4 Ağustos 2013 Pazar

ERDOĞAN’IN PANİĞİ VE SONUN BAŞLANGICI

Erdoğan bu gezi olaylarıyla toplumda bir kırılmanın yaşandığının ve korku duvarının artık aşıldığının farkında. İşte bu farkındalık yüzünden panikledikçe panikliyor. Panik içinde koltuğu sallanmasın diye halkı birbirine kırdırmak hatta gerekirse iç savaş çıkarmak istiyor ne olursa olsun, bu ülke batsın, mahvolsun yeter ki koltuğu kaptırmayayım derdinde. İşte bu yüzden sürekli nefret propagandası yapıyor. Çırpınıyor çırpındıkça daha çok batıyor, bunu da biliyor yine de çaresizlik içinde çırpınmaya devam ediyor. Erdoğan, anormal bir şekilde kafayı Gezi olaylarına takmış ve kıvranmakta. Bir şeylerin yaklaştığını hissediyor ve sürekli bir şeyler deme, bir yerlerden yardım isteme ihtiyacında. Son olarak cuma günü The Times gazetesinde yayınlanan ve gezi olaylarındaki tavrını eleştiren ilan için şunları söyledi: "Bunlar düşüncelerini fikirlerini kiraya vermiş tipler. Demokrasiye inanmış tipler olsa yüzde 50 ile iktidar gelmiş bir Başbakan'a diktatör deme ahlaksızlığını göstermezdi. Sen beni nereden tanıyorsun benimle ne zaman konuştun? Times kendi sayfasını kiraya veriyor, ahlaki zaafıdır bu onların. Times ile ilgili arkadaşlarım hukuki girişimde bulunacaktır." Bir kere alınan oy oranı ile diktatörlük arasında bir korelasyon yoktur. Demokrasiyi içselleştirememiş, zorbaca davranan, hakkındaki en ufak bir eleştiriye koştura koştura dava açan biri isterse % 99 oy almış olsun diktatördür. Eğer yüksek oy oranı alan iktidar diktatör değildir, diye sakat bir mantık yürütecek olursak Kenan Evren de Saddam Hüseyin de diktatör değildir ne de olsa oy oranları bir hayli yüksekti. Ayrıca hukuki girişimde bulunacaksın da ne yapacaksın çok merak ediyorum metni baştan sona okudum hiçbir yerinde bir hakaret yok. Metinde hakaret yok ama sen açık açık “ahlaksız” diyerek hakaret ediyorsun ki onlar sana dava açsa yeridir. Herhalde sen ordaki gerçek yargıyla bizdeki kuklaları karıştırıyorsun. İngiltere’de hukuk var burdaki gibi katledilmiş hukuk değil gerçekten (burjuva anlamda da olsa) hukuk var. 12 Eylül'den kalma seçim barajı için ise aynı teraneyi söyledi. "Benim barajla ilgili düşüncem bellidir. Bizim bu konuyla ilgili herhangi bir oynama gündemimizde yok. Baraj bizim dönemimizin çıkardığı bir şey değildir. Biz ülkemize sancı çektirmek istemiyoruz. Tecrübe edilmiş süreci devam ettirmek istiyoruz" Yani bu anti-demokratik çirkin uygulamayı biz getirmedik, biz kaldırmayız gibi tuhaf bir şey. Yahu hani 12 Eylül’le hesaplaşacaktınız? Hani daha demokratik bir anayasa yapacaktınız? Bir de “Sen beni nereden tanıyorsun benimle ne zaman konuştun?” lafı var ki evlere şenlik. Demokrat olup olmadığını anlamak için Erdoğan’la konuşmaya gerek yok ki. Bunca insan seninle konuşarak mı sana oy verdi? Hem zaten senin ne kadar demokrat olduğunu anlamak için akşam haberlerini izlemek yetiyor. Şöyle bir gazeteleri karıştırmak yetiyor. Cumartesi günü de gayet demokrat bir şekilde Gezi parkına girmek isteyenlere izin vermemiş, insanlar demokratik bir şekilde dövülmüş ve demokratik TOMA’lardan üstlerine biber gazlı su sıkılmış. Sayenizde ülke milyonlarca mahkumlu kocaman bir cezaevine döndü. Gün ola harman ola durun bakalım, bu hep böyle gitmeyecek sizin diktatörlüğünüzün ömrü askeri cuntanın diktatörlüğünden daha da kısa olacak. AKP askerleri siyasetin içinden çıkardı. Bu yaptığı şey olumlu güzel bir şeydi evet bunu istediği gibi at oynatmak için tamamen kendisi için yapmıştı ama bunu yaparken AKP aynı zamanda kendi diktatörlüğünün sonunu da farkında olmadan hazırlıyordu. Şimdi ordunun kanatları altında ordunun himayesinde bir iktidar yok. Her yere adamlarını doldurma çabası içinde de olsa ordunun himayesinden yoksun bir diktatörlük çok da uzun ömürlü olmaz. AKP kendine alan açmak isterken orduyu iyice etkisizleştirip farkında olmadan kendi diktatörlüğünün sonunu da hazırladı aslında.

Hiç yorum yok: