kafayla düşünen kadın milletvekilleri de az. AKP'de kadın milletvekilleri var peki Hüseyin Üzmez'in kurtarılması karşısında hangi birinin Başbakan'a sesi çıktı? Hangi biri ciddi anlamda muhalefet etti? Elbette bu duruma erkekler de tepki göstermeli ama kadınların hakkını en iyi savunacak olanlar da kadınlar olmalı. Bu kadınlar erkek egemen kafalı değil sağlıklı bakış açısına sahip kadınlar olmalı.
Bülent Ersoy bir televizyon programı sırasında terör ve şehit cenazeleriyle ilgili bir konu üzerine “Yani tamam vatan bölünmez, bilmem ne olmaz. Ama yani göz göre göre de bu çocukları o zaman bütün analar doğurur verir toprağa, bu mu yani. Çünkü normal şartlar altında bir savaş değil bu. Entrika var bu işin ucunda. Entrika ile başa çıkılamaz sayın Erkır... Ben anne değilim, olamayacağımda hiç bir zaman. Ama insanım. İnsan olarak onları o toprağa vermek o anaların yüreğinin nasıl alev, alev yandığını, çayır, çayır yandığını ben anlayamam ama anneler anlar... Ama ben halkım. Halk olarak konuşuyorum. Bu olmaz, bu olmaz yaa. Günah o analara günah, yanıyorlar cayır cayır..." demişti. Bunun üzerine DTP’den Türk, iktidarı kastederek “Bülent Ersoy kadar cesur olamadılar.” Deyince TBMM idare amiri ve AKP Adıyaman Milletvekili Hüsrev Kutlu: “Doğru söylemiş. Bülent Ersoy kadar cesur olsaydık, biz de bir yanlarımızı kestirirdik.” Diye cevap verdi. Böyle bir söze nasıl karşılık verilebilir ki? Ancak şu denebilir: “Ben sana milletvekili olamazsın demedim ki…” AKP’li Kutlu’ya bir hatırlatma daha yapalım insanların değeri önündeki et parçasına göre değişmez. İnsanı insan yapan başka bir organıdır, beynidir.
İnsanların kendi vücutları üzerinde kendilerinin söz hakkı vardır. Başka birisi bir insanın vücudu hakkında böyle galiz sözler sarf ederse bu yorum ya da eleştiri olmaktan çıkar sözlü cinsel tacize dönüşür. Acıdır ki ülkemizde bir milletvekilinin tacizi karşısında hukuk da işlemiyor. Zaten bu topraklar tacize tecavüze çok yabancı değil. Antalya Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’nde görevli psikolog Emine Anadol, ülke genelinde her gün ortalama iki kadının tecavüze uğradığını söylüyor. Bu istatistik eldeki verilere göre yapılmış. Olayların çoğunun emniyete, polise yansımadığını düşünürsek gerçek rakam korkunç, hatta dehşet verici.
Başbakanımız da ara ara konuşmalarında her kadına üç çocuk doğurmasını tavsiye ediyor. Başbakan sipariş etsin kadınlar doğursun. İslamcı başbakanımız kadınlara kuluçkaya yatmış tavuk gözüyle bakıyor anlaşılan. Kadın devletin ihtiyaçlarına göre doğuracak bir makine değil, insandır. Kadın kendi bedeni üzerinde tasarruf sahibidir ister doğurur ister doğurmaz ama bu bir kenarda dursun doğurmakla iş bitmiyor. Bu çocuklara eğitim lazım, iş lazım, insanca yaşam koşulları sağlamak lazım. Bu memlekette herkes çocuğuna milyon dolarlık "gemicik" alacak kadar zengin değil.
Tüm kadınların ama bilinçli bir şekilde aksaklıkları gören ve sorunun çözümünün toplumsal yapıdan kaynaklandığını anlayan ya da en azından "üç çocuk doğur" diyen bir başbakanı alkışlamayan tüm kadınların Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutlarım.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder