Nâzım Hikmet, sistem tarafından önce “Vatan Haini”, sonra da “Vatan Şairi” ilan edildi. Geçen sene de onu ilahlaştıran zihniyet Nâzım’ın eşyalarını Türkiye’ye getirdi. Bir kere Nâzım ilah değil. Bir amaç uğruna mücadele eden insanlar (Nâzım Hikmet, Deniz Gezmiş gibi) kasıtlı olarak bir ilah, bir ikona haline getiriliyor. Hayır! Mücadele etmek için ilah olmak gerekmez, onlar da ilah değildi. Nâzım’ın “tek derdi Türkiye’de doğru tanınmak” da değildi. Onun yeleğini, hırkasını bırakalım da biraz şiirleri ve mücadelesinden bahsedelim.
Onun şiir konusundaki ilk hocası Yahya Kemal'di. Dünya görüşü ve yaşam felsefesi olarak ise bu iki büyük usta taban tabana zıt düşecektir. Yahya Kemal Nâzım'ın şiirlerini okuyup eleştirerek onu eğitmiştir. Kahramanlık ve fedakârlık vurgusu her iki şairinde şiirinde vardır şu farkla ki: Yahya Kemal Osmanlı'nın zaferlerini ve akıncıları anlatır. Şiirindeki kahramanlar, destansı kişilikler ve cennetten dünyaya bakan şehitlerdir çoğu kez. Ve biçim olarak kaliteli şiirler yazsa da Yahya Kemal'in kahramanlarının gösterdiği kahramanlık savaş alanında kelle kesmektir. Gelelim Nâzım'a onun kahramanları "Topraktan öğrenip kitapsız bilendir... bir yâr sever el alır, Kanadı kırılır çöllerde kalır, ölmeden mezara koyarlar (onları)...Fakat bir kerre bir dert anlayan düşmesin önlerine ve bir kerre vakterişip "Gayrık yeter!..." demesinler. Bunu dediler mi dağları yırtıp ayırır(lar), kayaları kesip yol eyler(ler)..."
Nâzım isteseydi devrinin pek çok burjuva şairi gibi yürek burkulmalarını, dalga seslerini, İstanbul'un güzelliklerini anlatan şiirler yazar rahat bir yaşam sürerdi. O böyle bir yol seçmedi. Millî mücadele yıllarında işgalci emperyalistlere karşı insanları savaşa çağıran şiirler yazmakla kalmayıp bâzı faaliyetlere de bizzat katıldı.
1921'de Moskova'ya gidip üniversiteye kayıt yaptırdı. O sıralarda Rusya'da, Fütürist (Gelecekçi) şiir akımı hâkimdi. Fütüristler, geçmişi eski ve köhne gelenekleri bazen yadsıyor bazen yeriyor geleceğe inanıyorlardı. Nazım Hikmet, Fütürist şairlerden çok etkilendi. "Fakir Bir Şimal Kilisesinde Şeytan ile Rahibin Macerası"nı anlatan Nâzım bu şiirinde rahibi insanları yanıltan bir hain, şeytanı ise iyi niyetli bir varlık olarak canlandırmıştır. Bilinen eski gelenekleri değiştirip hem toplumcu şiir yazmış hem de biçimsel olarak olağanüstü bir yeniliğe gitmiştir. Yıllardır iyi olarak bilinenin kötü olması yalnız bu eseriyle sınırlı değildir. Aynı şeyi Yusuf ile Menofis adlı tiyatro oyununda da görebiliriz. Nâzım bize yıllardır belletilen "hakikat”i tekrar yaratıyordu. Sadece konu olarak değil serbest nazmı benimseyerek de Fütüristlere uydu.
Üniversiteyi bitiren Nâzım 1924’te yurda döndü. Yazdığı şiirler yüzünden 27 yıl boyunca polis takibi, tutuklama, mahkeme, hapis ve soruşturmalarla uğraştı. Ama hiçbir şey Nâzım’ı ne yıldırabildi ne de susturabildi. Bir yandan emekçi sınıfın haklarını kollayan Nâzım geçimini sağlamak için de fıkra yazarlığı, senaristlik, film yönetmenliği gibi işler yaptı.
1951’de askerliğini yapmadığı gerekçesiyle Kadıköy Askerlik Şubesi’ne çağrıldı. Oysa Nâzım Hikmet çürük raporuyla ordudan çıkarılmıştı. İsteği üzerine yapılan muayenesi sonucu kurul Nâzım’ın askerliğe elverişli olduğunu beyan etti. Akciğerleri iltihaplı hem de kalp hastası olan Nâzım, askerlik için Sivas’a gönderilecekti. 17 Haziran’da İstanbul’dan ayrıldı ve önce Romanya’ya oradan da Moskova’ya geçti. Bu tarihten sonra Nâzım ölünceye dek uluslararası kongrelere katıldı ve şiir dehasının yanı sıra politik kişiliğiyle de dünyaca tanındı. Tek derdi emekçilerin rahat bir yaşam sürmesiydi.
Nâzım’ın şiirleri salt içerik bakımından ilgi çekici değildi bazı benzetme ve tasvirler bu şiirlerin bir dehanın elinden çıktığını kanıtlıyordu. Şeyh Bedrettin Destanı’nda akşam güneşiyle İznik Gölü’nün kızıllaşmasını şöyle anlatır: “İznik Gölü’nde akşam oldu.
Dağ başlarının kalın sesli sipahileri
güneşin boynunu vurup
kanını göle akıttılar.”
Bu destanın sonunda ise Şeyh Bedrettin idam edilir. İznik’te bir Güneş olan Şeyh Bedrettin…
Ve bütün sıkıntılarına o yaptığı pek çok işe bakarsak oldukça kısa süren ömründe çektiği bütün meşakkatlere rağmen Nâzım bir an olsun ümitsizliğe kapılmadı. Şöyle dedi:
“Ölenler dövüşerek öldüler;
güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zapt edeceğiz
Güneşin zaptı yakın!”
Son olarak… Nâzım Hikmet, şiirlerini ölümünden sonra satın alıp başkasına yayınlatmayanların malı değildir. O tüm dünyaya mâl olmuş bir büyük şairdir. Bunu Nâzım kendisi de söylüyor:
“Kardeşlerim!
Avrupalım, Asyalım, Amerikalım,
Ben bu mayıs ayında
Ne hapisteyim, ne açlık grevinde
Yatıyorum çimenin üstünde geceleyin
Gözleriniz yıldızlar gibi başucumda
Ve elleriniz bir tek el gibi avucumda.”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
lanetlik bir ateiste, bir başka lanetlik ateisti övmek yaraşır.
Teşekkürler bir Müslümana da bu seviye yakışır.
merhaba yüca manitu, nasılsın
nazım hikmet ran hakkında ben iki kitabını okudum, biri yaşamak güzel be kardeşim, diğeri tiyatro üzerine kadınların isyanı.
benim blogum var istersen bak, yığına mektup var marx'tan ve istersen kendi blogunun blog izleyi açabilir misin
iyi günler
yoldaş
Merhaba. Teşekkür ederim iyiyim umarım siz de iyisinizdir. Sizin blog adresinizin linkini yazarsanız memnun olurum. Blogumu izlemeniz için gadget ekleyeceğim.
Yorum Gönder