Mucize iddiası:
Astronomi biliminin henüz gelişmemiş olduğu bir dönemde, 14 asır önce indirilen Kuran-ı Kerim'de evrenin genişlediğinden şöyle bahsedilir:
“Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)”
Görüldüğü gibi burada onu kelimesi parantez içinde yazılmış. Yukarıdaki Ali Bulaç mealidir. Başka mealler de var:
Diyanet İşleri : Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.
Abdulbaki Gölpınarlı : Ve biz, gökleri kurduk kudretle, onlardan daha üstününü, daha büyüğünü kurmaya da gücümüz yeter.
Ali Fikri Yavuz : (Bir de semaya bakın), biz onu kuvvetle bina ettik. Muhakkak ki biz, büyük kudrete sahibiz.
Şaban Piriş : Göğü ellerimizle bina ettik. Çünkü biz, çok güçlüyüz.
Ömer Nasuhi Bilmen : (45-47) Artık bir kalkınmaya da güç yetiremediler ve yardım görücüler de olmadılar. Nûh kavmini de evvelce (helâk ettik). Şüphe yok ki, onlar fâsıklar olan bir kavim olmuşlardı. Ve göğü bir kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki, biz elbette kâdirleriz.
Sonuçta burada “göğü genişletici” mi “geniş kudret sahibi” mi tartışmalı. Eğer Allah bunu anlatmak istiyorsa her mealde aynı şekilde anlatabilmesine kudreti yetmez miydi Allah’ın? Ya da şunu düşünelim Allah’ın fezayı genişlettiği anlamı 100 yıl önce de çıkarılıyor muydu? Ya da 100 yıldan daha yakın bir süre önce Big Bang diye bir fikir ortaya atılmadan bu ayetiböyle çeviren yoktu. Halen de böyle çevirenler yok ama eskiden hiç böyle anlatılmaya çalışılmıyordu.
Mesela Elmalılı zamanında Big Bang bilinmiyordu bakalım Elmalılı’nın tefsirine:
47- "Bir de semaya bakın biz onu kuvvetle bina ettik." "İzmar alâ şaritati't-tefsir"dir. Yani semanın âmili olan "fiil" gizlenmiş de zamirine taalluk ettirilerek diye tefsir edilmiştir. Eserden, bunu yapan müessirin çıkarılmasını ifade eden, bir üslubda lafız mânânın muhtevasına terkibi ile de uyum sağlamıştır.
EYD, "yed" kelimesinin çoğulu olabilirse de burada "Davud'u, o kuvvet sahibi zatı hatırla." (Sâd, 38/17) âyetinde olduğu gibi teyidin aslı olan "kuvvet" mânâsına olması daha ağır basar. Bu beyan "Allaha kaçın!" ifadesi ile "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zariyat, 51/56) âyetinin muhtevasına ve mânâsına önceden yapılmış bir hazırlıktır. Nitekim "Şüphesiz rızık veren güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır." (Zâriyât, 51/58) âyeti ile teyid olunacaktır. Ve hiç şüphesiz biz çok genişliğe malikiz. Bunun iki mânâsı vardır: Birisi, kudret genişliğini ifade eder. Kudret ve kuvvetimiz öyle geniştir ki semayı bina ile tükenmedikten başka onu daha çok genişletebilir. Bu mânâ hem, "Artık orada bize ne bir yorgunluk dokunacak ne de orada bize bir usanç gelecektir." (Fâtır, 35/35), hem de "O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır." (Bakara, 2/255) âyetlerinin mânâlarını andırır. Birisi de zenginliği, nimet ve nimet vermede genişliği ifade eder, biz darlıkları genişletiriz. Yalvaran darda kalmışlara icabet eden, sıkıntıları açan, ihtiyaçları gideren, fakirleri zenginleştiren, nimet vereniz, demek olur.
Kaldı ki Kuran’da uzay kavramı yok ki uzayın genişlemesi olsun:
Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir. (FUSSİLET - 12)
Buyrun bakalım yıldızlar atmosferin içinde en yakın en alttaki katta. Kuran’da göğün ötesi yok ki gökten sonra bir uzay yok ki genişlediği bilinsin.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder