Osman’ın ölümünden sonra Talha ve Zübeyir halife olabilecek tek kişinin Ali olduğunu söyleyerek ona biat ettiler. Bu olaydan sonra herkes Ali’ye biat etti. Yalnız Emeviler buna yanaşmadı egemenliğin kendi ellerinden alınıp tekrar Haşimoğullarına geçmesini hazmedemiyorlardı. Osman’ın akrabalarından Şam valisi Muaviye Osman’ın kanına karşı kan istediğini söylüyor ve Ali’yi Osman’ın katili diye suçluyordu. Talha ve Zübeyir Ali’den kendilerine bir bir valilik vermesini istediler. Ali bunu reddedince Talha ve Zübeyir Ali’nin halife seçilmesine önayak oldukları halde Ali’yi Osman’ın katlinde parmağı var diye suçlayarak Muaviye’nin safına geçtiler.
Aslında Osman’ın ölümünün esas sorumlusu Şam valisi olan akrabası Muaviye’ydi Osman’ın evi muhasara altındayken isyancılar orda Osman’a diş bilerken Muaviye istese ordusuyla gelip Osman’ı kurtarabilirdi. Osman’ın ölümüyle kendisinin halife olacağını umduğundan olsa gerek bunu yapmamış fakat daha sonra Ali halife seçilince Osman’ın kanına kan isterim diye ortaya çıkmıştı.
Muhammed’in karılarından Ayşe hakkında gesrdanlık olayından sonra Safvan’la zina etti diye dedikodu çıkmıştı. Muhammed Ali’ye akıl danışmış Ali de ona Ayşe’yi boşamasını tavsiye etmişti. Bu yüzden Ayşe’de Ali’ye kinliydi. Muaviye’nin siyasi otoritesi, Talha’nın serveti, Zübeyir’in cesaret ve kuvveti Ayşe’nin de saygınlığı bir araya gelmiş bu güç birliği ile büyük bir ordu toplanıp Ali’nin üzerine yürümüşlerdi. Ayşe bu savaşın olduğu yere bir devenin üzerine binerek geldiği için savaş Cemel Vakası (Deve Olayı) diye anılır. Talha ve Zübeyir ölmüş Ayşe ise sağ ele geçirilmişti. Ali Ayşe’yi bağışlamış ve onu birkaç kişinin korumasında Medine’ye göndermişti.
Muaviye hala Ali’yi suçluyordu. Ali ile Muaviye arasında Sıffın svaşları yapıldı Muaviye yenileceğini anlayınca Ali’ye uzlaşma teklif etti. İki taraf birer hakem seçecek hakemler aralarında konuşacak ve halkın oyuyla halife seçilecekti. Ali dört halifenin içinde fiziksel olarak olağanüstü güçlü Muhammed için çok kan dökmüş gözü kara ve zalim fakat aynı zamanda kafa olarak en saf olanlarıydı savaşı kazanacak durumdayken öneriyi kabul etti. Hakem olarak kendi kafasında olan Ebu Musa’yı tayin etti. Muaviye’nin de hakemi Amr İbnül As idi Amr da Muaviye gibi kurnazdı. Ebu Musa’yla bir süre konuştular sonra Amr sen benden büyüksün diyerek önce Ebu Musa’nın konuşmasını istedi. Ebu Musa çıktı toplanan kalabalığa halifenin kim olacağına siz karar vereceksiniz dedi ve etki altında kalmamanız için şu yüzüğü parmağımdan çıkardığım gibi Ali’yi de halifelikten çıkarıyorum, dedi. Daha sonra söz alan Amr ben de şu yüzüğü parmağıma taktığım gibi Muaviye’yi halife ilan ediyorum deyince ortalık birden karıştı. Kavgalar küfürler bir anda kıyamet koptu arbede sırasında Amr aldığı bir kama darbesiyle başından yaralandı. Bu olaydan sonra Müslümanlar kesin olarak üç gruba ayrıldı. 1. Şiayı Ali (Ali taraftarları) 2. Sünniler (Muaviye taraftarları) 3. Hariciler (İkisine de muhalif olanlar)
Hariciler İslam’daki bölünmenin üç sorumlusu olduğunu düşünüyorlardı Ali, Amr İbnül AS ve Muaviye. Bu üçüne suikast yapmayı planladılar Ali’nin suikastçisi Abdurrahman ibni Mücelm diye bir Harici’ydi Ali namaza imamlık etmek için camiye girdiğinde zehirli kılıcıyla başına vurdu diğer iki suikast ise başarılı olamadı.
28 Şubat 2009 Cumartesi
OSMAN DÖNEMİ
Osman zamanında Kuzey Afrika’nın ve Azerbaycan’ın fethi tamamlandı. Ayrıca Girit Kıbrıs ve Rodos fethedildi. Osman devlet işlerindeki önemli makamlara hep ailesinden insanları getirmeye başlamıştı. Bu durum hoşnutsuzluğa neden olmaya başladı. Mısır valisini görevden alıp yerine süt kardeşini tayin etmesi iyiden iyiye hoşnutsuzlukları artırdı. Damadı Mervan’ın borçlarının bir kısmını da Beyt-ül Mal’dan ödemesi huzursuzluğu iyice artırdı. Muhalifleri sık sık Osman’ın halifelikten çekilmesini istedi. En sonunda damadı Mervan’ın yaptığı bir sahtekarlık yüzünden hoşnutsuzluk iyice arttı. Muhalifler ya damadını bize teslim et ya da halifelikten çekil dedi. Osman ikisini de yapmadı. Bir akşam vakti başlarında Ebubekir’in oğlu Muhammed’in olduğu bir grup muhalif Osman’ın evini basarak onu öldürdüler.
ÖMER'İN HALİFELİĞİ DEVRİ
Ebubekir’in katipliğini Osman yapıyordu, hastalandığı vakit Osman’ı çağırtmış vasiyetini ona yazdırmıştı. Yerine halife olarak Ömer’i vasiyet etti Ömer Ebubekir döneminde başlayan Suriye’nin fethini tamamladı İran ve Irak’ı alarak Fars İmparatorluğunu yıktı. Mısır’ı fethetti. Kudüs üzerine yönelince Kudüs Müslümanların eline geçmesin diye Kudüs’e deniz yoluyla Roma’dan yardım geldi. Bu orduda Müslümanlara yenildi Kudüs kuşatıldı bir süre sonra savaş yapılmadan teslim oldu.
Ömer döneminde İslam Devleti’nin sınırları genişlemiş ve ülke eyaletlere ayrılıp her birinin başına bir vali getirilmişti.Ayrıca Beyt-ül Mal (Devlet Hazinesi) Ömer zamanında oluşturuldu. Hicri Takvim kabul edildi. İslam Devletinin asıl kurucusu Ömer’dir.Muhammed zamanında “İslam’ın Palazlanışı ve Ganimet” başlığında bahsi geçen Fedek alınmıştı bu Fedek Hurmalığı’nın geliri Muhammed’in evinin, misafirlerinin giderlerini karşılıyor ve artanı fakir fukaraya dağıtılıyordu. Fatıma babasının ölümünden sonra Fedek Hurmalığı’nın kendisine miras olduğunu söylemiştir. Ebubekir Fatıma’ya önce karşı çıkmış sonra da bir ara Fatıma’ya araziyi vermeyi düşünmüştü Ömer Ebu Bekir’e karşı çıkmış bunu verirsen Haşimoğulları güçlenir verme İslam iki başlı olmasın, demiştir. Fakat daha sonra halifeliği döneminde bu araziyi kızı Hafsa’ya vermiştir. İşte Ömer’in adaleti. Ayrıca bkz:
http://kloroben.blogspot.com/2009/02/adalet-timsali-omer.html
Bu hançerlenme olayından sonra Ömer ölüm döşeğindedir. Yerine halife olacak bir kişi değil altı halife adayı saymıştır. Ali, Osman, Talha, Zübeyir, Abdurrahman bin Avf, Sad bin Ebi Vakkas bu altısını bir eve kapatmalarını söylemiştir. Üç gün içinde aralarından birini halife seçmelerini istemiştir. Eğer dörde iki bir ayrılık olursa çoğunluğun tarafının tutulup diğer ikisinin kesilmesini eğer üçe üç ayrılık olursa Abdurrahman’ın olduğu tarafın tutulup diğerlerinin kesilmesini Eğer üç gün içinde altısından da iş çıkmazsa hepsinin kesilmesini vasiyet etti. Üç gün sonra halife Osman olacaktı.
Ömer döneminde İslam Devleti’nin sınırları genişlemiş ve ülke eyaletlere ayrılıp her birinin başına bir vali getirilmişti.Ayrıca Beyt-ül Mal (Devlet Hazinesi) Ömer zamanında oluşturuldu. Hicri Takvim kabul edildi. İslam Devletinin asıl kurucusu Ömer’dir.Muhammed zamanında “İslam’ın Palazlanışı ve Ganimet” başlığında bahsi geçen Fedek alınmıştı bu Fedek Hurmalığı’nın geliri Muhammed’in evinin, misafirlerinin giderlerini karşılıyor ve artanı fakir fukaraya dağıtılıyordu. Fatıma babasının ölümünden sonra Fedek Hurmalığı’nın kendisine miras olduğunu söylemiştir. Ebubekir Fatıma’ya önce karşı çıkmış sonra da bir ara Fatıma’ya araziyi vermeyi düşünmüştü Ömer Ebu Bekir’e karşı çıkmış bunu verirsen Haşimoğulları güçlenir verme İslam iki başlı olmasın, demiştir. Fakat daha sonra halifeliği döneminde bu araziyi kızı Hafsa’ya vermiştir. İşte Ömer’in adaleti. Ayrıca bkz:
http://kloroben.blogspot.com/2009/02/adalet-timsali-omer.html
Bu hançerlenme olayından sonra Ömer ölüm döşeğindedir. Yerine halife olacak bir kişi değil altı halife adayı saymıştır. Ali, Osman, Talha, Zübeyir, Abdurrahman bin Avf, Sad bin Ebi Vakkas bu altısını bir eve kapatmalarını söylemiştir. Üç gün içinde aralarından birini halife seçmelerini istemiştir. Eğer dörde iki bir ayrılık olursa çoğunluğun tarafının tutulup diğer ikisinin kesilmesini eğer üçe üç ayrılık olursa Abdurrahman’ın olduğu tarafın tutulup diğerlerinin kesilmesini Eğer üç gün içinde altısından da iş çıkmazsa hepsinin kesilmesini vasiyet etti. Üç gün sonra halife Osman olacaktı.
Etiketler:
adalet,
arazi,
Haşimoğulları,
hicri takvim,
Osman,
Talha,
vali,
Zübeyir
ADALET TİMSALİ ÖMER
Ömer hep adalet timsali olarak gösterilir ama havasından mıdır suyundan mı Muhammed'le fazla takılan Ömer tuhaf işler yapmıştır ve bunlar pek adalet timsalinin işi olamaz. Hoş Muhammed'in yanında değilken de tuhaftır Ömer. Müslüman oldular diye bacısını ve eniştesini kanlar içinde bırakıncaya kadar dövmesi. Ardından kendisinin de Müslüman olması yeterince tuhaf ve dengesiz bir davranıştır zaten.
Bildiğiniz gibi İslam'da Bedir Savaşı'nı Muhammed'in yanındakiler kazanmıştır. Bedir Savaşı'nda esir edilenlere ne yapılacağı konusunda Ömer'in teklifi hepsinin kafasını kesmek olmuştur. Ebubekir ise fidye karşılığı serbest bırakmayı önermişti. Muhammed Ebubekir'in önerisini kabul etti.
Peki Muhammed ölüm döşeğindeyken Ömer ne yapmıştır?Önce Kütübü Sitte'den bir hadise bakalım:
Fasil : ÖLÜM BÖLÜMÜ
Konu : Resulullah (sav)`ın Vefatı
Ravi : İbnu Abbas
Hadis : Resulullah (sav) muhtazar (ölmeye yakın) iken evde bir kısım erkekler vardı. Bunlardan biri de Ömer İbnu`l-Hattab (ra) idi. Resulullah (sav): "Gelin, size bir şey (vasiyet) yazayım da bundan sonra dalalete düşmeyin!" buyurdular. Hz. Ömer: "Resulullah (sav)`a izdırap galebe çalmış olmalı. Yanımızda Kur`an var, Allah`ın kitabı sizlere yeterlidir" dedi. Oradakiler aralarında ihtilafa düştü. Kimisi: "Yaklaşın, Resulullah (sav) size vasiyet yazsın!" diyor, kimi de Hz. Ömer (ra)`in sözünü tekrar ediyordu. Gürültü ve ihtilaf artınca, (aleyhissalatu vesselam): "Yanımdan halkın, yanımda münakaşa caiz değildir!" buyurdu. Bunun üzerine İbnu Abbas (ra): "En büyük musibet, Resulullah (sav)`la onun vasiyeti arasına girip engel olmaktır!" diyerek çıktı. HadisNo : 5406
Her şeyden önce adalet timsali bir insan ölüm döşeğinde vasiyet yazdırmak isteyen birine engel olurmu? Bunu önlemek için bağırıp çağırıp münakaşa eder mi?
Görüldüğü gibi hastalığı ağırlaştığı sırada Muhammed vasiyet yazdırmak istiyor ama Ömer buna karşı çıkıyor. Neden olabilir? Ali'ye haber bile vermeden halifelik seçiminin oldu bittiye getirilişi vardır mesela. Ali ciddi bir ikilik oluşmaması için sonunda gidip Ebubekir'e bizzat biat etmiştir.
Bir de Fedek Hurmalığı olayı vardı. Fedek Hurmalığı Muhammed'indi Muhammed öldükten sonra Fatma bu hurmalığın babasına ait olduğu için kendisine verilmesi gerektiğini söylemişti. Ebubekir ve Ömer buna karşı çıktı Ebubekir ve Ömer'e göre onun babası peygamberdi başlarındaydı ve bu nedenle Fedek'teki hurmalık devlete aitti.
Ömer her zaman bir kamçı ya da sopayla gezerdi. Bir gün pazarda sopasıyla gezerken başı örtülü bir cariye görmüştü. (O devirde cariyelere sarkıntılık edilebilirdi birinin cariyesine tecavüz edebilirdiniz ama karısına kızına dokunamazdınız. Hür kadınlarla cariyeleri ayırmak için hür kadınlar başını örterdi. Cariye belli ki rahatsız edilmemek için bunu yapmış.)
Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (AHZAB SURESİ / 59)
Ömer cariye olduğunu bildiği bukadının başındaki örtüyü sopasıyla çekip atmış ve kadını başını örttüğü için bir güzel azarlamıştı.
Ebubekir'in halifeliği zamanında "Seyfullah" (Allah'ın Kılıcı) lakabını taşıyan Halid bin Velid'i komutanlıktan azlettirmek istese de Ebubekir olmaz, dedi. Ebubekir ölüp de Ömer halife olunca ilk icraatı Halid bin Velid gibi değerli bir komutanı azletmekti. Halit komutanlıktan atıldığı haberini alınca hemen Ömer'in yanına geldi. Ömer Halid'i sevip beğendiğini ama Halid'in bu başarıları nedeniyle halkın hayırlı her işin Halid sayesinde olduğu zannına kapıldığı için Halid'i görevden aldığını söylemişti.
Ne yani bu ne demek? Halk Halid'i peygamber mi zannedecek? Müslüman kaynaklar ancak olayı yazıyor yorum yok. Aslında Ömer'in demek istediği tam da bu. Halid'i her ne kadar takdir kazanmış olsa da kimsenin peygamber zannetmesi pek olası değil. Her şeyden önce Halid şair değil. Muhammed, Museylime, Tuleyhe gibi peygamberlik iddiası yürütenler hep şairdi. Arabistanda şiir yazamayan bir kişi yoktu ki peygamberim, desin. Aslında Ömer bunu kıskançlığından yapmış olsa gerek. Hangi ciddi kaynağa bakarsanız bakın Ömer'in kıskançlığını görürsünüz.
Mısır'ın fethinden sonra Ömer İskenderiye kütüphanesindeki tüm kitapları Mısır'ın hamamlarında yaktırır. Gerekçe şudur. Bu kitaplardaki bilgiler Kuran'da varsa zaten var yok Kuran'da yoksa bunlara zaten gerek yok.
Ömer'in ölümü de ilginçtir. Herhangi bir siyasi nedenden ölmemiştir. Adaletsiz bir hükmü yüzünden ölmüştür. Firuz isimli bir köle çarşıda Ömer'i görür. Efendisinin kendisi için istediği fidyenin çok yüksek olduğunu söyleyerek Ömer'e şikayette bulunur. Ömer köleyi değil efendiyi haklı bulur. Kölenin çok marifetli olması sebebiyle efendi yüksek fidye talep etmektedir. Gerçekten Firuz tek başına bir yel değirmeni yapacak kadar marifetlidir. Ömer ciddi mi alay mıdır bilinmez köleye: "Bir değirmen de bana yap." der. Köle de: "Sana öyle bir değirmen yapacağım ki doğuda batıda dillere destan olacak." deyip gider. Ömer yanındakilere adamdan kuşkulandığını söyler ve "Herhalde bu adam bana bir fenalık yapacak." der. Yanındakiler Ömer'e dilerse adamı cezalandırabileceklerini söylerler. Ömer buna yanaşmaz bir suç olmadan cezalandırmak doğru değil der.
Ama o suç olacaktır. Firuz Ömer'i camide sabah namazına imamlık ederken iki dilli hançerini birkaç kez saplayarak öldürür.
Bildiğiniz gibi İslam'da Bedir Savaşı'nı Muhammed'in yanındakiler kazanmıştır. Bedir Savaşı'nda esir edilenlere ne yapılacağı konusunda Ömer'in teklifi hepsinin kafasını kesmek olmuştur. Ebubekir ise fidye karşılığı serbest bırakmayı önermişti. Muhammed Ebubekir'in önerisini kabul etti.
Peki Muhammed ölüm döşeğindeyken Ömer ne yapmıştır?Önce Kütübü Sitte'den bir hadise bakalım:
Fasil : ÖLÜM BÖLÜMÜ
Konu : Resulullah (sav)`ın Vefatı
Ravi : İbnu Abbas
Hadis : Resulullah (sav) muhtazar (ölmeye yakın) iken evde bir kısım erkekler vardı. Bunlardan biri de Ömer İbnu`l-Hattab (ra) idi. Resulullah (sav): "Gelin, size bir şey (vasiyet) yazayım da bundan sonra dalalete düşmeyin!" buyurdular. Hz. Ömer: "Resulullah (sav)`a izdırap galebe çalmış olmalı. Yanımızda Kur`an var, Allah`ın kitabı sizlere yeterlidir" dedi. Oradakiler aralarında ihtilafa düştü. Kimisi: "Yaklaşın, Resulullah (sav) size vasiyet yazsın!" diyor, kimi de Hz. Ömer (ra)`in sözünü tekrar ediyordu. Gürültü ve ihtilaf artınca, (aleyhissalatu vesselam): "Yanımdan halkın, yanımda münakaşa caiz değildir!" buyurdu. Bunun üzerine İbnu Abbas (ra): "En büyük musibet, Resulullah (sav)`la onun vasiyeti arasına girip engel olmaktır!" diyerek çıktı. HadisNo : 5406
Her şeyden önce adalet timsali bir insan ölüm döşeğinde vasiyet yazdırmak isteyen birine engel olurmu? Bunu önlemek için bağırıp çağırıp münakaşa eder mi?
Görüldüğü gibi hastalığı ağırlaştığı sırada Muhammed vasiyet yazdırmak istiyor ama Ömer buna karşı çıkıyor. Neden olabilir? Ali'ye haber bile vermeden halifelik seçiminin oldu bittiye getirilişi vardır mesela. Ali ciddi bir ikilik oluşmaması için sonunda gidip Ebubekir'e bizzat biat etmiştir.
Bir de Fedek Hurmalığı olayı vardı. Fedek Hurmalığı Muhammed'indi Muhammed öldükten sonra Fatma bu hurmalığın babasına ait olduğu için kendisine verilmesi gerektiğini söylemişti. Ebubekir ve Ömer buna karşı çıktı Ebubekir ve Ömer'e göre onun babası peygamberdi başlarındaydı ve bu nedenle Fedek'teki hurmalık devlete aitti.
Ömer her zaman bir kamçı ya da sopayla gezerdi. Bir gün pazarda sopasıyla gezerken başı örtülü bir cariye görmüştü. (O devirde cariyelere sarkıntılık edilebilirdi birinin cariyesine tecavüz edebilirdiniz ama karısına kızına dokunamazdınız. Hür kadınlarla cariyeleri ayırmak için hür kadınlar başını örterdi. Cariye belli ki rahatsız edilmemek için bunu yapmış.)
Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (AHZAB SURESİ / 59)
Ömer cariye olduğunu bildiği bukadının başındaki örtüyü sopasıyla çekip atmış ve kadını başını örttüğü için bir güzel azarlamıştı.
Ebubekir'in halifeliği zamanında "Seyfullah" (Allah'ın Kılıcı) lakabını taşıyan Halid bin Velid'i komutanlıktan azlettirmek istese de Ebubekir olmaz, dedi. Ebubekir ölüp de Ömer halife olunca ilk icraatı Halid bin Velid gibi değerli bir komutanı azletmekti. Halit komutanlıktan atıldığı haberini alınca hemen Ömer'in yanına geldi. Ömer Halid'i sevip beğendiğini ama Halid'in bu başarıları nedeniyle halkın hayırlı her işin Halid sayesinde olduğu zannına kapıldığı için Halid'i görevden aldığını söylemişti.
Ne yani bu ne demek? Halk Halid'i peygamber mi zannedecek? Müslüman kaynaklar ancak olayı yazıyor yorum yok. Aslında Ömer'in demek istediği tam da bu. Halid'i her ne kadar takdir kazanmış olsa da kimsenin peygamber zannetmesi pek olası değil. Her şeyden önce Halid şair değil. Muhammed, Museylime, Tuleyhe gibi peygamberlik iddiası yürütenler hep şairdi. Arabistanda şiir yazamayan bir kişi yoktu ki peygamberim, desin. Aslında Ömer bunu kıskançlığından yapmış olsa gerek. Hangi ciddi kaynağa bakarsanız bakın Ömer'in kıskançlığını görürsünüz.
Mısır'ın fethinden sonra Ömer İskenderiye kütüphanesindeki tüm kitapları Mısır'ın hamamlarında yaktırır. Gerekçe şudur. Bu kitaplardaki bilgiler Kuran'da varsa zaten var yok Kuran'da yoksa bunlara zaten gerek yok.
Ömer'in ölümü de ilginçtir. Herhangi bir siyasi nedenden ölmemiştir. Adaletsiz bir hükmü yüzünden ölmüştür. Firuz isimli bir köle çarşıda Ömer'i görür. Efendisinin kendisi için istediği fidyenin çok yüksek olduğunu söyleyerek Ömer'e şikayette bulunur. Ömer köleyi değil efendiyi haklı bulur. Kölenin çok marifetli olması sebebiyle efendi yüksek fidye talep etmektedir. Gerçekten Firuz tek başına bir yel değirmeni yapacak kadar marifetlidir. Ömer ciddi mi alay mıdır bilinmez köleye: "Bir değirmen de bana yap." der. Köle de: "Sana öyle bir değirmen yapacağım ki doğuda batıda dillere destan olacak." deyip gider. Ömer yanındakilere adamdan kuşkulandığını söyler ve "Herhalde bu adam bana bir fenalık yapacak." der. Yanındakiler Ömer'e dilerse adamı cezalandırabileceklerini söylerler. Ömer buna yanaşmaz bir suç olmadan cezalandırmak doğru değil der.
Ama o suç olacaktır. Firuz Ömer'i camide sabah namazına imamlık ederken iki dilli hançerini birkaç kez saplayarak öldürür.
27 Şubat 2009 Cuma
İSLAM'DA RECM
İslam ülkelerinde bugün recm uygulanan bir cezadır ve bu onların kendi kafalarına göre uyguladıkları keyfi bir şey değildir elbette ki İslam ülkeleri Muhammed'in kurduğu dinin hükümlerine göre davranmaktadır.
Bakın İslamiyet'in en muteber kaynaklarından Müslim'de ne buluyoruz, bakalım Ömer caminin minberinde ne söylemiş:
"Cenab-ı Allah Muhammed (s.a.s)'i hak ile göndermiş ve O'na Kitab'ı indirmiştir. Recm ayeti de O'na indirilen ayetlerden idi. Biz bu ayeti okuduk, ezberledik ve anladık. Resulullah (s.a.s) recmi uyguladı, ondan sonra biz de uyguladık". Korkarım, zaman geçince birileri çıkıp "Biz Allah'ın kitabında recmi bulamıyoruz" der ve Allah'ın indirdiği bir farzı terkederek sapıklığa düşerler. Şüphesiz recm, Allah'ın kitabında, evli olmak, şahit, gebelik veya ikrar bulunmak şartıyla, zina eden kimse aleyhine bir haktır" (Müslim, Hudûd, 15).
Yani recmi emreden ayet varmış ama Kuran ağaç kabuğu, taş, tahta, deve kemiği, deri gibi şeylerin üzerine yazıldığı için bu ayet kaybolmuş sonra bunlar toplandığında recm ayeti yazılı olarak bulunamamış bu yüzden de eklenmemiş ama Ömer de dahil bir çok sahabi böyle bir ayetin varlığından söz ediyor. Gördüğünüz gibi Ömer "Resulullah (s.a.s) recmi uyguladı, ondan sonra biz de uyguladık." diyor ve buna hiç kimse itiraz etmiyor.
Bu ayet ezberinde ama yazılı olarak bulunamamış. Bunun üzerine şunu söylüyor Ömer: "Eğer insanlar, Ömer Allah'ın Kitabına ilave yaptı demeyecek olsalar, "ihtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ettikleri..." ifadesini Mushaf'ın haşiyesine yazardım" (es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut 1398/1978, IX, 37).
Burada ihtiyar'ın "yaşlı" anlamında olduğunu sanmıyorum. 20 yaşında biri zina ederse recm uygulanmaz da 60 yaşında biri zina ederse recm mi uygulanır? Tabii ki öyle değil. Burada ihtiyar "aklı başında" (deli olmayan) anlamında. Hani nasıl irade dışını "gayrı ihtiyari" diye tarif ediyoruz işte bu ordaki ihtiyar. Burada küçük bir çeviri hatası var. İhtiyar yerine aklı başında denmesi daha doğru olurdu ama İslamcılar kaynakları çarpıttığımı iddia etmesin diye ben de ihtiyar yazdım.
İşte Ömer ve sahabeler de şu an benim davranışımdaki neden gibi Kuran'a ezberlerinde olan bu ayeti eklememişler. Peki Muhammed recm uygulattı mı? Elbette İslami kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre halifenin bu şekilde konuşması bile yeterli ama yine de en güvenilir kaynaklara bir bakalım.
Ebû Hureyre ile Zeyd b. Halid el-Cühenî (r.anhumâ)'dan nakledildiğine göre, zina eden kadının kocası ile, zina eden işçinin babası Resulullah (s.a.s)'e başvurarak bu konuda "Allah'ın kitabı" ile hüküm vermesini istemişlerdir. Işçinin babası şöyle dedi:"Benim oğlum bu adamın yanında işçi idi. Onun hanımı ile zina etti. Bana, oğlum için recm gerektiği haber verildi. Ancak ben onun adına yüz koyunla bir cariye fidye verdim. Bu arada bilenlere danıştım, (oğlum bekâr olduğu için) ona yüz değnekle bir yıl sürgün cezası, bunun karısına ise recm cezası gerektiğini haber verdiler". Bunun üzerine, Hz. Peygamber şöyle buyurdu:Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, aranızda Allah'ın kitabı ile hükmedeceğim. Cariye ve koyunlar geri verilecek. Oğluna yüz değnekle bir yıl sürgün gerek. Ey Üneys, sen de bu adamın karısına git. Eğer zinasını itiraf ederse, onu recmet". Üneys kadına gitmiş ve kadın suçunu itiraf etmiş, Hz. Peygamber'in emri üzerine de recmedilmiştir (Müslim, Hudûd, 25; Buhârî, Hudûd III, 38, 46, Vekâlet,13)
Buyrun işte hem Buhari'de hem de Müslim'de bu hadis var.
Bir hadis daha:
Mâiz b. Mâlik, Hz. Peygamber'e gelerek "Beni temizle" dedi. Hz. peygamber "Yazık sana, çık git, Allah'a tövbe ve istiğfar et" buyurdu. Mâiz, pek uzaklaşmadan geri döndü ve "Ey Allah'ın Resulu! Beni temizle" dedi. Hz. Peygamber aynı sözlerle üç defa daha geri gönderdi. Dördüncü ikrarında "Seni hangi konuda temizleyeyim?" diye sordu. Mâiz; "Zinadan" dedi. Hz. Peygamber "Bunda akıl hastalığı var mıdır?" diye sordu. Böyle bir rahatsızlığı olmadığını söylediler. "Şarap içmiş olabilir mi?" diye sordu. Bir adam kalkıp içki kontrolü yaptı. Onda şarap kokusu tesbit edemedi. Hz. Peygamber tekrar "sen zina ettin mi?" diye sordu. Mâiz "Evet" cevabını verdi. Artık emir buyurdular ve Mâiz recmedildi. Recimden sonra onun hakkında sahabiler iki kısma ayrıldılar. Bir bölümü Mâiz'in helâk olduğunu, başka bir grup ise onun en faziletli tövbeyi yaptığını söylediler. Bu farklı yaklaşım üç gün sürdü. Daha sonra yanlarına gelen Resulullah (s.a.s) "Mâiz b. Mâlik için dua edin" buyurdu. "Allah Mâiz'e mağfiret eylesin" dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Mâiz öyle bir tövbe etti ki, bu tövbe bir ümmet arasında paylaştırılırsa onlara yeterdi" (Müslim, Hudûd, 22; eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, VII, 95,109; ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 314 vd.)
Yine bu hadisin de Müslim gibi muteber bir kaynakta geçtiğine dikkatinizi çekerim. Aynı zamanda Muhammed'in "Bunda akıl hastalığı var mıdır?" sorusu da kayıp Kuran ayetindeki "ihtiyar" kelimesindeki çeviri hatasını gösteriyor.Bu kelime "aklına malik" diye çevrilseydi o zaman doğru olurdu. Ne yazık ki İslamcılar ve ilahiyatçıların bilgili olanları konuyu eşelememek için cahil olanları bilinçsizlikten bu işin üstüne düşmüyor ve hatayı düzeltmek de doğru düzgün Arapça bile bilmeyen bir Ateiste düşüyor. Herhalde dine yaptığım bu hizmetlerden dolayı İslamcılar yakında bir ödül verecektir.
Bakın İslamiyet'in en muteber kaynaklarından Müslim'de ne buluyoruz, bakalım Ömer caminin minberinde ne söylemiş:
"Cenab-ı Allah Muhammed (s.a.s)'i hak ile göndermiş ve O'na Kitab'ı indirmiştir. Recm ayeti de O'na indirilen ayetlerden idi. Biz bu ayeti okuduk, ezberledik ve anladık. Resulullah (s.a.s) recmi uyguladı, ondan sonra biz de uyguladık". Korkarım, zaman geçince birileri çıkıp "Biz Allah'ın kitabında recmi bulamıyoruz" der ve Allah'ın indirdiği bir farzı terkederek sapıklığa düşerler. Şüphesiz recm, Allah'ın kitabında, evli olmak, şahit, gebelik veya ikrar bulunmak şartıyla, zina eden kimse aleyhine bir haktır" (Müslim, Hudûd, 15).
Yani recmi emreden ayet varmış ama Kuran ağaç kabuğu, taş, tahta, deve kemiği, deri gibi şeylerin üzerine yazıldığı için bu ayet kaybolmuş sonra bunlar toplandığında recm ayeti yazılı olarak bulunamamış bu yüzden de eklenmemiş ama Ömer de dahil bir çok sahabi böyle bir ayetin varlığından söz ediyor. Gördüğünüz gibi Ömer "Resulullah (s.a.s) recmi uyguladı, ondan sonra biz de uyguladık." diyor ve buna hiç kimse itiraz etmiyor.
Bu ayet ezberinde ama yazılı olarak bulunamamış. Bunun üzerine şunu söylüyor Ömer: "Eğer insanlar, Ömer Allah'ın Kitabına ilave yaptı demeyecek olsalar, "ihtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ettikleri..." ifadesini Mushaf'ın haşiyesine yazardım" (es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut 1398/1978, IX, 37).
Burada ihtiyar'ın "yaşlı" anlamında olduğunu sanmıyorum. 20 yaşında biri zina ederse recm uygulanmaz da 60 yaşında biri zina ederse recm mi uygulanır? Tabii ki öyle değil. Burada ihtiyar "aklı başında" (deli olmayan) anlamında. Hani nasıl irade dışını "gayrı ihtiyari" diye tarif ediyoruz işte bu ordaki ihtiyar. Burada küçük bir çeviri hatası var. İhtiyar yerine aklı başında denmesi daha doğru olurdu ama İslamcılar kaynakları çarpıttığımı iddia etmesin diye ben de ihtiyar yazdım.
İşte Ömer ve sahabeler de şu an benim davranışımdaki neden gibi Kuran'a ezberlerinde olan bu ayeti eklememişler. Peki Muhammed recm uygulattı mı? Elbette İslami kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre halifenin bu şekilde konuşması bile yeterli ama yine de en güvenilir kaynaklara bir bakalım.
Ebû Hureyre ile Zeyd b. Halid el-Cühenî (r.anhumâ)'dan nakledildiğine göre, zina eden kadının kocası ile, zina eden işçinin babası Resulullah (s.a.s)'e başvurarak bu konuda "Allah'ın kitabı" ile hüküm vermesini istemişlerdir. Işçinin babası şöyle dedi:"Benim oğlum bu adamın yanında işçi idi. Onun hanımı ile zina etti. Bana, oğlum için recm gerektiği haber verildi. Ancak ben onun adına yüz koyunla bir cariye fidye verdim. Bu arada bilenlere danıştım, (oğlum bekâr olduğu için) ona yüz değnekle bir yıl sürgün cezası, bunun karısına ise recm cezası gerektiğini haber verdiler". Bunun üzerine, Hz. Peygamber şöyle buyurdu:Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, aranızda Allah'ın kitabı ile hükmedeceğim. Cariye ve koyunlar geri verilecek. Oğluna yüz değnekle bir yıl sürgün gerek. Ey Üneys, sen de bu adamın karısına git. Eğer zinasını itiraf ederse, onu recmet". Üneys kadına gitmiş ve kadın suçunu itiraf etmiş, Hz. Peygamber'in emri üzerine de recmedilmiştir (Müslim, Hudûd, 25; Buhârî, Hudûd III, 38, 46, Vekâlet,13)
Buyrun işte hem Buhari'de hem de Müslim'de bu hadis var.
Bir hadis daha:
Mâiz b. Mâlik, Hz. Peygamber'e gelerek "Beni temizle" dedi. Hz. peygamber "Yazık sana, çık git, Allah'a tövbe ve istiğfar et" buyurdu. Mâiz, pek uzaklaşmadan geri döndü ve "Ey Allah'ın Resulu! Beni temizle" dedi. Hz. Peygamber aynı sözlerle üç defa daha geri gönderdi. Dördüncü ikrarında "Seni hangi konuda temizleyeyim?" diye sordu. Mâiz; "Zinadan" dedi. Hz. Peygamber "Bunda akıl hastalığı var mıdır?" diye sordu. Böyle bir rahatsızlığı olmadığını söylediler. "Şarap içmiş olabilir mi?" diye sordu. Bir adam kalkıp içki kontrolü yaptı. Onda şarap kokusu tesbit edemedi. Hz. Peygamber tekrar "sen zina ettin mi?" diye sordu. Mâiz "Evet" cevabını verdi. Artık emir buyurdular ve Mâiz recmedildi. Recimden sonra onun hakkında sahabiler iki kısma ayrıldılar. Bir bölümü Mâiz'in helâk olduğunu, başka bir grup ise onun en faziletli tövbeyi yaptığını söylediler. Bu farklı yaklaşım üç gün sürdü. Daha sonra yanlarına gelen Resulullah (s.a.s) "Mâiz b. Mâlik için dua edin" buyurdu. "Allah Mâiz'e mağfiret eylesin" dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Mâiz öyle bir tövbe etti ki, bu tövbe bir ümmet arasında paylaştırılırsa onlara yeterdi" (Müslim, Hudûd, 22; eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, VII, 95,109; ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 314 vd.)
Yine bu hadisin de Müslim gibi muteber bir kaynakta geçtiğine dikkatinizi çekerim. Aynı zamanda Muhammed'in "Bunda akıl hastalığı var mıdır?" sorusu da kayıp Kuran ayetindeki "ihtiyar" kelimesindeki çeviri hatasını gösteriyor.Bu kelime "aklına malik" diye çevrilseydi o zaman doğru olurdu. Ne yazık ki İslamcılar ve ilahiyatçıların bilgili olanları konuyu eşelememek için cahil olanları bilinçsizlikten bu işin üstüne düşmüyor ve hatayı düzeltmek de doğru düzgün Arapça bile bilmeyen bir Ateiste düşüyor. Herhalde dine yaptığım bu hizmetlerden dolayı İslamcılar yakında bir ödül verecektir.
26 Şubat 2009 Perşembe
İSLAM'DA İLK HALİFE EBUBEKİR DEVRİ
Muhammed öldükten sonra Ali ve amcası Abbas cenazeyi yıkamakla meşguldü. Bu sırada Ebubekir ve Ömer telaşla halifenin kim olacağının pazarlığını yapıyordu. Ansar (Medineliler) halifenin Ansardan biri olması gerektiğini ileri sürüyordu Muhammed, Mekke’den ayrılıp Medine’ye göç etmiş Medineliler Mekke’den gelen Müslümanlara kapılarını açmıştı. EbuBekir yer yer Kuran’dan ayetler okuyarak bir konuşma yaptı ve Ansar’ın da şüphesiz Muhacirler kadar değerli olduğunu ama Muhacirlerin peygamberin etrafındaki ilk kişiler olup aynı zamanda Mekke devrinde zorluklara ve baskılara katlanan taraf olduğunu söyledi ve halifenin Muhacirundan biri olması gerektiğini savundu.
Ansarın büyük bir kısmı, Kureyş’ten Sad bin Ebi Vakkas ve beraberindekiler Ebubekir’e biat etmeyenlerin başında geliyordu. Ali’ninse olan bitenden haberi yok cenazeyi yıkamak ve kefenlemekle uğraşıyordu. İşte Allah resulünün çok sevgili ashabı daha cenaze ortadayken türlü katakullilerle koltuk kapma yarışına girişmişti.
Başlarda biraz anlaşmazlıklar sorunlar yaşandı. Ali bir süre Ebubekir’e biat etmedi Ali’nin halife olmasını isteyen pek çok kişi vardı ve Muhammed’den önce Mekke’nin reisi olan EbuSufyan halifeliğin Ali’nin hakkı olduğunu söylemiş hatta araya adam koyup isterse Ali için bir ordu düzenleyebileceğini söylemişti. Ali İslam’a ikilik girmesin, gerekçesiyle bunu reddetmiş ama Ebubekir’e de biat etmemişti. Halife seçiminin kendisine haber bile verilmeden oldu bittiye getirilmesine çok içerlemişti.
Bir zaman sonra Ebubekir Ali’ye bir elçi göndermiş uzlaşmak barışmak istediğini söylemişti. Hatta bize gücenme istersen ben gelir sana biat ederim, demişti. Bunu demesinin nedeninin Ali’ye çok değer vermesi ve halifeliğe onu layık görmesi ya da Ali’yi sevmesi olduğunu hiç sanmıyorum. Neden mi? Eğer öyle bir düşüncesi olsa halifeliğe Ali’yi aday gösterirdi oysa Ebubekir halife seçilmesi meselesini bile Ali’den gizlemiş Ömer’le beraber işi oldu bittiye getirmişti. Ama gerginlik sürerse çok kötü olacaktı. Bazı kabileler dinden dönmüş bazıları ise cizye ödemeyi reddediyordu. Ali sonunda Ebubekir’e biat etti.
Muhammed daha sağ iken Museylime diye biri ortaya çıkıp peygamberlik iddia etmiş etrafında bayağı bir insan toplamıştı. Museylime bir başka kabileden peygamber olduğunu iddia eden Secah adlı bir kadınla evlenmişti güçlerini birleştirmişlerdi hatta Muhammed’e de peygamberlikte ortaklık teklif etmişti. Bu isteği Muhammed tarafından reddedildi.
Museylime kendisine inananlarla birlikte Yemame bölgesini Muhammed’in elinden almıştı bu sırada Muhammed ölmüştü. Ebubekir, Museylime’nin üzerine başında Ebucehil’in oğlu İkrime bulunan bir ordu yolladı. İkrime yenildi. Fakat daha sonra Museylime’nin üzerine Halid bin Velid komutasında çok daha kalabalık ve güçlü bir ordu gönderdi. Museylime yenildi ve savaşta öldü. Karısı Secah da Müslüman oldu.
Muhammed’in hayattayken başedemediği tek peygamber Museylime değildi. Bir de Tuleyha adında biri vardı o da kendisine Cebrail’in vahiy getirdiğini iddia ediyordu ve etrafında kendisine inananlar vardı. Bunlar da putları reddediyordu. Namaz onlarda da vardı fakat namaz ayakta kılınıyordu rüku ve secde yoktu.
Ebubekir Tuleyha ve yandaşlarının üzerine de Halid bin Velid’i göndermiş ordusu bozulan Tuleyha Suriye’ye kaçmıştı.
Mekke ve Medine dışında pek çok İslam’dan dönen kabile vardı bunlarla tek tek savaşıldı. Bir kısım kişiler bazı çarpışmalarda Müslümanları öldürmüştü bunlar İslam’ı kabul etse bile öldürüldü. EbuBekir’in kafirleri öldürdükleri müslümanlara karşılık olarak korkunç bir şekilde öldürteceğine dair ettiği yemini çok muteber bir kaynak olan Taberi’de bulabilirsiniz.(Taberi, III, 246; Ibnül-Esir, II, 345)
Ayrıca şöyle bir hadis var: "Kim dinini değiştirirse onu öldürün" (el-Buhârî, es-Sahîh, Cihâd, 149; Ebû Dâvûd, es-Sünen, Hudûd, 1; et-Tirmizî, es-Sünen, Hudûd, 20; İbnu Mâce, es-Sünen, Hudûd, 2.)
Gördüğünüz gibi hadis hem en sağlam kaynak Buhari’de hem Tırmızi ve Ebu Davud gibi en muteber kaynaklarda var. Ayrıca bu hadis Kuran’la çelişmemektedir. Hatta Kuran dinden dönenlerin öldürülmesini teşvik eder ve Allah bile tövbelerini kabul etmez. “Şüphesiz iman ettikten sonra inkâr eden, sonra da inkârda ileri gidenlerin tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.” (Ali İmran/90) Yani şu an Ateistseniz hele de benim gibi İslam’ı eleştirmek gibi bir sapıklık yaptıysanız istediğiniz kadar tövbe edin kâr etmez. Cehennem biletiniz kesilmiştir bir kere ve Allah tövbenizi kabul etmeyecektir.
Artık bu ayet ve hadisten sonra dinden dönen kabilelere neler yapıldığını anlatmaya bilmem gerek var mı? Bahreyn, Umman, Yemen ve Mühre’deki isyanlar bastırılmıştır. Halid bin Velid’in bazı isyancıları ateşte yakarak öldürdüğü Taberi’de geçer. (Taberî, III, 233) “O gün mürtedleri yakıyordu. Bu durumu Ebû Bekir’e söyledikleri zaman o, “Allah’ın kâfirlere karşı kınından çıkardığı kılıcı, kınına sokmak istemem” (Belâzurî, 107.) EbuBekir her ne kadar kafirleri cayır cayır yaktırsa da bazan pişman olduğu da olmuş. “Fücâe bana getirildiği gün, onu yakmadan öldürmeliydim” (Belâzurî, 112) Hatta bu kaynak da mı yetmedi bundan başka Ebubekir’in mürtedleri nasıl cayır cayır yaktırdığı için bkz. Ibnül-Esîr, II, 350.
İşte İslami kaynaklardan İslam’ın ne mükemmel ne rahmet dolu bir din olduğunun ispatı her yerden rahmet fışkırıyor Allah Allaaah!
Bundan başka Ebubekir döneminde İran ve Doğu Roma ile de savaşılmış Irak ve Suriye’nin bir bölümü fethedilmiştir.
Ansarın büyük bir kısmı, Kureyş’ten Sad bin Ebi Vakkas ve beraberindekiler Ebubekir’e biat etmeyenlerin başında geliyordu. Ali’ninse olan bitenden haberi yok cenazeyi yıkamak ve kefenlemekle uğraşıyordu. İşte Allah resulünün çok sevgili ashabı daha cenaze ortadayken türlü katakullilerle koltuk kapma yarışına girişmişti.
Başlarda biraz anlaşmazlıklar sorunlar yaşandı. Ali bir süre Ebubekir’e biat etmedi Ali’nin halife olmasını isteyen pek çok kişi vardı ve Muhammed’den önce Mekke’nin reisi olan EbuSufyan halifeliğin Ali’nin hakkı olduğunu söylemiş hatta araya adam koyup isterse Ali için bir ordu düzenleyebileceğini söylemişti. Ali İslam’a ikilik girmesin, gerekçesiyle bunu reddetmiş ama Ebubekir’e de biat etmemişti. Halife seçiminin kendisine haber bile verilmeden oldu bittiye getirilmesine çok içerlemişti.
Bir zaman sonra Ebubekir Ali’ye bir elçi göndermiş uzlaşmak barışmak istediğini söylemişti. Hatta bize gücenme istersen ben gelir sana biat ederim, demişti. Bunu demesinin nedeninin Ali’ye çok değer vermesi ve halifeliğe onu layık görmesi ya da Ali’yi sevmesi olduğunu hiç sanmıyorum. Neden mi? Eğer öyle bir düşüncesi olsa halifeliğe Ali’yi aday gösterirdi oysa Ebubekir halife seçilmesi meselesini bile Ali’den gizlemiş Ömer’le beraber işi oldu bittiye getirmişti. Ama gerginlik sürerse çok kötü olacaktı. Bazı kabileler dinden dönmüş bazıları ise cizye ödemeyi reddediyordu. Ali sonunda Ebubekir’e biat etti.
Muhammed daha sağ iken Museylime diye biri ortaya çıkıp peygamberlik iddia etmiş etrafında bayağı bir insan toplamıştı. Museylime bir başka kabileden peygamber olduğunu iddia eden Secah adlı bir kadınla evlenmişti güçlerini birleştirmişlerdi hatta Muhammed’e de peygamberlikte ortaklık teklif etmişti. Bu isteği Muhammed tarafından reddedildi.
Museylime kendisine inananlarla birlikte Yemame bölgesini Muhammed’in elinden almıştı bu sırada Muhammed ölmüştü. Ebubekir, Museylime’nin üzerine başında Ebucehil’in oğlu İkrime bulunan bir ordu yolladı. İkrime yenildi. Fakat daha sonra Museylime’nin üzerine Halid bin Velid komutasında çok daha kalabalık ve güçlü bir ordu gönderdi. Museylime yenildi ve savaşta öldü. Karısı Secah da Müslüman oldu.
Muhammed’in hayattayken başedemediği tek peygamber Museylime değildi. Bir de Tuleyha adında biri vardı o da kendisine Cebrail’in vahiy getirdiğini iddia ediyordu ve etrafında kendisine inananlar vardı. Bunlar da putları reddediyordu. Namaz onlarda da vardı fakat namaz ayakta kılınıyordu rüku ve secde yoktu.
Ebubekir Tuleyha ve yandaşlarının üzerine de Halid bin Velid’i göndermiş ordusu bozulan Tuleyha Suriye’ye kaçmıştı.
Mekke ve Medine dışında pek çok İslam’dan dönen kabile vardı bunlarla tek tek savaşıldı. Bir kısım kişiler bazı çarpışmalarda Müslümanları öldürmüştü bunlar İslam’ı kabul etse bile öldürüldü. EbuBekir’in kafirleri öldürdükleri müslümanlara karşılık olarak korkunç bir şekilde öldürteceğine dair ettiği yemini çok muteber bir kaynak olan Taberi’de bulabilirsiniz.(Taberi, III, 246; Ibnül-Esir, II, 345)
Ayrıca şöyle bir hadis var: "Kim dinini değiştirirse onu öldürün" (el-Buhârî, es-Sahîh, Cihâd, 149; Ebû Dâvûd, es-Sünen, Hudûd, 1; et-Tirmizî, es-Sünen, Hudûd, 20; İbnu Mâce, es-Sünen, Hudûd, 2.)
Gördüğünüz gibi hadis hem en sağlam kaynak Buhari’de hem Tırmızi ve Ebu Davud gibi en muteber kaynaklarda var. Ayrıca bu hadis Kuran’la çelişmemektedir. Hatta Kuran dinden dönenlerin öldürülmesini teşvik eder ve Allah bile tövbelerini kabul etmez. “Şüphesiz iman ettikten sonra inkâr eden, sonra da inkârda ileri gidenlerin tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.” (Ali İmran/90) Yani şu an Ateistseniz hele de benim gibi İslam’ı eleştirmek gibi bir sapıklık yaptıysanız istediğiniz kadar tövbe edin kâr etmez. Cehennem biletiniz kesilmiştir bir kere ve Allah tövbenizi kabul etmeyecektir.
Artık bu ayet ve hadisten sonra dinden dönen kabilelere neler yapıldığını anlatmaya bilmem gerek var mı? Bahreyn, Umman, Yemen ve Mühre’deki isyanlar bastırılmıştır. Halid bin Velid’in bazı isyancıları ateşte yakarak öldürdüğü Taberi’de geçer. (Taberî, III, 233) “O gün mürtedleri yakıyordu. Bu durumu Ebû Bekir’e söyledikleri zaman o, “Allah’ın kâfirlere karşı kınından çıkardığı kılıcı, kınına sokmak istemem” (Belâzurî, 107.) EbuBekir her ne kadar kafirleri cayır cayır yaktırsa da bazan pişman olduğu da olmuş. “Fücâe bana getirildiği gün, onu yakmadan öldürmeliydim” (Belâzurî, 112) Hatta bu kaynak da mı yetmedi bundan başka Ebubekir’in mürtedleri nasıl cayır cayır yaktırdığı için bkz. Ibnül-Esîr, II, 350.
İşte İslami kaynaklardan İslam’ın ne mükemmel ne rahmet dolu bir din olduğunun ispatı her yerden rahmet fışkırıyor Allah Allaaah!
Bundan başka Ebubekir döneminde İran ve Doğu Roma ile de savaşılmış Irak ve Suriye’nin bir bölümü fethedilmiştir.
NEFÎ
Nefi Divan edebiyatının en büyük ustalarından biridir. Hiciv (yergi amaçlı şiir) ve kasideleri (övgü şiiri) çok meşhurdur. Hicivleri gerçekten komik ve çoğu küfürlüdür. Gürcü Mustafa Paşa'ya "behey köpoğluköpek" redifli bir hiciv yazmıştır.Otuz küsür beyitlik hicivde beyitlerin sonu hep "behey köpoğluköpek" diye biter. Bundan başka "pezevenk" redifli bir hicvi de vardır. Bütün beyitlerin sonunda "pezevenk" kelimesi vardır. Hicivleri komiktir sadece küfürden ibaret değildir. Zaman zaman akıllıca kelime oyunları yapar. Tahir isimli biri Nefi için "kelb" (köpek) demişti. Nefi de ona şöyle bir karşılık vermiş:
Tahir Efendi bize kelb demiş illtifatı bu sözde bize zahirdir.
Maliki mezhebim zira, itikadımca kelb Tahirdir.
Yani Tahir efendi bize köpek demiş, bu sözde bize iltifatı görünüyor.Benim mezhebim Maliki mezhebidir (Maliki mezhebinde köpek temizdir Maliki inancında köpeğe değersen abdestin bozulmaz.) İnancıma göre köpek Tahir (Temiz)dir. (Tahirin kelime anlamı "temiz")
Nefi'nin sık sık devlet adamlarıyla başı belaya girer ama her seferinde zindana girdiğinde padişaha (4. Murat) bir kaside yazar ve maçayı kurtarır. Zindandan çıkar.4. Murat Osmanlı için değerli bir devlet adamıdır. Yaptığı pek çok reform yabana atılmaz cinstendir. Duraklama devrinde gidip Bağdad'ı Revan'ı İran'dan geri almıştır. Ama kişilik olarak zalim ve dengesizdir. Yani aynı ikinci Halife Ömer gibi bir devlet adamıdır. Ömer de iyi bir yönetici olmuş İslam devletinin asıl kurucusudur fakat zalim ve delidir. 4. Murat'ın en büyük eğlencesi halka yasaklattığı şarap ve Nefi'nin hicivleridir. 4. Murat bu hicivleri kahkahalarla okur. Bir gün Nefi'nin hicivlerini kahkahalarla okurken saraya yıldırım düşer 4. Murat bunun nedeninin Nefi'nin küfürlü hicivlerinin uğursuzluğu olduğunu düşünür ve Nefi'den bir daha hiciv yazmayacağına dair söz vermesini ister. Nefi de bir daha hiciv yazmayacağına dair söz verir. Gel zaman git zaman Nefi dayanamaz ve gizli gizli hiciv yazmaya başlar. Ne var ki 4. Murat durumu öğrenir ve Nefi'yi idam ettirmeyi kafasına kor.Nefi sarayda kendisini seven siyahi bir devşirmeden padişaha bir mektup yazıp affı için rica etmesini talep eder. Adam kamışı mürekkep hokkasına batırır ve yazacakken siyah mürekkep kağıda damlar. Adamın biraz canı sıkılır. Nefi kendini tutamaz ve adama "Üzülme efendi mübarek terindir." der. Nefi'nin bu şakasıyla öfkelenen adam onun için mektup yazmaktan vazgeçer ve işin ucunda ölüm varken bile dilini tutamayan Nefi idam edilir.
Tahir Efendi bize kelb demiş illtifatı bu sözde bize zahirdir.
Maliki mezhebim zira, itikadımca kelb Tahirdir.
Yani Tahir efendi bize köpek demiş, bu sözde bize iltifatı görünüyor.Benim mezhebim Maliki mezhebidir (Maliki mezhebinde köpek temizdir Maliki inancında köpeğe değersen abdestin bozulmaz.) İnancıma göre köpek Tahir (Temiz)dir. (Tahirin kelime anlamı "temiz")
Nefi'nin sık sık devlet adamlarıyla başı belaya girer ama her seferinde zindana girdiğinde padişaha (4. Murat) bir kaside yazar ve maçayı kurtarır. Zindandan çıkar.4. Murat Osmanlı için değerli bir devlet adamıdır. Yaptığı pek çok reform yabana atılmaz cinstendir. Duraklama devrinde gidip Bağdad'ı Revan'ı İran'dan geri almıştır. Ama kişilik olarak zalim ve dengesizdir. Yani aynı ikinci Halife Ömer gibi bir devlet adamıdır. Ömer de iyi bir yönetici olmuş İslam devletinin asıl kurucusudur fakat zalim ve delidir. 4. Murat'ın en büyük eğlencesi halka yasaklattığı şarap ve Nefi'nin hicivleridir. 4. Murat bu hicivleri kahkahalarla okur. Bir gün Nefi'nin hicivlerini kahkahalarla okurken saraya yıldırım düşer 4. Murat bunun nedeninin Nefi'nin küfürlü hicivlerinin uğursuzluğu olduğunu düşünür ve Nefi'den bir daha hiciv yazmayacağına dair söz vermesini ister. Nefi de bir daha hiciv yazmayacağına dair söz verir. Gel zaman git zaman Nefi dayanamaz ve gizli gizli hiciv yazmaya başlar. Ne var ki 4. Murat durumu öğrenir ve Nefi'yi idam ettirmeyi kafasına kor.Nefi sarayda kendisini seven siyahi bir devşirmeden padişaha bir mektup yazıp affı için rica etmesini talep eder. Adam kamışı mürekkep hokkasına batırır ve yazacakken siyah mürekkep kağıda damlar. Adamın biraz canı sıkılır. Nefi kendini tutamaz ve adama "Üzülme efendi mübarek terindir." der. Nefi'nin bu şakasıyla öfkelenen adam onun için mektup yazmaktan vazgeçer ve işin ucunda ölüm varken bile dilini tutamayan Nefi idam edilir.
24 Şubat 2009 Salı
MUCİZE OLSA BÖYLE OLURDU
Kuran-ı Kerim'de mucize arayanlar artık baydı yarısı hakaret yarısı yeminle geçen bir kitabın üçbeş ayet sonra önceki iddiaları ile çelişen bir kitabın içinde nasıl mucize buluyorlar hemde efendim falanca surenin filanca ayetinde iki kez toz diyor yok ayet mim harfiyle başlayıp sin harfiyle bitiyor Mars gezegeninin m'si ve s'si bunlar Mars gezegeni çok tozludur bunun Kuran'da yer alması bir mucizedir.
Resmen soytarılık. Eğer ben tanrı olsaydım kitabımda bazı mucizeler gösterseydim bakın o çağlarda nasıl mucize gösterirdim dünyadaki tüm insanları nasıl Müslüman yapardım.
1.Hişt pişt kışt!
2.Bu rabbin hikmet dolu kitabı size gelecekten haberler verir.
3.İnsanoğlu bilsinki onları yaratmadan önce biz dünyada dev kertenkeleler yarattık. (onların)Kemikleri şu an toprak altındadır.
4.Yükseltilmiş tavana andolsun ki bu kemikler 1.300 sene sonra toprak altından insanlarca çıkarılacaktır.
İşte bu bir mucize olurdu. Kuran asırlar evvelinden dinozorları söylemiş olurdu.
1.Ast köst höst!
2.Şüphesiz rabbin ademi aşama aşama insan etti.
3.İnsanlar evveliyatında hayvandan çok farklı değildi. Sizler de dört ayak üstündeydiniz.
4.Zamanla doğrulup iki ayak üstüne bastınız. Aklınızı kullanarak diğer hayvanlar üzerinde egemen oldunuz.
Bu şekilde Kuran'da evrim teorisi daha o çağlarda anlatılsaydı şimdi tüm dünya Müslümandı.
Mucizeden başka öyle ayetler indirirdim ki hoşgörü olduğunun teminatı olurdu.
1.Hop zıp şak şuk!
2. Bu rabbin hikmet fışkıran ayetleridir.
3.Onları niye yakaladığınız yerde öldürüyorsunuz ulan şerefsizler? Bırakın adamları.
4.Onların bana inanıp inanmaması çok da şeyimdeydi. İnanan inansın inanmayan inanmasın. Niye inanmayanı öldürürsünüz?
5.Siz niye işgüzarlık yapıyorsunuz geberesiceler, aşağılık maymunlar, susamış develer, yaban eşekleri, ağzınıza sıçarım ulan.
İşte böyle bir ayet dinde zorlama olmadığının kanıtı olurdu.
Bir de benim peygamberime kimse sübyancı diyemezdi.
1.Dopdolu kadeh, baldan ırmaklar.
2.Memeleri kavun gibi huriler.
İşte böyle bir ayet olsa kimse Muhammed'e sübyancı demezdi ama tutar da "memeleri yeni tomurcuklanmış" dersen bir kızın memesi kaç yaşında kabarmaya başlar? Demek ki Buhari ve Müslim Aişe konusunda doğru yazmışlar.
Hadis Kuran'la çelişmiyor gördüğünüz gibi.
Resmen soytarılık. Eğer ben tanrı olsaydım kitabımda bazı mucizeler gösterseydim bakın o çağlarda nasıl mucize gösterirdim dünyadaki tüm insanları nasıl Müslüman yapardım.
1.Hişt pişt kışt!
2.Bu rabbin hikmet dolu kitabı size gelecekten haberler verir.
3.İnsanoğlu bilsinki onları yaratmadan önce biz dünyada dev kertenkeleler yarattık. (onların)Kemikleri şu an toprak altındadır.
4.Yükseltilmiş tavana andolsun ki bu kemikler 1.300 sene sonra toprak altından insanlarca çıkarılacaktır.
İşte bu bir mucize olurdu. Kuran asırlar evvelinden dinozorları söylemiş olurdu.
1.Ast köst höst!
2.Şüphesiz rabbin ademi aşama aşama insan etti.
3.İnsanlar evveliyatında hayvandan çok farklı değildi. Sizler de dört ayak üstündeydiniz.
4.Zamanla doğrulup iki ayak üstüne bastınız. Aklınızı kullanarak diğer hayvanlar üzerinde egemen oldunuz.
Bu şekilde Kuran'da evrim teorisi daha o çağlarda anlatılsaydı şimdi tüm dünya Müslümandı.
Mucizeden başka öyle ayetler indirirdim ki hoşgörü olduğunun teminatı olurdu.
1.Hop zıp şak şuk!
2. Bu rabbin hikmet fışkıran ayetleridir.
3.Onları niye yakaladığınız yerde öldürüyorsunuz ulan şerefsizler? Bırakın adamları.
4.Onların bana inanıp inanmaması çok da şeyimdeydi. İnanan inansın inanmayan inanmasın. Niye inanmayanı öldürürsünüz?
5.Siz niye işgüzarlık yapıyorsunuz geberesiceler, aşağılık maymunlar, susamış develer, yaban eşekleri, ağzınıza sıçarım ulan.
İşte böyle bir ayet dinde zorlama olmadığının kanıtı olurdu.
Bir de benim peygamberime kimse sübyancı diyemezdi.
1.Dopdolu kadeh, baldan ırmaklar.
2.Memeleri kavun gibi huriler.
İşte böyle bir ayet olsa kimse Muhammed'e sübyancı demezdi ama tutar da "memeleri yeni tomurcuklanmış" dersen bir kızın memesi kaç yaşında kabarmaya başlar? Demek ki Buhari ve Müslim Aişe konusunda doğru yazmışlar.
Hadis Kuran'la çelişmiyor gördüğünüz gibi.
22 Şubat 2009 Pazar
ALLAH'IN RAHMETİ
De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (ZUMER/53)
Şüphesiz senin Rabbin, elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir (ŞUARA/9)
Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. (RUM/21)
(Ey Muhammed!) De ki: “O kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (FURKAN/6)
Ne kadar güzel değil mi? Allah tanrı değil de sevda kelebeği mübarek. Ne iyi ne cici. Sevgi dolu. Kollarını açmış bekliyor. Gel kulum gel... Gel de seni şefkat manyağı yapayım. Diyor.
Ama duur hemen mest olma. Bir de şunlara bak:
Geberesice nasıl da ölçtü biçti (MÜDDESSİR SURESİ / 19)
Sonra gene de geberesice, nasıl da ölçtü biçti.(MÜDDESSİR SURESİ / 20)
Ne bu şimdi? Bir insana kızmış Allah(?!?!) Öfkelenen bir Allah... Allah'ın her şeye gücü yetmiyor mu? Allah neden öfkeleniyor? Madem öfkeden yerinde duramayıp hakaret edecek sinirlenecek baştan kötülük yaptırtmasın kuluna. Niye böyle kendi kendini yiyor yoksa gücü her şeye yetmiyor mu? Eğer öyle ise nasıl milyarlarca insanı Cehennem'de yakacak? Nasıl başka milyarlara da memeleri turunç gibi karı kız ayarlayıp sonsuza dek şarap meyve ve seks verecek? Ayrıca neden insanlar bu dünyada yapınca günah zina olacak da öte tarafta aynı şey güzel bir ödül olacak? Orda kötü değilse burda seks neden kötü?
Bir takım beyinsiz insanlar: "Onları daha önceki kıblelerinden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da Allah'ındır, batı da. O dilediğini doğru yola yöneltir." (BAKARA SURESİ / 142)
Kahrolası insan, ne kadar nankördür. (ABESE SURESİ / 17)
Bir başka zırvalık, suç insanda mı yoksa onu yaratanda mı? Neden nankör yarattın, neden beyinsiz yarattın ve neden nankör ve beyinsiz yarattığın halde ona kızıyorsun? Hiç Allah öfkelenir mi, hakaret eder mi? Eğer kızıyorsa eğer sövüyorsa sıradan bir insandan ne farkı kalır bu tanrınn?
Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; hristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar? (TEVBE SURESİ / 30)
Sen onları gördüğün zaman cüsseli yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları zaman da onları dinlersin. (Oysa) Sanki onlar (sütun gibi) dayandırılmış ahşap-kütük gibidirler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) Her çağrıyı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp-sakının. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar. (MÜNAFİKUN SURESİ / 4)
Allah onları kahretsin mi???? Bu sözler Allah’ın sözleri mi yoksa Muhammed’in sözleri mi? Bu öfke Allah’ın öfkesi mi yoksa Muhammed’in öfkesi mi?
Allah’a karşı gelmekten sakınanları Rahmân’ın huzurunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün! (MERYEM/85-86)
Oldu düşündüm. Pek bir sadistsin.
De ki: "Allah katında, 'kesinleşmiş bir ceza olarak' bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah'ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağuta tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır." (MAİDE SURESİ / 60)
Ne bu??? Bu okuduğum Kuran mı yoksa çocuk masalı mı? Hani bir cadı prensin birini kurbağaya çevirmiş ya şimdi de Allah onu bunu domuza maymuna çeviriyor bir hokus pokusla.
Andolsun, sizden cumartesi (günü) yasağı çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte biz, onlara: "Aşağılık maymunlar olun" dedik. (BAKARA SURESİ / 65)
Zavallı İsrailoğulları Cumartesi günü balık avladılar diye maymuna çevrilmişler. Allah’ın marifeti. Sınav yapmış başka günler balık uğramıyormuş da cumartesi Allah akın akın balık göndermiş onlarda aç ne yapsınlar cumartesi balık avlamışlar. Vayy sen nasıl cumartesi çalışıp bana karşı gelirsin, açsan öl çoluk çocuğun da ölsün deyip hepsini maymuna çevirmiş. Hokus pokus! Aşşağılıkus maymunus!
Mearic Suresi
Gerçekten, insan, 'bencil ve haris' olarak yaratıldı. (19)
Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. (20)
Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder). (21)
Sağolasın canım benim insanları bu kadar şerefsiz, dümbük, pezevenk, hötveren, gavat o…pu yarattığın için demek ki sen çok büyüksün çok yücesin. Bu kadar beceriksizsen ne diye yaratıyorsun? Önce yaratıp sonra ben sizi ipne yarattım, ben sizi puşt yarattım. Hepinizin yedi sülalesini bilmemne edim, diyor. Yuh ne biçim tanrısın be. Ne ağzı bozuk tanrısın edepli ol biraz ayıp ayıp!
Hani o inkâr edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır. (ENFAL SURESİ / 30)
Yahu karar ver. Tutklamak mı, öldürmek mi, sürgün etmek mi? Hani sen her şeyi bilirdin? Muhammed yoksa bunu da sen mi yazdın?
Ha unutmadan Allah tuzak da kurarmış. (Tuzak kurucuların sinsilerin en hayırlısıymış. Nasıl oluyorsa artık. Zaten imzama ilham kaynağı olan ayet budur.)
Esleri ve cariyeleri disinda, mahrem yerlerini herkesten koruyanlar, dogrusu bunlar yerilmezler. (Mearic29-30)
E bu kadarına pes doğrusu! Pipini karınla cariyene göster başkası görmesin diyor. Resmen bunu diyor. Yahu hani şu Çükütay diye bir tanrı uydurup ayet yazmıştı ya bir arkadaş aha aynı Rabbimiz Çükütay’ın ayetleri gibi.
Ayetlerimize karşı inkâra sapanları şüphesiz ateşe sokacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tadmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. Gerçekten, Allah, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (NİSA SURESİ / 56)
Oooha bu ne? Bu ne sadistlik böyle!
Onlar için (zehirli olan) dari' dikeninden başka bir yiyecek yoktur. (ĞAŞİYE SURESİ / 6)
Muhakkak ki onlar, mutlaka ondan (zakkum ağacından) yiyecek, böylece onunla karınlarını dolduracak (doyuracak) olanlardır. (SAFFAT/66)
Müslüman olmayanlar olarak Cehennem’de zıkkımın dibini yiyeceğiz ve darı dikeni yiyeceğiz. Suçumuz ne? Allah’a inanmamak. Sırf bunun için ha! Yazıklar olsun! Ama bir dakika önce sadece darı dikeni diyor sonra o ayeti unutmuş olacak ki bir de yanına zıkkım veriyor. Unutkanlık işte.
Orada serinlik bulamayacaklar, islediklerine uygun olan kaynar su ve irin disinda bir icecek tadamiyacaklardir(Nebe24-26)
Ama baak Allah düşünceli kuru kuruya boğazımızdan geçmez diye içecek de veriyor. Eyvallah. Ne de olsa o çok merhametli, çok bağışlayıcı, sevgi dolu.
Bak şimdi Kuran’ın Allah katından olduğuna inandım. Yahu hangi sapığın aklına gelir işkence olarak bir yandan yakmak bir yandan da kanlı irin içirip darı dikeni yedirmek.
Aaaah insanlar ahh! İşte Kuran vicdannızla okuyun insafınızla okuyun! Kul olmadan önce insan olun. İnsanım insanız inanmayan da insan deyin öyle okuyun ve düşünün korkmadan üzülmeden sorgulayın. İçinizden demiyor musunuz hayır olamaz olamaz böyle şey, demiyor musunuz? Korkmayın bu şeytanın vesvesesi değil. Bu VİCDANINIZIN SESİ!
Şüphesiz senin Rabbin, elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir (ŞUARA/9)
Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. (RUM/21)
(Ey Muhammed!) De ki: “O kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (FURKAN/6)
Ne kadar güzel değil mi? Allah tanrı değil de sevda kelebeği mübarek. Ne iyi ne cici. Sevgi dolu. Kollarını açmış bekliyor. Gel kulum gel... Gel de seni şefkat manyağı yapayım. Diyor.
Ama duur hemen mest olma. Bir de şunlara bak:
Geberesice nasıl da ölçtü biçti (MÜDDESSİR SURESİ / 19)
Sonra gene de geberesice, nasıl da ölçtü biçti.(MÜDDESSİR SURESİ / 20)
Ne bu şimdi? Bir insana kızmış Allah(?!?!) Öfkelenen bir Allah... Allah'ın her şeye gücü yetmiyor mu? Allah neden öfkeleniyor? Madem öfkeden yerinde duramayıp hakaret edecek sinirlenecek baştan kötülük yaptırtmasın kuluna. Niye böyle kendi kendini yiyor yoksa gücü her şeye yetmiyor mu? Eğer öyle ise nasıl milyarlarca insanı Cehennem'de yakacak? Nasıl başka milyarlara da memeleri turunç gibi karı kız ayarlayıp sonsuza dek şarap meyve ve seks verecek? Ayrıca neden insanlar bu dünyada yapınca günah zina olacak da öte tarafta aynı şey güzel bir ödül olacak? Orda kötü değilse burda seks neden kötü?
Bir takım beyinsiz insanlar: "Onları daha önceki kıblelerinden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da Allah'ındır, batı da. O dilediğini doğru yola yöneltir." (BAKARA SURESİ / 142)
Kahrolası insan, ne kadar nankördür. (ABESE SURESİ / 17)
Bir başka zırvalık, suç insanda mı yoksa onu yaratanda mı? Neden nankör yarattın, neden beyinsiz yarattın ve neden nankör ve beyinsiz yarattığın halde ona kızıyorsun? Hiç Allah öfkelenir mi, hakaret eder mi? Eğer kızıyorsa eğer sövüyorsa sıradan bir insandan ne farkı kalır bu tanrınn?
Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; hristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar? (TEVBE SURESİ / 30)
Sen onları gördüğün zaman cüsseli yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları zaman da onları dinlersin. (Oysa) Sanki onlar (sütun gibi) dayandırılmış ahşap-kütük gibidirler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) Her çağrıyı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp-sakının. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar. (MÜNAFİKUN SURESİ / 4)
Allah onları kahretsin mi???? Bu sözler Allah’ın sözleri mi yoksa Muhammed’in sözleri mi? Bu öfke Allah’ın öfkesi mi yoksa Muhammed’in öfkesi mi?
Allah’a karşı gelmekten sakınanları Rahmân’ın huzurunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün! (MERYEM/85-86)
Oldu düşündüm. Pek bir sadistsin.
De ki: "Allah katında, 'kesinleşmiş bir ceza olarak' bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah'ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağuta tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır." (MAİDE SURESİ / 60)
Ne bu??? Bu okuduğum Kuran mı yoksa çocuk masalı mı? Hani bir cadı prensin birini kurbağaya çevirmiş ya şimdi de Allah onu bunu domuza maymuna çeviriyor bir hokus pokusla.
Andolsun, sizden cumartesi (günü) yasağı çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte biz, onlara: "Aşağılık maymunlar olun" dedik. (BAKARA SURESİ / 65)
Zavallı İsrailoğulları Cumartesi günü balık avladılar diye maymuna çevrilmişler. Allah’ın marifeti. Sınav yapmış başka günler balık uğramıyormuş da cumartesi Allah akın akın balık göndermiş onlarda aç ne yapsınlar cumartesi balık avlamışlar. Vayy sen nasıl cumartesi çalışıp bana karşı gelirsin, açsan öl çoluk çocuğun da ölsün deyip hepsini maymuna çevirmiş. Hokus pokus! Aşşağılıkus maymunus!
Mearic Suresi
Gerçekten, insan, 'bencil ve haris' olarak yaratıldı. (19)
Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. (20)
Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder). (21)
Sağolasın canım benim insanları bu kadar şerefsiz, dümbük, pezevenk, hötveren, gavat o…pu yarattığın için demek ki sen çok büyüksün çok yücesin. Bu kadar beceriksizsen ne diye yaratıyorsun? Önce yaratıp sonra ben sizi ipne yarattım, ben sizi puşt yarattım. Hepinizin yedi sülalesini bilmemne edim, diyor. Yuh ne biçim tanrısın be. Ne ağzı bozuk tanrısın edepli ol biraz ayıp ayıp!
Hani o inkâr edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır. (ENFAL SURESİ / 30)
Yahu karar ver. Tutklamak mı, öldürmek mi, sürgün etmek mi? Hani sen her şeyi bilirdin? Muhammed yoksa bunu da sen mi yazdın?
Ha unutmadan Allah tuzak da kurarmış. (Tuzak kurucuların sinsilerin en hayırlısıymış. Nasıl oluyorsa artık. Zaten imzama ilham kaynağı olan ayet budur.)
Esleri ve cariyeleri disinda, mahrem yerlerini herkesten koruyanlar, dogrusu bunlar yerilmezler. (Mearic29-30)
E bu kadarına pes doğrusu! Pipini karınla cariyene göster başkası görmesin diyor. Resmen bunu diyor. Yahu hani şu Çükütay diye bir tanrı uydurup ayet yazmıştı ya bir arkadaş aha aynı Rabbimiz Çükütay’ın ayetleri gibi.
Ayetlerimize karşı inkâra sapanları şüphesiz ateşe sokacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tadmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. Gerçekten, Allah, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (NİSA SURESİ / 56)
Oooha bu ne? Bu ne sadistlik böyle!
Onlar için (zehirli olan) dari' dikeninden başka bir yiyecek yoktur. (ĞAŞİYE SURESİ / 6)
Muhakkak ki onlar, mutlaka ondan (zakkum ağacından) yiyecek, böylece onunla karınlarını dolduracak (doyuracak) olanlardır. (SAFFAT/66)
Müslüman olmayanlar olarak Cehennem’de zıkkımın dibini yiyeceğiz ve darı dikeni yiyeceğiz. Suçumuz ne? Allah’a inanmamak. Sırf bunun için ha! Yazıklar olsun! Ama bir dakika önce sadece darı dikeni diyor sonra o ayeti unutmuş olacak ki bir de yanına zıkkım veriyor. Unutkanlık işte.
Orada serinlik bulamayacaklar, islediklerine uygun olan kaynar su ve irin disinda bir icecek tadamiyacaklardir(Nebe24-26)
Ama baak Allah düşünceli kuru kuruya boğazımızdan geçmez diye içecek de veriyor. Eyvallah. Ne de olsa o çok merhametli, çok bağışlayıcı, sevgi dolu.
Bak şimdi Kuran’ın Allah katından olduğuna inandım. Yahu hangi sapığın aklına gelir işkence olarak bir yandan yakmak bir yandan da kanlı irin içirip darı dikeni yedirmek.
Aaaah insanlar ahh! İşte Kuran vicdannızla okuyun insafınızla okuyun! Kul olmadan önce insan olun. İnsanım insanız inanmayan da insan deyin öyle okuyun ve düşünün korkmadan üzülmeden sorgulayın. İçinizden demiyor musunuz hayır olamaz olamaz böyle şey, demiyor musunuz? Korkmayın bu şeytanın vesvesesi değil. Bu VİCDANINIZIN SESİ!
21 Şubat 2009 Cumartesi
YEMİN EDEN ALLAH
Sık sık yemin eden iki lafından biri yemin olan tipler karşısındakini inandıramamaktan endişe edenlerdir. Karşılarındakini inandırma konusunda endişe yaşarlar çünkü çok yalan söylerler.
Bir de yeminin bir özelliği daha var. Kendinden büyük bir şeye yemin edersin. Allah yemin ediyorsa demek ki Allah'tan daha büyük bir şey var. Ya da Kuran sürekli yemin eden bir yalancının sözleri. Kuran'daki yeminler iki yüzü geçiyor. Yüzlerce kez yemin eden Allah mı yoksa sürekli yalan söyleyen bir insan mı, takdir sizin.
1. (BAKARA SURESİ / 65)
2. (BAKARA SURESİ / 87)
3.(BAKARA SURESİ / 92)
4. (BAKARA SURESİ / 96)
5. (BAKARA SURESİ / 99)
6. (BAKARA SURESİ / 102)
7. (BAKARA SURESİ / 130)
8. (BAKARA SURESİ / 145)
9.(BAKARA SURESİ / 155)
10. (AL-İ İMRAN SURESİ / 13)
11. (AL-İ İMRAN SURESİ / 81)
12. (AL-İ İMRAN SURESİ / 123)
13. (AL-İ İMRAN SURESİ / 143)
14. (AL-İ İMRAN SURESİ / 152)
15. (AL-İ İMRAN SURESİ / 155)
16. (AL-İ İMRAN SURESİ / 157)
17. (AL-İ İMRAN SURESİ / 158)
18. (AL-İ İMRAN SURESİ / 164)
19. (AL-İ İMRAN SURESİ / 181)
20. (AL-İ İMRAN SURESİ / 186)
21. (NİSA SURESİ / 65)
22. (NİSA SURESİ / 131)
23. (NİSA SURESİ / 159)
24. (MAİDE SURESİ / 12)
25. (MAİDE SURESİ / 17)
26. (MAİDE SURESİ / 32)
27. (MAİDE SURESİ / 64)
28. (MAİDE SURESİ / 68)
29. (MAİDE SURESİ / 70)
30. (MAİDE SURESİ / 72)
31. (MAİDE SURESİ / 73)
32. (MAİDE SURESİ / 82)
33. (MAİDE SURESİ / 94)
34. (EN'AM SURESİ / 10)
35/36 (İki kez yemin ediyor). (EN'AM SURESİ / 34)
37. (EN'AM SURESİ / 42)
38. (EN'AM SURESİ / 89)
39/40.(İki kez yemin etmiş) (EN'AM SURESİ / 94)
41. (A'RAF SURESİ / 6)
42. (A'RAF SURESİ / 7)
43. (A'RAF SURESİ / 10)
44. (A'RAF SURESİ / 11)
45. (A'RAF SURESİ / 18)
46. (A'RAF SURESİ / 52)
47. (A'RAF SURESİ / 59)
48. (A'RAF SURESİ / 130)
49. (A'RAF SURESİ / 179)
50. (TEVBE SURESİ / 25)
51. (TEVBE SURESİ / 48)
52. (TEVBE SURESİ / 65)
53. (TEVBE SURESİ / 74)
54. (TEVBE SURESİ / 117)
55. (TEVBE SURESİ / 128)
56. (YUNUS SURESİ / 13)
57. (YUNUS SURESİ / 93)
58. (YUNUS SURESİ / 94)
59. (HUD SURESİ / 7)
60. (HUD SURESİ / 8)
61. (HUD SURESİ / 9)
62. (HUD SURESİ / 10)
63. (HUD SURESİ / 25)
64. (HUD SURESİ / 69)
65. (HUD SURESİ / 79)
66. (HUD SURESİ / 96)
67. (HUD SURESİ / 110)
68. (HUD SURESİ / 119)
69. (YUSUF SURESİ / 7)
70. (YUSUF SURESİ / 15)
71. (YUSUF SURESİ / 24)
72. (YUSUF SURESİ / 111)
73. (RA'D SURESİ / 32)
74. (RA'D SURESİ / 37)
75. (RA'D SURESİ / 38)
76. (İBRAHİM SURESİ / 5)
77/78 (İki kere yemin etmiş) (İBRAHİM SURESİ / 7)
79. (HİCR SURESİ / 10)
80. (HİCR SURESİ / 16)
81/82. (İki kere yemin etmiş)(HİCR SURESİ / 24)
83. (HİCR SURESİ / 26)
84. (HİCR SURESİ / 79)
85. (HİCR SURESİ / 86)
86. (HİCR SURESİ / 91)
87. (HİCR SURESİ / 96)
88. (NAHL SURESİ / 36)
89. (NAHL SURESİ / 56)
90. (NAHL SURESİ / 63)
91. (NAHL SURESİ / 103)
92. (NAHL SURESİ / 113)
93. (NAHL SURESİ / 126)
94. (İSRA SURESİ / 41)
95. (İSRA SURESİ / 55)
96. (İSRA SURESİ / 70)
97. (İSRA SURESİ / 74)
98. (İSRA SURESİ / 86)
99. (İSRA SURESİ / 89)
100. (İSRA SURESİ / 101)
101. (KEHF SURESİ / 48)
102. (KEHF SURESİ / 54)
103. (MERYEM SURESİ / 68)
104. (MERYEM SURESİ / 89)
105. (MERYEM SURESİ / 94)
106. (TAHA SURESİ / 37)
107. (TAHA SURESİ / 56)
108." (TAHA SURESİ / 77)
109. (TAHA SURESİ / 80)
110. (TAHA SURESİ / 90)
111. (TAHA SURESİ / 115)
112. (ENBİYA SURESİ / 10)
113. (ENBİYA SURESİ / 41)
114. (ENBİYA SURESİ / 46)
115. (ENBİYA SURESİ / 48)
116. (ENBİYA SURESİ / 51)
117. (ENBİYA SURESİ / 105)
118. (MÜ'MİNUN SURESİ / 12)
119. (MÜ'MİNUN SURESİ / 17)
120. (MÜ'MİNUN SURESİ / 23)
121. (MÜ'MİNUN SURESİ / 49)
122. (MÜ'MİNUN SURESİ / 76)
123. (NUR SURESİ / 34)
124. (NUR SURESİ / 46)
125. (FURKAN SURESİ / 21)
126. (FURKAN SURESİ / 35)
127. (FURKAN SURESİ / 40)
128. (FURKAN SURESİ / 50)
129. (NEML SURESİ / 15)
130. (NEML SURESİ / 45)
131. (KASAS SURESİ / 43)
132. (KASAS SURESİ / 51)
133. (ANKEBUT SURESİ / 3)
134. (ANKEBUT SURESİ / 10)
135. (ANKEBUT SURESİ / 14)
136. (ANKEBUT SURESİ / 35)
137. (ANKEBUT SURESİ / 39)
138. (ANKEBUT SURESİ / 61)
139. (ANKEBUT SURESİ / 63)
140. (RUM SURESİ / 47)
141. (RUM SURESİ / 51)
142. (RUM SURESİ / 58)
143. (LOKMAN SURESİ / 12)
144. (LOKMAN SURESİ / 25)
145. (SECDE SURESİ / 13)
146. (SECDE SURESİ / 21)
147. (SECDE SURESİ / 23)
148. (AHZAB SURESİ / 15)
149. (AHZAB SURESİ / 21)
150. (AHZAB SURESİ / 60)
151. (SEBE' SURESİ / 10)
152. (SEBE' SURESİ / 15)
153. (SEBE' SURESİ / 20)
154. (FATIR SURESİ / 41)
155. (YASİN SURESİ / 2)
156. (YASİN SURESİ / 7)
157. (YASİN SURESİ / 62)
158. (SAFFAT SURESİ / 1)
159. (SAFFAT SURESİ / 72)
160. (SAFFAT SURESİ / 75)
161. (SAFFAT SURESİ / 114)
162. (SAFFAT SURESİ / 158)
163. (SAFFAT SURESİ / 171)
164. (SAD SURESİ / 1)
165. (SAD SURESİ / 34)
166. (SAD SURESİ / 85)
167. (ZÜMER SURESİ / 27)
168. (ZÜMER SURESİ / 38)
169. (ZÜMER SURESİ / 65)
170. (MÜ'MİN SURESİ / 23)
171. (MÜ'MİN SURESİ / 34)
172. (MÜ'MİN SURESİ / 53)
173. (MÜ'MİN SURESİ / 78)
174. (FUSSİLET SURESİ / 45)
175/176.(İki kere yemin ediyor.)
(FUSSİLET SURESİ / 50)
177. (ZUHRUF SURESİ / 2)
178. (ZUHRUF SURESİ / 9)
179. (ZUHRUF SURESİ / 46)
180. (ZUHRUF SURESİ / 78)
181. (ZUHRUF SURESİ / 87)
182. (DUHAN SURESİ / 2)
183. (DUHAN SURESİ / 17)
184. (DUHAN SURESİ / 30)
185. (DUHAN SURESİ / 32)
186. (CASİYE SURESİ / 16)
187. (AHKAF SURESİ / 26)
188. (AHKAF SURESİ / 27)
189. (MUHAMMED SURESİ / 30)
190. (MUHAMMED SURESİ / 31)
191. (FETİH SURESİ / 18)
192. (FETİH SURESİ / 27)
193. (KAF SURESİ / 1)
194. (KAF SURESİ / 16)
195. (KAF SURESİ / 22)
196. (KAF SURESİ / 38)
197. (ZARİYAT SURESİ / 4)
198. (ZARİYAT SURESİ / 7)
199. (ZARİYAT SURESİ / 23)
200. (TUR SURESİ / 1)
201. (NECM SURESİ / 1)
202. (NECM SURESİ / 13)
203. (NECM SURESİ / 18)
204. (NECM SURESİ / 23)
205. (KAMER SURESİ / 4)
206. (KAMER SURESİ / 15)
207.(KAMER SURESİ / 17)
208. (KAMER SURESİ / 22)
209. (KAMER SURESİ / 32)
210. (KAMER SURESİ / 36)
211. (KAMER SURESİ / 37)
212. (KAMER SURESİ / 38)
213. (KAMER SURESİ / 40)
214. (KAMER SURESİ / 41)
215. (KAMER SURESİ / 51)
216. (VAKIA SURESİ / 62)
217. (HADİD SURESİ / 25)
218. (HADİD SURESİ / 26)
219. (MÜCADELE SURESİ / 21)
220. (HAŞR SURESİ / 12)
221. (HAŞR SURESİ / 21)
222. (MÜMTEHİNE SURESİ / 6)
223. (MÜLK SURESİ / 5)
224. (MÜLK SURESİ / 18)
225. (KALEM SURESİ / 1)
226. (MÜDDESSİR SURESİ / 32)
227. (MÜRSELAT SURESİ / 1)
228. (NAZİ'AT SURESİ / 1)
229. (TEKVİR SURESİ / 17)
230. (TEKVİR SURESİ / 23)
231.(BÜRUC SURESİ / 1)
232. (TARIK SURESİ / 1)
233. (TARIK SURESİ / 11)
234. (FECR SURESİ / 1)
235. (BELED SURESİ / 4)
236. (ŞEMS SURESİ / 1)
237. (ŞEMS SURESİ / 8)
238. (LEYL SURESİ / 1)
239. (DUHA SURESİ / 1)
240. (TİN SURESİ / 1)
241. (ADİYAT SURESİ / 1)
242. (TEKASÜR SURESİ / 6)
243. (ASR SURESİ / 1)
244. (HÜMEZE SURESİ / 4)
Bunlar Allah'ın bizzat kendisinin ettiği yeminler Davut'un Musa'nın İbrahim'in yeminleri ve Muhammed'e "de ki" diyerek Muhammed'e yemin etmesini söylediği ayetler ayrı. Onlarla beraber 250'den fazla.
Buyrun şimdi de yeminlerin zırvalığına:
"Eğer biz dilemiş olsaydık, her bir nefse kendi hidayetini verirdik. Fakat benden çıkan şu söz gerçekleşecektir: "Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan (İnkâr edenlerle) tamamıyla dolduracağım." (SECDE SURESİ / 13)"
Allah bir gün ağzından bir laf kaçırmış kazara bir yemin etmiş işte Allah o yemini etti diye milyarlarca insan ve cin sonsuza dek cayır cayır yanacak.
Sevgili Müslüman arkadaşlar işte biz şıhlar hocalar gibi saçmalamıyoruz. Size Kuran'ı gösteriyoruz. Ayetlerle, belgelerle! Artık uyanın dinle sömürülüyorsunuz, dinle kullanılıyorsunuz. Sadece bu ayet bile saçmalık değil mi? Daha ne kadar kandırılacaksınız?
Kuran'da Allah altı kez kendi yazdığı Kuran'a and içiyor. Ayrıca Kuran Ebubekir zamanında kitap olmamış mıydı? Kitap dememeliydi. Aaah Muhammed ah! Bu kadar açık verilmez ki. Çevrendekilerin de çoğu inanmıyordu yağmacıydı hepsi ganimetçiydi. Bir kısmı da Muhammed'le samimiyeti ilerletip asıl volinin büyüğünü kapma hevesindeydi. Bir sonraki nesil Muhammed öldükten sonra büyüyen nesil asıl Müslüman oldu. Eskiden beri öğrenegeldikleri bu saçmalığı korkuyla sorgulayamadılar.
Andolsun hikmetli Kur'an'a, (YASİN SURESİ / 2)
Sad, Zikir dolu Kur'an'a andolsun; (SAD SURESİ / 1)
Apaçık Kitaba andolsun; (DUHAN SURESİ / 2)
Kaf. 'Şerefli üstün' Kur'an'a andolsun. (KAF SURESİ / 1)
Apaçık Kitab'a andolsun; (ZUHRUF SURESİ / 2)
Satır (satır) dizili kitaba, (2)
Bakın Tur suresinin ilk ayetlerine bakın da görün kardeşlerim:
Tur'a andolsun. (1)
(Şimdi bu ne demek? Nedi r bu Allah'tan daha büyük Allah'ın adını anarak yemin ettiği tur?)
Yayılmış ince deri üzerine; (3)
(Haah bravo her şeyin üzerine yemin eden Allah bir de deve derisi üzerine yemin etti. Pes!)
Ma'mur eve, (4)
Yükseltilmiş tavana, (5)
(Yahu bu ne? Ben Allah değilim ben bile eve evin tavanına yemin etmem. Yuh!)
Kabarıp, tutuşan denize, (6)
(Eve yemin eden denize de yemin eder.)
İşte, göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, şüphesiz, o (size va'dedilen) sizin (aranızda) konuştuklarınız kadar, elbette kesin bir gerçektir. (ZARİYAT SURESİ / 23)
İnanılır gibi değil!!!! Allah kendi kendinin üzerine yemin ediyor!!!!
Saflar halinde dizilenlere andolsun, (SAFFAT SURESİ / 1)
Sonra iş(ler)i taksim edenlere andolsun. (ZARİYAT SURESİ / 4)
Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun. (KALEM SURESİ / 1)
Birbiri ardınca gönderilenlere andolsun; (MÜRSELAT SURESİ / 1)
Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). (ŞEMS SURESİ / 8)
Soluk soluğa koşan (at)lara andolsun, (ADİYAT SURESİ / 1)
Asra andolsun; (ASR SURESİ / 1)
Hayatınızda daha zırva yemin gördünüz mü dostlar? Saflar halinde dizilenlere(?) O zaman şunu da der Allah müsamere günü saf saf dizilen ilkokul çocuklarına andolsun. Kaleme yemin etmek ne? Bunlar ne yav? Yorum yapamayacağım sinirim bozuluyor.
İncire ve zeytine andolsun, (TİN SURESİ / 1)
Vah vaah hurmayı esgeçmiş lahanaya andolsun ki Kuran tanrı kelamı olamaz. Soğana andolsun kandırılıyorsunuz.
Ta en derinden acıyla sökerek çıkaranlara andolsun. (NAZİ'AT SURESİ / 1)
Bu ne şimdi éadamın ciğerini sökenlere andolsun" der gibi. Bu ne ya bu ne zırvalık! Yok "Karındeşen Cak'a and olsun" hala mı Kuran Allah kelamı diyeceksiniz? İnandığınız Allah akıl fikir versin ne diyeyim.
Battığı zaman yıldıza andolsun; (NECM SURESİ / 1)
Hayır; aya andolsun, (MÜDDESSİR SURESİ / 32)
Kararmaya ilk başladığı zaman, geceye andolsun, (TEKVİR SURESİ / 17)
Burçları olan göğe andolsun, (BÜRUC SURESİ / 1)
Göğe ve Tarık'a andolsun, (TARIK SURESİ / 1)
Dönüşlü olan göğe andolsun. (TARIK SURESİ / 11)
Fecre andolsun, (FECR SURESİ / 1)
Güneşe ve onun parıltısına andolsun, (ŞEMS SURESİ / 1)
Sarıp-örttüğü zaman geceye andolsun, (LEYL SURESİ / 1)
Kuşluk vaktine andolsun, (DUHA SURESİ / 1)
İşte bunlar da mecusi yeminleri göğe, Ay'a, Güneş'e hatta Güneş'in ışığına, yıldıza...
Ooof of kafayı sıyırcaktım çok şükür kol saatine. Yara bandına and olsun ki bitti.
Bir de yeminin bir özelliği daha var. Kendinden büyük bir şeye yemin edersin. Allah yemin ediyorsa demek ki Allah'tan daha büyük bir şey var. Ya da Kuran sürekli yemin eden bir yalancının sözleri. Kuran'daki yeminler iki yüzü geçiyor. Yüzlerce kez yemin eden Allah mı yoksa sürekli yalan söyleyen bir insan mı, takdir sizin.
1. (BAKARA SURESİ / 65)
2. (BAKARA SURESİ / 87)
3.(BAKARA SURESİ / 92)
4. (BAKARA SURESİ / 96)
5. (BAKARA SURESİ / 99)
6. (BAKARA SURESİ / 102)
7. (BAKARA SURESİ / 130)
8. (BAKARA SURESİ / 145)
9.(BAKARA SURESİ / 155)
10. (AL-İ İMRAN SURESİ / 13)
11. (AL-İ İMRAN SURESİ / 81)
12. (AL-İ İMRAN SURESİ / 123)
13. (AL-İ İMRAN SURESİ / 143)
14. (AL-İ İMRAN SURESİ / 152)
15. (AL-İ İMRAN SURESİ / 155)
16. (AL-İ İMRAN SURESİ / 157)
17. (AL-İ İMRAN SURESİ / 158)
18. (AL-İ İMRAN SURESİ / 164)
19. (AL-İ İMRAN SURESİ / 181)
20. (AL-İ İMRAN SURESİ / 186)
21. (NİSA SURESİ / 65)
22. (NİSA SURESİ / 131)
23. (NİSA SURESİ / 159)
24. (MAİDE SURESİ / 12)
25. (MAİDE SURESİ / 17)
26. (MAİDE SURESİ / 32)
27. (MAİDE SURESİ / 64)
28. (MAİDE SURESİ / 68)
29. (MAİDE SURESİ / 70)
30. (MAİDE SURESİ / 72)
31. (MAİDE SURESİ / 73)
32. (MAİDE SURESİ / 82)
33. (MAİDE SURESİ / 94)
34. (EN'AM SURESİ / 10)
35/36 (İki kez yemin ediyor). (EN'AM SURESİ / 34)
37. (EN'AM SURESİ / 42)
38. (EN'AM SURESİ / 89)
39/40.(İki kez yemin etmiş) (EN'AM SURESİ / 94)
41. (A'RAF SURESİ / 6)
42. (A'RAF SURESİ / 7)
43. (A'RAF SURESİ / 10)
44. (A'RAF SURESİ / 11)
45. (A'RAF SURESİ / 18)
46. (A'RAF SURESİ / 52)
47. (A'RAF SURESİ / 59)
48. (A'RAF SURESİ / 130)
49. (A'RAF SURESİ / 179)
50. (TEVBE SURESİ / 25)
51. (TEVBE SURESİ / 48)
52. (TEVBE SURESİ / 65)
53. (TEVBE SURESİ / 74)
54. (TEVBE SURESİ / 117)
55. (TEVBE SURESİ / 128)
56. (YUNUS SURESİ / 13)
57. (YUNUS SURESİ / 93)
58. (YUNUS SURESİ / 94)
59. (HUD SURESİ / 7)
60. (HUD SURESİ / 8)
61. (HUD SURESİ / 9)
62. (HUD SURESİ / 10)
63. (HUD SURESİ / 25)
64. (HUD SURESİ / 69)
65. (HUD SURESİ / 79)
66. (HUD SURESİ / 96)
67. (HUD SURESİ / 110)
68. (HUD SURESİ / 119)
69. (YUSUF SURESİ / 7)
70. (YUSUF SURESİ / 15)
71. (YUSUF SURESİ / 24)
72. (YUSUF SURESİ / 111)
73. (RA'D SURESİ / 32)
74. (RA'D SURESİ / 37)
75. (RA'D SURESİ / 38)
76. (İBRAHİM SURESİ / 5)
77/78 (İki kere yemin etmiş) (İBRAHİM SURESİ / 7)
79. (HİCR SURESİ / 10)
80. (HİCR SURESİ / 16)
81/82. (İki kere yemin etmiş)(HİCR SURESİ / 24)
83. (HİCR SURESİ / 26)
84. (HİCR SURESİ / 79)
85. (HİCR SURESİ / 86)
86. (HİCR SURESİ / 91)
87. (HİCR SURESİ / 96)
88. (NAHL SURESİ / 36)
89. (NAHL SURESİ / 56)
90. (NAHL SURESİ / 63)
91. (NAHL SURESİ / 103)
92. (NAHL SURESİ / 113)
93. (NAHL SURESİ / 126)
94. (İSRA SURESİ / 41)
95. (İSRA SURESİ / 55)
96. (İSRA SURESİ / 70)
97. (İSRA SURESİ / 74)
98. (İSRA SURESİ / 86)
99. (İSRA SURESİ / 89)
100. (İSRA SURESİ / 101)
101. (KEHF SURESİ / 48)
102. (KEHF SURESİ / 54)
103. (MERYEM SURESİ / 68)
104. (MERYEM SURESİ / 89)
105. (MERYEM SURESİ / 94)
106. (TAHA SURESİ / 37)
107. (TAHA SURESİ / 56)
108." (TAHA SURESİ / 77)
109. (TAHA SURESİ / 80)
110. (TAHA SURESİ / 90)
111. (TAHA SURESİ / 115)
112. (ENBİYA SURESİ / 10)
113. (ENBİYA SURESİ / 41)
114. (ENBİYA SURESİ / 46)
115. (ENBİYA SURESİ / 48)
116. (ENBİYA SURESİ / 51)
117. (ENBİYA SURESİ / 105)
118. (MÜ'MİNUN SURESİ / 12)
119. (MÜ'MİNUN SURESİ / 17)
120. (MÜ'MİNUN SURESİ / 23)
121. (MÜ'MİNUN SURESİ / 49)
122. (MÜ'MİNUN SURESİ / 76)
123. (NUR SURESİ / 34)
124. (NUR SURESİ / 46)
125. (FURKAN SURESİ / 21)
126. (FURKAN SURESİ / 35)
127. (FURKAN SURESİ / 40)
128. (FURKAN SURESİ / 50)
129. (NEML SURESİ / 15)
130. (NEML SURESİ / 45)
131. (KASAS SURESİ / 43)
132. (KASAS SURESİ / 51)
133. (ANKEBUT SURESİ / 3)
134. (ANKEBUT SURESİ / 10)
135. (ANKEBUT SURESİ / 14)
136. (ANKEBUT SURESİ / 35)
137. (ANKEBUT SURESİ / 39)
138. (ANKEBUT SURESİ / 61)
139. (ANKEBUT SURESİ / 63)
140. (RUM SURESİ / 47)
141. (RUM SURESİ / 51)
142. (RUM SURESİ / 58)
143. (LOKMAN SURESİ / 12)
144. (LOKMAN SURESİ / 25)
145. (SECDE SURESİ / 13)
146. (SECDE SURESİ / 21)
147. (SECDE SURESİ / 23)
148. (AHZAB SURESİ / 15)
149. (AHZAB SURESİ / 21)
150. (AHZAB SURESİ / 60)
151. (SEBE' SURESİ / 10)
152. (SEBE' SURESİ / 15)
153. (SEBE' SURESİ / 20)
154. (FATIR SURESİ / 41)
155. (YASİN SURESİ / 2)
156. (YASİN SURESİ / 7)
157. (YASİN SURESİ / 62)
158. (SAFFAT SURESİ / 1)
159. (SAFFAT SURESİ / 72)
160. (SAFFAT SURESİ / 75)
161. (SAFFAT SURESİ / 114)
162. (SAFFAT SURESİ / 158)
163. (SAFFAT SURESİ / 171)
164. (SAD SURESİ / 1)
165. (SAD SURESİ / 34)
166. (SAD SURESİ / 85)
167. (ZÜMER SURESİ / 27)
168. (ZÜMER SURESİ / 38)
169. (ZÜMER SURESİ / 65)
170. (MÜ'MİN SURESİ / 23)
171. (MÜ'MİN SURESİ / 34)
172. (MÜ'MİN SURESİ / 53)
173. (MÜ'MİN SURESİ / 78)
174. (FUSSİLET SURESİ / 45)
175/176.(İki kere yemin ediyor.)
(FUSSİLET SURESİ / 50)
177. (ZUHRUF SURESİ / 2)
178. (ZUHRUF SURESİ / 9)
179. (ZUHRUF SURESİ / 46)
180. (ZUHRUF SURESİ / 78)
181. (ZUHRUF SURESİ / 87)
182. (DUHAN SURESİ / 2)
183. (DUHAN SURESİ / 17)
184. (DUHAN SURESİ / 30)
185. (DUHAN SURESİ / 32)
186. (CASİYE SURESİ / 16)
187. (AHKAF SURESİ / 26)
188. (AHKAF SURESİ / 27)
189. (MUHAMMED SURESİ / 30)
190. (MUHAMMED SURESİ / 31)
191. (FETİH SURESİ / 18)
192. (FETİH SURESİ / 27)
193. (KAF SURESİ / 1)
194. (KAF SURESİ / 16)
195. (KAF SURESİ / 22)
196. (KAF SURESİ / 38)
197. (ZARİYAT SURESİ / 4)
198. (ZARİYAT SURESİ / 7)
199. (ZARİYAT SURESİ / 23)
200. (TUR SURESİ / 1)
201. (NECM SURESİ / 1)
202. (NECM SURESİ / 13)
203. (NECM SURESİ / 18)
204. (NECM SURESİ / 23)
205. (KAMER SURESİ / 4)
206. (KAMER SURESİ / 15)
207.(KAMER SURESİ / 17)
208. (KAMER SURESİ / 22)
209. (KAMER SURESİ / 32)
210. (KAMER SURESİ / 36)
211. (KAMER SURESİ / 37)
212. (KAMER SURESİ / 38)
213. (KAMER SURESİ / 40)
214. (KAMER SURESİ / 41)
215. (KAMER SURESİ / 51)
216. (VAKIA SURESİ / 62)
217. (HADİD SURESİ / 25)
218. (HADİD SURESİ / 26)
219. (MÜCADELE SURESİ / 21)
220. (HAŞR SURESİ / 12)
221. (HAŞR SURESİ / 21)
222. (MÜMTEHİNE SURESİ / 6)
223. (MÜLK SURESİ / 5)
224. (MÜLK SURESİ / 18)
225. (KALEM SURESİ / 1)
226. (MÜDDESSİR SURESİ / 32)
227. (MÜRSELAT SURESİ / 1)
228. (NAZİ'AT SURESİ / 1)
229. (TEKVİR SURESİ / 17)
230. (TEKVİR SURESİ / 23)
231.(BÜRUC SURESİ / 1)
232. (TARIK SURESİ / 1)
233. (TARIK SURESİ / 11)
234. (FECR SURESİ / 1)
235. (BELED SURESİ / 4)
236. (ŞEMS SURESİ / 1)
237. (ŞEMS SURESİ / 8)
238. (LEYL SURESİ / 1)
239. (DUHA SURESİ / 1)
240. (TİN SURESİ / 1)
241. (ADİYAT SURESİ / 1)
242. (TEKASÜR SURESİ / 6)
243. (ASR SURESİ / 1)
244. (HÜMEZE SURESİ / 4)
Bunlar Allah'ın bizzat kendisinin ettiği yeminler Davut'un Musa'nın İbrahim'in yeminleri ve Muhammed'e "de ki" diyerek Muhammed'e yemin etmesini söylediği ayetler ayrı. Onlarla beraber 250'den fazla.
Buyrun şimdi de yeminlerin zırvalığına:
"Eğer biz dilemiş olsaydık, her bir nefse kendi hidayetini verirdik. Fakat benden çıkan şu söz gerçekleşecektir: "Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan (İnkâr edenlerle) tamamıyla dolduracağım." (SECDE SURESİ / 13)"
Allah bir gün ağzından bir laf kaçırmış kazara bir yemin etmiş işte Allah o yemini etti diye milyarlarca insan ve cin sonsuza dek cayır cayır yanacak.
Sevgili Müslüman arkadaşlar işte biz şıhlar hocalar gibi saçmalamıyoruz. Size Kuran'ı gösteriyoruz. Ayetlerle, belgelerle! Artık uyanın dinle sömürülüyorsunuz, dinle kullanılıyorsunuz. Sadece bu ayet bile saçmalık değil mi? Daha ne kadar kandırılacaksınız?
Kuran'da Allah altı kez kendi yazdığı Kuran'a and içiyor. Ayrıca Kuran Ebubekir zamanında kitap olmamış mıydı? Kitap dememeliydi. Aaah Muhammed ah! Bu kadar açık verilmez ki. Çevrendekilerin de çoğu inanmıyordu yağmacıydı hepsi ganimetçiydi. Bir kısmı da Muhammed'le samimiyeti ilerletip asıl volinin büyüğünü kapma hevesindeydi. Bir sonraki nesil Muhammed öldükten sonra büyüyen nesil asıl Müslüman oldu. Eskiden beri öğrenegeldikleri bu saçmalığı korkuyla sorgulayamadılar.
Andolsun hikmetli Kur'an'a, (YASİN SURESİ / 2)
Sad, Zikir dolu Kur'an'a andolsun; (SAD SURESİ / 1)
Apaçık Kitaba andolsun; (DUHAN SURESİ / 2)
Kaf. 'Şerefli üstün' Kur'an'a andolsun. (KAF SURESİ / 1)
Apaçık Kitab'a andolsun; (ZUHRUF SURESİ / 2)
Satır (satır) dizili kitaba, (2)
Bakın Tur suresinin ilk ayetlerine bakın da görün kardeşlerim:
Tur'a andolsun. (1)
(Şimdi bu ne demek? Nedi r bu Allah'tan daha büyük Allah'ın adını anarak yemin ettiği tur?)
Yayılmış ince deri üzerine; (3)
(Haah bravo her şeyin üzerine yemin eden Allah bir de deve derisi üzerine yemin etti. Pes!)
Ma'mur eve, (4)
Yükseltilmiş tavana, (5)
(Yahu bu ne? Ben Allah değilim ben bile eve evin tavanına yemin etmem. Yuh!)
Kabarıp, tutuşan denize, (6)
(Eve yemin eden denize de yemin eder.)
İşte, göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, şüphesiz, o (size va'dedilen) sizin (aranızda) konuştuklarınız kadar, elbette kesin bir gerçektir. (ZARİYAT SURESİ / 23)
İnanılır gibi değil!!!! Allah kendi kendinin üzerine yemin ediyor!!!!
Saflar halinde dizilenlere andolsun, (SAFFAT SURESİ / 1)
Sonra iş(ler)i taksim edenlere andolsun. (ZARİYAT SURESİ / 4)
Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun. (KALEM SURESİ / 1)
Birbiri ardınca gönderilenlere andolsun; (MÜRSELAT SURESİ / 1)
Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). (ŞEMS SURESİ / 8)
Soluk soluğa koşan (at)lara andolsun, (ADİYAT SURESİ / 1)
Asra andolsun; (ASR SURESİ / 1)
Hayatınızda daha zırva yemin gördünüz mü dostlar? Saflar halinde dizilenlere(?) O zaman şunu da der Allah müsamere günü saf saf dizilen ilkokul çocuklarına andolsun. Kaleme yemin etmek ne? Bunlar ne yav? Yorum yapamayacağım sinirim bozuluyor.
İncire ve zeytine andolsun, (TİN SURESİ / 1)
Vah vaah hurmayı esgeçmiş lahanaya andolsun ki Kuran tanrı kelamı olamaz. Soğana andolsun kandırılıyorsunuz.
Ta en derinden acıyla sökerek çıkaranlara andolsun. (NAZİ'AT SURESİ / 1)
Bu ne şimdi éadamın ciğerini sökenlere andolsun" der gibi. Bu ne ya bu ne zırvalık! Yok "Karındeşen Cak'a and olsun" hala mı Kuran Allah kelamı diyeceksiniz? İnandığınız Allah akıl fikir versin ne diyeyim.
Battığı zaman yıldıza andolsun; (NECM SURESİ / 1)
Hayır; aya andolsun, (MÜDDESSİR SURESİ / 32)
Kararmaya ilk başladığı zaman, geceye andolsun, (TEKVİR SURESİ / 17)
Burçları olan göğe andolsun, (BÜRUC SURESİ / 1)
Göğe ve Tarık'a andolsun, (TARIK SURESİ / 1)
Dönüşlü olan göğe andolsun. (TARIK SURESİ / 11)
Fecre andolsun, (FECR SURESİ / 1)
Güneşe ve onun parıltısına andolsun, (ŞEMS SURESİ / 1)
Sarıp-örttüğü zaman geceye andolsun, (LEYL SURESİ / 1)
Kuşluk vaktine andolsun, (DUHA SURESİ / 1)
İşte bunlar da mecusi yeminleri göğe, Ay'a, Güneş'e hatta Güneş'in ışığına, yıldıza...
Ooof of kafayı sıyırcaktım çok şükür kol saatine. Yara bandına and olsun ki bitti.
16 Şubat 2009 Pazartesi
İSLAM'I ORTAYA ÇIKARAN KOŞULLAR
İslam’ın nasıl büyüyüp geliştiğini, savaşlar ve yağmalar sonundaki ganimetlerin İslam’ı nasıl güçlendirdiğini hatta ekonomik durumu feodalizme çevirerek üretici güçleri geliştirip Müslümanları dönemin en ileri, en zengin ve en güçlü devleti haline getirdiğini biliyoruz.
Peki İslam ve Muhammed nasıl ortaya çıktı? Muhammed diye bir adam mağarada hayal gördü ve şimdi 1 milyardan fazla insan ona inanıyor… Bu mudur? Elbette hayır. İslam’ı ve Muhammed’i ortaya çıkaran bazı koşullar var olaylar var. O zamanki Arap toplumundaki bu değişiklikler bazı peygamberler ortaya çıkardı. Bazı şairler çıkıp peygamberlik iddiasında bulundular. İçlerinden Muhammed değil de bir başkası da galip gelebilirdi ama durum çok da farklı olmazdı o halde sorun Muhammed değil. Sorun Arap yarımadasında o çağda yeni bir dinin doğup güçlenip gelişmesine yol açan koşullar. Bu insanlar nasıl ve neden din etrafında bir araya gelmiş?
Eski zamanlarda siyasi otorite ve dini otorite atbaşı beraber giderdi. Bu yalnız Araplarda böyle değildi herkeste her millette böyleydi. Eski Türklerden örnek verelim. Hükümdar ailesinin kanı kutsal sayılırdı ve kanı dökülmezdi. Kanlarında Tang Tengri’nin verdiği bir “kut” olduğuna inanılırdı. Kanı yere akmasın diye öldürülme şekilleri genelde boğularak olmuştur. Hatta daha çok değil yüzyıl önce Osmanlı padişahı mektuplarının sonuna Halife-i Müslimin – (tüm) Müslümanların halifesi- diye imza atardı. Tabii bazı durumlarda ulviyeti ilahiliği kutsallığı iplemez insanlar. Osmanlı Padişahı Genç Osman’ın bir ara Yeniçeri ocağını ortadan kaldırma düşüncesi olmuş ve zindanda Yeniçeriler tarafından hem ırzına geçilmiş hem de testisleri sıkılarak işkenceyle öldürülmüştü. Bunlar bizim tarihten. O çağlarda insanlar gaddardı. Anlatmamın nedeni bunun iyice kavranılıp buradaki olaylara ırkçı bir şekilde yaklaşılmaması. Başka bir ırk ne ise biz de oyuz. Bugün diğer Müslüman devletlerden farklı oluşumuzu farklı jeopolitik konumumuza 1. Dünya savaşı’nın kriz ortamına ve Atatürk gibi bir dehayı ortaya çıkaran koşullara borçluyuz. Eğer Osmanlı ağır bir bunalıma girmeseydi 1. Dünya Savaşı’nda yenilmeyip de kazansaydı Atatürk devrimlerine giden yol açılmayacak ve bugün bambaşka bir ülkede yaşayacaktık. Bu vesileyle bir kez daha Atatürk’ü saygıyla anıyorum. Nazilerin de Yahudileri yakması ve altı milyon Yahudi’yi öldürerek tarihin en büyük katliamını gerçekleştirmesi daha çok değil geçen yüzyıl yaşandı. İşte Avrupa’nın göbeğindeki Almanya tarihinden bir kanlı sayfa. Düşününki 20. yüzyılda bu vahşet yaşanıyorsa geçmiş asırlarda neler yaşanmaz.
Yani her milletin tarihinde vahşet, kan ve gözyaşı vardır. Bunlar kimi zaman azdır kimi zaman artar. Ama kesin olan şu ki bu vahşet eskiden çok daha fazlaydı. Peki madem bunu doğal ve normal gördüm şu halde İslam’ı ve ortaya çıkışındaki koşulları asırlar önce insanların çok bilinçsiz olduğu zamanda dökülen kanları yapılan savaşları neden eleştireceğim? Neden İslam’a bakarken asırlar önce bu normaldi, demeyip de eleştiriler yönelteceğim? Bu bir çifte standart olmaz mı? Hayır, olmaz. Çünkü İslam’ın Allah katından indiği iddia ediliyor. Eğer bu din her şeye kadir her şeyin üstünde zamandan ve mekandan münezzeh tek gerçek tanrı tarafından indirildi ise bu dinin insanlara yaptırdıklarının sadece asırlar önce değil günümüzde de normal karşılanması gerekirdi. İşte bu yüzden yüz yıl önceki bir olaya o çağlarda olabilir derken asırlar önce olan bir olaya bugünün gözleriyle bakıyorum. Ama asırlar önce yaşamış insanları suçlayıp yargılayarak değil eleştirileri İslam dinine ve bugün İslam’ın geçerli olduğunu savunanlara yönelterek bu işi yapmak istiyorum
Arabistan’da İslam’ın doğduğu kuzey taraflarında toprak verimsizdi. Su azdı bu doğal olarak insanların birbirinden ayrı yaşayamamasını kabile türü bir örgütlenmeyi getirmişti. Suyun az olduğu yerlerde insanlar su kaynaklarına kuyulara yakın yerlerde ikame ederler. Araplar daha tam olarak köleci ekonomik düzene bile geçmiş değildi.
Toprakların verimsiz tarımsal üretimin çok düşük olması kabile üyelerinin çevresel etkiler nedeniyle bir arada yaşaması kabileler tarzında bir örgütlenmeyi meydana getirmişti. Elbette bu tarz bir ekonomik yapı adetleri gelenek ve görenekleri etkiliyordu. Mülkiyet nasıl klanın ortak malıysa suç ve cezada ortaktı. Şöyle ki bir kabileden biri bir başka kabileden birini öldürürse iki kabile aeasında savaş çıkabiliyordu ya da kan bedeli ödeniyordu ama bu diyeti ödeyen katilin bizzat kendisi değil kabilenin tümü oluyor mesela kabilenin ortak malı olan keçilerden elli tane verilmesi. Bu şekilde suçun telafisine (diyet ödeme) ya da intikam girişimine (savaş, kan davası) suçu işleyen birey değil klanın tamamı muhattap oluyordu. Kabileler arası kavgalar kaçınılmaz olarak çok fazlaydı su meselesi vb. en ufak şeyde bir kişinin şiddete baş vurması sonucu bir cinayet gerçekleşirse iki kabile hemen vuruşurdu. İlkel toplumların ortak özelliği kaynakların yeterince iyi işlenmediği ve üretimin çok ilkel olduğu bir zamanda dünyada bulunmaları nedeniyle kaynaklar yüzünden çarpışmaların çıkmasıdır hele bu Arabistan gibi kurak verimsiz bir yerse çarpışmalar daha çok ve daha şiddetli olacaktır. Bugün savaşlar azaldıysa bunun nedeni insan bilincindeki gelişme değil üretimdeki gelişmedir. Üretimdeki gelişme sonucu savaşlar azalmış ve bu da insan bilincindeki gelişmeyi sağlamıştır.
Akrabalık çok önemliydi. Klanın içinde katı bir hiyerarşi vardı. Ama ilginçtir tam bir demokrasi vardı. Klanın ortak kararıyla kabile reisi seçilirdi sonra da bu reislerin biri hepsinin başı olurdu. Kabileler genelde savaş durumunda bir araya gelirlerdi. Medine nispeten tarıma elverişliydi. Mekke’de böyle bir durumun söz konusu olmaması onları tarım ve hayvancılıktan çok ticarete itmişti. Kervanlar vardı ve bu kervanları zaman zaman yağmalayanlar oluyordu. Kervanların ve ticaretin güvenliğinin sağlanması Mekkeliler için hayati bir önem taşıyordu. Eğer ticaret yollarının güvenliği sağlanacaksa bunun mümkünatı ancak Arapları bir çatı altında toplamak ve bir devlet kurmakla mümkündü. Arapları bir araya getirecek güçte eski çağlarda olduğu gibi dindi tanrının seçilmiş kulu olmak idi.
Biraz siyasi yapıdan da bahsedelim. Kabileler halinde yaşamda kabile liderliği babadan oğula geçmezdi. Kabile lideri olacak kişi; dürüst, cesur, iyi savaşçı olmalıydı ama tabii ki kabile liderliği görevini bir ömür boyu yürütürdü kabile lideri.
Darü’n Nedve denilen bir yer vardı Mekke’de Kabe’nin yakınına kurulmuş ve kapısı Kabe’ye bakan bir binaydı. İşte Mekke’nin ileri gelenleri burda toplanır aralarında karar alır önemli konuları ticaret, savaş vb. karara bağlarlardı. Dar’ün Nedve bir bakıma bizdeki TBMM’nin vazifesini görüyordu. Şu halde henüz embriyon halinde de olsa devlete giden bir yol vardı. Nüfusun artışı ticaretin ve işbölümünün gelişmesi insanları bir devlet örgütlenmesinde bir araya gelmeye zorluyordu.
Bu Dar’ün Nedve’ye gelip görüş bildirmek için kırk yaşına gelmiş bir Mekkeli erkek olmak yeterliydi işte böyle hem kabile tarzı bir ilkel yaşam hem de çağına göre oldukça ilerici bir örgütlenme tarzı söz konusuydu. Yalnız bir şey dikkatinizi çekti mi Mekke ileri gelenlerinin toplandığı Dar’ün Nedve’ye gelmek için kırk yaş şartı var. İşte bu bize Muhammed’in peygamberlik iddiasının neden kırk yaşında olduğu hakkında bir fikir verebilir. Muhammed Dar’ün Nedve’ye girip çıkacak ve Mekke’nin saygın, zengin önemli kişileriyle ittifak yapacaktı. Bu da gösteriyor ki Muhammed’in yanında toplananlar tıpkı diğer peygamberler Museylime ve Tuleyha’nın yanındakiler gibi çıkar ilişkileri içinde bir araya gelmekteydi. Hatta Ömer ve Ebubekir gibi ileri gelenlerden iki kişi kızlarını Muhammed’e vererek bu ilişkiyi daha da perçinlemiş. Muhammed ise bir kızını Osman’a vermiş o kızı ölünce diğer bir kızını daha zenginliği dillere destan Osman’la evlendirmişti. Hatice ile evlenmesi Muhammed’e olağanüstü bir prestij ve zenginlik de kazandırmıştı. Dahası Muhammed’in akrabalarından Talha da zengindi. İşte bu zengin ve önemli kişiler İslam’ın asıl kurucularıydı. Muhammed’in yanında da diğerlerinin yanında da samimi bir inançla toplanan elbette vardı ama çoğunluk çıkar amacı güdüyordu. Uhud’da peygamberin kesin emrine rağmen okçuların yerlerini terkederek yağmaya katılması, Huneyn dönüşü ganimet paylaşımı yüzünden Muhammed’i semure ağacının altında sıkıştırıp nerde ise dayak atmaya kalkmaları dahası ona “yalancı” ve “cimri” demeleri, yanı sıra Kuran’da önce ganimetlerin tamamının sonra ise beşte birinin Muhammed’e ait olması bu çıkar ilişkisinin kanıtıdır.
Gelin bir de İslam’ın en değerli kitabı Kuran’a bakalım: “Artık vay hallerine; kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına. (BAKARA SURESİ / 79)” Demek ki bu durumdan koşulların uygunluğundan istifade etmek ve çıkar sağlamak amacıyla peygamberlik iddiasında bulunan sadece Muhammed değildi. Onlar Muhammed’e göre yalancı peygamberlerdi ama onlara göre de Muhammed yalancı ve birbirleri yalancı. Hakikatte ise hepsi aynı al birini vur diğerine!
İslam’dan önce de sizin bildiğiniz gibi Hac ve Kabe vardı. Bu Kabe’ye yine Arap yarımadasının uzak yerlerinden gelenler vardı. Amma bir usul vardı ki şu yanında yiyecek getirmek yasaktı. Yiyecekle gelmek Allah’a güvenmemek oluyordu. Günlük elbiseyle tavaf edilmezdi dışardan da elbise getirilmezdi. Peki ne yapılırdı ihram bu işe bakan aileden satın alınırdı. Neden? İslam öncesi de Allah’ın mekanı olan Kabe’ye tertemiz elbiseyle girmek gerekti. Üzerinizdeki elbiseler belki de haram işlerken de üstünüzdeydi Allah’ın evini bunlarla kirletmemeli. Peki yoksul olanlar da var mıydı tavafa gelenler arasında? Evet vardı. İhram alacak parası olmayanlar Kabe’yi çırılçıplak tavaf ederdi kadın ya da erkek fark etmez. "Peygamberin izniyle ihramdan çıkıp Mina'da bulunan kadınlarımıza yöneldik. Zekerlerimizden meni damlıyordu" (Buhari Hac/81; Müslim Hac/141) Bu hadis hem Buhari’de hem Müslim’de var. Yani sahihliği tartışılmaz demek ki Mekke’nin fethinden sonra örtünme ayetleri inmeden evvel Müslümanlar da çıplak tavaf etmiş ya da Mekke Kureyş’in kontrolünde iken Hudeybiye barışında anlaşma yapılmıştı Müslümanlara bir yıl sonra Hac için izin verilmişti. O sırada Kabe Kureyş’in kontrolünde olduğundan tavaf onların istediği gibi ihramı satın alarak ya da çıplak yapılmıştı. Ve erkekler bir sürü çırılçıplak kadını görünce de doğal olarak zekerlerinden meni damlıyordu.
Kabe ziyareti bugün nasıl büyük bir kazanç kaynağı ise o zamanlar da durum böyle idi. Kabe’de bazı hizmetler vardı ve bu hizmetlerin her birini yönetici konumunda olan aileler tedarik ederdi: Hicabe:kabe perdeciliği ve anahtarlarının korunması Sedanet: Hicabe’nin yardımcılığı Kabe kapıcılığı. Rifade: Hacılara yemek verme Sikaye: Hacılara su verme
Sikaye vazifesini Muhammed’in dedesi Abdulmuttalib, Abdulmuttalib ölünce de oğlu Ebu Talib yerine getiriyordu. Yani Muhammed’in ailesi de bu Hac işinin kaymağını yiyenlerdendi.
Peki Mekke Medine dolayları inanç olarak nasıldı? Aslında buralar inanç olarak bayağı renkli ve çeşitli idi. Medine’de önemli sayıda Musevi vardı, Mekke ekseri putperestti, putları reddeden Hanifler de vardı. Yabana atılmayacak kadar Hıristiyan Arap da vardı; bunlar Roma etkisiyle Hıristiyanlaşmıştı. Hıristiyan ve Hanif inancının bir sentezi olan Rukus inancı vardı.
Muhammed’in peygamberlik öncesi inancına gelince bal gibi de putperestti. Şimdi İslami bir kaynaktan alınan şu bilgiye bakın: “Hz. Muhammed (sav) 35 yaşında iken Kureyş'liler Kabe'nin tekrar inşasına karar verdiler. Kabe'nin yapılmasında bütün kabileler çalıştı ve yeniden yapıldı. Sıra Hacerü'l Esved taşının yerine konulmasına geldiğinde yerleştirme şerefine tüm kabileler nail olmak istemekte idiler. Aralarında anlaşamayarak ihtilafa düştüler. Bu tartışma bir kaç gün sürdü ve yaşlı bir adam şöyle bir öneri getirdi: "Mescid'e ilk giren hakem olsun." Tam bu sırada Hz. Muhammed kapıdan içeri girdi. Hepsi Muhammed Emin'dir kararı kabulümüzdür dediler. Durumu kendisine anlattılar. Hz Muhammed bana bir kumaş getirin, dedi. Kumaşı yere serdi. Hacerü'l Esved’i kendi elleriyle kumaşın üzerine yerleştirdi. Her kabilenin reisi bezin ucundan tutsun, dedi. Taş yükselince de onu yerine kendi elleriyle yerleştirdi. Böylece inşaatın kalan kısmına devam edildi ve sorun çözüldü.” (http://www.kutsaltopraklar.net/tarih/hayat/mekke.htm)
Sene 605 henüz ortada peygamberlik iddiası yok. Putlara tapmayacak ama Kabe’nin onarımında görev alacak? Olmaz öyle şey! O görev almak istese bile Kureyşiler izin vermez. Hele putperest olmayan birine asla hakemlik yaptırmazlar. Hacer ül Esved’e de dokunmaya kalkarsa öldürürler adamı. Ama bir putperest bunları yapar.
Peki İslam öncesi putperestlik inancı nasıl bir şey? Gelin bunu Kuran’a bakarak görelim:
*Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka “Allah” derler. De ki: “Hamd, Allah’a mahsustur.” Fakat onların çoğu bilmezler. (LOKMÂN - 25)
*Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve “İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır” diyorlar. De ki: “Siz, Allah’a göklerde ve yerde O’nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.” (YÛNUS - 18)
*İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez. (ZUMER - 3)
*Onlar, Rahmân’ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onların yaratılışına şahit mi oldular? Onların (yalan) şahitlikleri yazılacak ve sorgulanacaklardır. (ZUHRÛF - 19)
Yani İslamiyet öncesi dönemde putperestler de Allah’a inanıyordu. Ama putları kendilerini Allah’a yakınlaştırıcı olarak görüyorlardı. Tıpkı Müslümanların Muhammed’e bakışı gibi. Putları bir şefaatçi olarak görüyorlardı. Tıpkı “Şefaat yâ Resulullah!” diyen Müslümanlar’ın Muhammed’e bakışı gibi. Muhammed putların yerine şefaatçi olarak kendini koyuyor. Kanıt mı? Buyrunuz:
“O gün, Rahman (olan Allah)'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.” (TAHA SURESİ / 109)
“O'nun katında izin verdiğinin dışında (hiç kimsenin) şefaati yarar sağlamaz. En sonunda kalplerinden korku giderilince (birbirlerine:) "Rabbiniz ne buyurdu?" derler, "Hak olanı" derler. O, çok yücedir, çok büyüktür.” (SEBE' SURESİ / 23)
Yani putların değil de Muhammed’in şefaati kabul edilir. Allah Allaaah! Yahu hani Allah’tan başkası şefaatçi olamazdı. Hani şirkti bu?
Muhammed, başlarda Yahudileri kendi yanına çekmek istedi
“Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin." (AL-İ İMRAN SURESİ / 50)
“Gerçek şu ki, biz Tevratı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik.” (MAİDE SURESİ / 44)
Hatta Kuran’da Tevrat ve Kuran eşdeğer olarak görülmüş buyrun:
“De ki: "Eğer doğruysanız, bu durumda Allah katından bu ikisinden (Musa'ya indirilen Tevrat ve bana indirilen Kur'an'dan) daha doğru olan bir kitap getirin de, ona uymuş olayım." (KASAS SURESİ / 49)
Bu vesileyle sevgili arkadaşlar sakın ola Tevrat değiştirildi demeyin sonra maazallah şirke düşersiniz Kuran’a aykırı konuşup saparsınız.
Tabii bu bulunduğu bölgedeki kitap ehlini yanına çekmek içindi. “İslam’ın Palazlanışı ve Ganimet”te Muhammed’in Yahudilere yaptıklarını görmüştük. Yahudileri yanına bir türlü çekemeyen Muhammed bu sefer:
“Ey iman edenler, yahudi ve hristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez.” (MAİDE SURESİ / 51) diyor.
Eee şüphesiz Muhammed’in pardon dilim sürçtü şüphesiz Rabbin hikmet dolu sözleri bunlar.
Ebucehil ne demek? “Cehaletin babası” demek. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi bu bir isim değil lakap. Muhammed yiğit, zengin, nüfuz sahibi olan Ebu Cehil’i kendine dost edinemeyince İslam’a çekemeyince ona bu lakabı taktı. Muhammed’in bu davranışı Kuran’a ne kadar uyuyor bakalım:
Ey müminler, bir kısmınız, diğer kısmınızı alaya almasın! Belki de alay edilenler, kendilerinden daha iyidir. Birbirinizi ayıplamayın, kötü lakaplarla çağırmayın! İmandan sonra fasıklık ne kötüdür! [Allah’ın yasak ettiği şeylerden] tevbe etmeyenler ise, zalimlerdir. (Hucurat 11)
Peki Ebu Cehil neden Muhammed’e inanmadı? Bakalım Müslümanların en sağlam kaynaklarından Kütübü Sitte’ye:
Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Enfal Suresi
Ravi : Enes
Hadis : Ebu Cehl (birgün) şöye dedi: "Allah`ımız, eğer bu Kitap, gerçekten senin katından ise, bize gökten taş yağdır veya can yakıcı bir azab ver" (Enfal, 32) diye dua etmişti. Şu ayet indi: "Sen içlerinde iken Allah onlara azab etmez. Onlar bağışlanma dilerken de elbette Allah azab edecek değildir" (Enfal, 33) Müşrikler mü`minleri Mekke`den çıkardıkları zaman da şu ayet indi: "Yoksa Mecsid-i Haram`a girmekten men ederlerken Allah onlara niçin azab etmesin?" (Enfal, 34).
HadisNo : 622
Adam işte ne demiş: "Allah`ımız, eğer bu Kitap, gerçekten senin katından ise, bize gökten taş yağdır veya can yakıcı bir azab ver" adam daha ne yapsın küçücük bir mucize görse inanacak. Ama yok, yok, yok.
Peki Muhammed bu Kuran’ı nasıl yazdı?
Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: "(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır" diyen. (KALEM SURESİ / 15)
Ona ayetlerimiz okunduğu zaman: "Geçmişlerin masallarıdır" dedi. (MUTAFFİFİN SURESİ / 13)
"Ve dediler ki: "Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır." (FURKAN SURESİ / 5)
Dahası başka peygamberler de vardı Muhammed’den önce de sonra da. İnanmayan Kuran’a baksın:
“Andolsun, bu tehdit, bize ve bizden önceki atalarımıza yapılmıştı; bu, geçmişlerin uydurma masallarından başka bir şey değildir." (MÜ'MİNUN SURESİ / 83)
Oysa bir kez daha hatırlatalım ki Kuran’a inanmayan bu insanlar, Allah’a inanıyordu:
De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?" (84) "Allah'ındır" diyecekler. De ki: "Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?" (85) (MÜ'MİNUN SURESİ)
Ve dediler ki: "Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır." (FURKAN SURESİ / 5)
And olsun ki: 'ona elbette bir insan öğretiyor' dediklerini biliyoruz. kast ettikleri kimsenin dili yabancıdır, Kuran ise fasih arapçadır. (NAHL/103)
Şimdi bu Nahl 103 ile ilgili Ubeydullah bin Müslüm’ün tefsirine bakalım:
"Mekke'de çok bilgili iki hristiyan köle vardı. bunlar aslen Iraklı idiler. adları Yesar ile Hayr idi. bunların birçok kitapları vardı. fırsat buldukça bu kitapları okurlardı. Muhammed de çoğu kez onlara uğrar, kendilerini dinlerdi. günün birinde, peygamberlik iddiası ile ortaya çıkınca, muhalif olanlar, 'hayır, Muhammed bu bilgileri Allah'tan değil de adı geçen kölelerden almıştır. Allah'ı ise işini sağlama almak için kullanıyor' demeye başladılar. bu yüzden, nahl suresi'nin 103.ayeti cevap olarak indi."
Sadece bunlar mı? Artık Varaka kimdir necidir onu da siz araştırın. Selman-ı Farısi’nin dini bilgisi ve Muhammed’e yakınlığı nedir? Ona da siz bir bakın. Bunları da siz kendiniz bulun ki yüreğiniz kani olsun. Eh fazla söze gerek yok. İslam’la ilgili tüm araştırmaları gördüğünüz gibi İslami kaynaklara dayandırıyorum.
Başka peygamberler de vardı onlar da Arapları kendi etraflarında bir arada toplamak ve tüm Arap yarımadasına hakim olmak istiyorlardı. Ve onların da inanırları vardı alın bir örnek tamamen İslami kaynaklardan:
"İlk dinden dönme hareketi Peygamber (s.a.s)'in sagliginda Yemen'de ortaya çikmisti. Kendisinin peygamber oldugunu iddia eden Esved el-Ansî, topladigi kuvvetlerle önce Necran bölgesini, pesinden de San'ayi, Vali Sehr ile yirmi bes gün savasarak ele geçirdi. Hz. Peygamber'in Amil ve muallimi olarak bölgeye gönderdigi Mu'az b. Cebel, Ma'rib'de bulunan Ebu Musa el-Esari'ye iltihak etmis daha sonra Ikisi birlikte Hadramevt'e gitmislerdi (Taberi, III, 229-230). Ibnül-Esir'in ifadesiyle, "Esved'in çikarmis oldugu fitne bir alev gibi, Hadramevt'ten Taif, Bahreyn ve Ahsa'dan Aden'e kadar her yeri kaplamisti" (Ibnül-Esir, II, 338). Hadramevt'te toplanan müslümanlar endiseli bir sekilde beklerken, durumu haber alan Rasûlüllah (s.a.s)'in, Yemen bölgesinde bulunan müslümanlarin tamamina yönelik, Esved'e karsi savasIlmasi emri bölgeye ulasti. Veber b. Yuhannis vasitasiyla gönderilen mektubta; dinin korunmasi, mürtedlere karsi savasIlmasi, Esved el-Ansî'nin açikça savasilarak veya gizli bir tertiple ortadan kaldirIlmasi ve bu emrin Islâm'da sebat eden bölgedeki bütün müslümanlara ulastirIlmasi gibi talimatlar yer almaktaydi" (Taberi, III, 231; Ibnül-Esîr, II, 338).
"Rasûlüllah (s.a.s)'in emri San'a'daki müslümanlara ulastigi zaman, planlanan bir suikast ile Esved el-Ansî, Firûz adindaki biri tarafindan öldürülmüs ve Kenan bölgesi tekrar Islâm'in hâkimiyetine girmisti. Onun öldürüldügü haberi Medine'ye Rasûlüllah (s.a.s)'in vefat ettigi günün sabahinda ulasmisti" (Taberi, III, 227 ).
Ama içlerinden galip gelenin adı ve ayetleri yaşayacaktı. Bu kişi Muhammed oldu!
Peki İslam ve Muhammed nasıl ortaya çıktı? Muhammed diye bir adam mağarada hayal gördü ve şimdi 1 milyardan fazla insan ona inanıyor… Bu mudur? Elbette hayır. İslam’ı ve Muhammed’i ortaya çıkaran bazı koşullar var olaylar var. O zamanki Arap toplumundaki bu değişiklikler bazı peygamberler ortaya çıkardı. Bazı şairler çıkıp peygamberlik iddiasında bulundular. İçlerinden Muhammed değil de bir başkası da galip gelebilirdi ama durum çok da farklı olmazdı o halde sorun Muhammed değil. Sorun Arap yarımadasında o çağda yeni bir dinin doğup güçlenip gelişmesine yol açan koşullar. Bu insanlar nasıl ve neden din etrafında bir araya gelmiş?
Eski zamanlarda siyasi otorite ve dini otorite atbaşı beraber giderdi. Bu yalnız Araplarda böyle değildi herkeste her millette böyleydi. Eski Türklerden örnek verelim. Hükümdar ailesinin kanı kutsal sayılırdı ve kanı dökülmezdi. Kanlarında Tang Tengri’nin verdiği bir “kut” olduğuna inanılırdı. Kanı yere akmasın diye öldürülme şekilleri genelde boğularak olmuştur. Hatta daha çok değil yüzyıl önce Osmanlı padişahı mektuplarının sonuna Halife-i Müslimin – (tüm) Müslümanların halifesi- diye imza atardı. Tabii bazı durumlarda ulviyeti ilahiliği kutsallığı iplemez insanlar. Osmanlı Padişahı Genç Osman’ın bir ara Yeniçeri ocağını ortadan kaldırma düşüncesi olmuş ve zindanda Yeniçeriler tarafından hem ırzına geçilmiş hem de testisleri sıkılarak işkenceyle öldürülmüştü. Bunlar bizim tarihten. O çağlarda insanlar gaddardı. Anlatmamın nedeni bunun iyice kavranılıp buradaki olaylara ırkçı bir şekilde yaklaşılmaması. Başka bir ırk ne ise biz de oyuz. Bugün diğer Müslüman devletlerden farklı oluşumuzu farklı jeopolitik konumumuza 1. Dünya savaşı’nın kriz ortamına ve Atatürk gibi bir dehayı ortaya çıkaran koşullara borçluyuz. Eğer Osmanlı ağır bir bunalıma girmeseydi 1. Dünya Savaşı’nda yenilmeyip de kazansaydı Atatürk devrimlerine giden yol açılmayacak ve bugün bambaşka bir ülkede yaşayacaktık. Bu vesileyle bir kez daha Atatürk’ü saygıyla anıyorum. Nazilerin de Yahudileri yakması ve altı milyon Yahudi’yi öldürerek tarihin en büyük katliamını gerçekleştirmesi daha çok değil geçen yüzyıl yaşandı. İşte Avrupa’nın göbeğindeki Almanya tarihinden bir kanlı sayfa. Düşününki 20. yüzyılda bu vahşet yaşanıyorsa geçmiş asırlarda neler yaşanmaz.
Yani her milletin tarihinde vahşet, kan ve gözyaşı vardır. Bunlar kimi zaman azdır kimi zaman artar. Ama kesin olan şu ki bu vahşet eskiden çok daha fazlaydı. Peki madem bunu doğal ve normal gördüm şu halde İslam’ı ve ortaya çıkışındaki koşulları asırlar önce insanların çok bilinçsiz olduğu zamanda dökülen kanları yapılan savaşları neden eleştireceğim? Neden İslam’a bakarken asırlar önce bu normaldi, demeyip de eleştiriler yönelteceğim? Bu bir çifte standart olmaz mı? Hayır, olmaz. Çünkü İslam’ın Allah katından indiği iddia ediliyor. Eğer bu din her şeye kadir her şeyin üstünde zamandan ve mekandan münezzeh tek gerçek tanrı tarafından indirildi ise bu dinin insanlara yaptırdıklarının sadece asırlar önce değil günümüzde de normal karşılanması gerekirdi. İşte bu yüzden yüz yıl önceki bir olaya o çağlarda olabilir derken asırlar önce olan bir olaya bugünün gözleriyle bakıyorum. Ama asırlar önce yaşamış insanları suçlayıp yargılayarak değil eleştirileri İslam dinine ve bugün İslam’ın geçerli olduğunu savunanlara yönelterek bu işi yapmak istiyorum
Arabistan’da İslam’ın doğduğu kuzey taraflarında toprak verimsizdi. Su azdı bu doğal olarak insanların birbirinden ayrı yaşayamamasını kabile türü bir örgütlenmeyi getirmişti. Suyun az olduğu yerlerde insanlar su kaynaklarına kuyulara yakın yerlerde ikame ederler. Araplar daha tam olarak köleci ekonomik düzene bile geçmiş değildi.
Toprakların verimsiz tarımsal üretimin çok düşük olması kabile üyelerinin çevresel etkiler nedeniyle bir arada yaşaması kabileler tarzında bir örgütlenmeyi meydana getirmişti. Elbette bu tarz bir ekonomik yapı adetleri gelenek ve görenekleri etkiliyordu. Mülkiyet nasıl klanın ortak malıysa suç ve cezada ortaktı. Şöyle ki bir kabileden biri bir başka kabileden birini öldürürse iki kabile aeasında savaş çıkabiliyordu ya da kan bedeli ödeniyordu ama bu diyeti ödeyen katilin bizzat kendisi değil kabilenin tümü oluyor mesela kabilenin ortak malı olan keçilerden elli tane verilmesi. Bu şekilde suçun telafisine (diyet ödeme) ya da intikam girişimine (savaş, kan davası) suçu işleyen birey değil klanın tamamı muhattap oluyordu. Kabileler arası kavgalar kaçınılmaz olarak çok fazlaydı su meselesi vb. en ufak şeyde bir kişinin şiddete baş vurması sonucu bir cinayet gerçekleşirse iki kabile hemen vuruşurdu. İlkel toplumların ortak özelliği kaynakların yeterince iyi işlenmediği ve üretimin çok ilkel olduğu bir zamanda dünyada bulunmaları nedeniyle kaynaklar yüzünden çarpışmaların çıkmasıdır hele bu Arabistan gibi kurak verimsiz bir yerse çarpışmalar daha çok ve daha şiddetli olacaktır. Bugün savaşlar azaldıysa bunun nedeni insan bilincindeki gelişme değil üretimdeki gelişmedir. Üretimdeki gelişme sonucu savaşlar azalmış ve bu da insan bilincindeki gelişmeyi sağlamıştır.
Akrabalık çok önemliydi. Klanın içinde katı bir hiyerarşi vardı. Ama ilginçtir tam bir demokrasi vardı. Klanın ortak kararıyla kabile reisi seçilirdi sonra da bu reislerin biri hepsinin başı olurdu. Kabileler genelde savaş durumunda bir araya gelirlerdi. Medine nispeten tarıma elverişliydi. Mekke’de böyle bir durumun söz konusu olmaması onları tarım ve hayvancılıktan çok ticarete itmişti. Kervanlar vardı ve bu kervanları zaman zaman yağmalayanlar oluyordu. Kervanların ve ticaretin güvenliğinin sağlanması Mekkeliler için hayati bir önem taşıyordu. Eğer ticaret yollarının güvenliği sağlanacaksa bunun mümkünatı ancak Arapları bir çatı altında toplamak ve bir devlet kurmakla mümkündü. Arapları bir araya getirecek güçte eski çağlarda olduğu gibi dindi tanrının seçilmiş kulu olmak idi.
Biraz siyasi yapıdan da bahsedelim. Kabileler halinde yaşamda kabile liderliği babadan oğula geçmezdi. Kabile lideri olacak kişi; dürüst, cesur, iyi savaşçı olmalıydı ama tabii ki kabile liderliği görevini bir ömür boyu yürütürdü kabile lideri.
Darü’n Nedve denilen bir yer vardı Mekke’de Kabe’nin yakınına kurulmuş ve kapısı Kabe’ye bakan bir binaydı. İşte Mekke’nin ileri gelenleri burda toplanır aralarında karar alır önemli konuları ticaret, savaş vb. karara bağlarlardı. Dar’ün Nedve bir bakıma bizdeki TBMM’nin vazifesini görüyordu. Şu halde henüz embriyon halinde de olsa devlete giden bir yol vardı. Nüfusun artışı ticaretin ve işbölümünün gelişmesi insanları bir devlet örgütlenmesinde bir araya gelmeye zorluyordu.
Bu Dar’ün Nedve’ye gelip görüş bildirmek için kırk yaşına gelmiş bir Mekkeli erkek olmak yeterliydi işte böyle hem kabile tarzı bir ilkel yaşam hem de çağına göre oldukça ilerici bir örgütlenme tarzı söz konusuydu. Yalnız bir şey dikkatinizi çekti mi Mekke ileri gelenlerinin toplandığı Dar’ün Nedve’ye gelmek için kırk yaş şartı var. İşte bu bize Muhammed’in peygamberlik iddiasının neden kırk yaşında olduğu hakkında bir fikir verebilir. Muhammed Dar’ün Nedve’ye girip çıkacak ve Mekke’nin saygın, zengin önemli kişileriyle ittifak yapacaktı. Bu da gösteriyor ki Muhammed’in yanında toplananlar tıpkı diğer peygamberler Museylime ve Tuleyha’nın yanındakiler gibi çıkar ilişkileri içinde bir araya gelmekteydi. Hatta Ömer ve Ebubekir gibi ileri gelenlerden iki kişi kızlarını Muhammed’e vererek bu ilişkiyi daha da perçinlemiş. Muhammed ise bir kızını Osman’a vermiş o kızı ölünce diğer bir kızını daha zenginliği dillere destan Osman’la evlendirmişti. Hatice ile evlenmesi Muhammed’e olağanüstü bir prestij ve zenginlik de kazandırmıştı. Dahası Muhammed’in akrabalarından Talha da zengindi. İşte bu zengin ve önemli kişiler İslam’ın asıl kurucularıydı. Muhammed’in yanında da diğerlerinin yanında da samimi bir inançla toplanan elbette vardı ama çoğunluk çıkar amacı güdüyordu. Uhud’da peygamberin kesin emrine rağmen okçuların yerlerini terkederek yağmaya katılması, Huneyn dönüşü ganimet paylaşımı yüzünden Muhammed’i semure ağacının altında sıkıştırıp nerde ise dayak atmaya kalkmaları dahası ona “yalancı” ve “cimri” demeleri, yanı sıra Kuran’da önce ganimetlerin tamamının sonra ise beşte birinin Muhammed’e ait olması bu çıkar ilişkisinin kanıtıdır.
Gelin bir de İslam’ın en değerli kitabı Kuran’a bakalım: “Artık vay hallerine; kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına. (BAKARA SURESİ / 79)” Demek ki bu durumdan koşulların uygunluğundan istifade etmek ve çıkar sağlamak amacıyla peygamberlik iddiasında bulunan sadece Muhammed değildi. Onlar Muhammed’e göre yalancı peygamberlerdi ama onlara göre de Muhammed yalancı ve birbirleri yalancı. Hakikatte ise hepsi aynı al birini vur diğerine!
İslam’dan önce de sizin bildiğiniz gibi Hac ve Kabe vardı. Bu Kabe’ye yine Arap yarımadasının uzak yerlerinden gelenler vardı. Amma bir usul vardı ki şu yanında yiyecek getirmek yasaktı. Yiyecekle gelmek Allah’a güvenmemek oluyordu. Günlük elbiseyle tavaf edilmezdi dışardan da elbise getirilmezdi. Peki ne yapılırdı ihram bu işe bakan aileden satın alınırdı. Neden? İslam öncesi de Allah’ın mekanı olan Kabe’ye tertemiz elbiseyle girmek gerekti. Üzerinizdeki elbiseler belki de haram işlerken de üstünüzdeydi Allah’ın evini bunlarla kirletmemeli. Peki yoksul olanlar da var mıydı tavafa gelenler arasında? Evet vardı. İhram alacak parası olmayanlar Kabe’yi çırılçıplak tavaf ederdi kadın ya da erkek fark etmez. "Peygamberin izniyle ihramdan çıkıp Mina'da bulunan kadınlarımıza yöneldik. Zekerlerimizden meni damlıyordu" (Buhari Hac/81; Müslim Hac/141) Bu hadis hem Buhari’de hem Müslim’de var. Yani sahihliği tartışılmaz demek ki Mekke’nin fethinden sonra örtünme ayetleri inmeden evvel Müslümanlar da çıplak tavaf etmiş ya da Mekke Kureyş’in kontrolünde iken Hudeybiye barışında anlaşma yapılmıştı Müslümanlara bir yıl sonra Hac için izin verilmişti. O sırada Kabe Kureyş’in kontrolünde olduğundan tavaf onların istediği gibi ihramı satın alarak ya da çıplak yapılmıştı. Ve erkekler bir sürü çırılçıplak kadını görünce de doğal olarak zekerlerinden meni damlıyordu.
Kabe ziyareti bugün nasıl büyük bir kazanç kaynağı ise o zamanlar da durum böyle idi. Kabe’de bazı hizmetler vardı ve bu hizmetlerin her birini yönetici konumunda olan aileler tedarik ederdi: Hicabe:kabe perdeciliği ve anahtarlarının korunması Sedanet: Hicabe’nin yardımcılığı Kabe kapıcılığı. Rifade: Hacılara yemek verme Sikaye: Hacılara su verme
Sikaye vazifesini Muhammed’in dedesi Abdulmuttalib, Abdulmuttalib ölünce de oğlu Ebu Talib yerine getiriyordu. Yani Muhammed’in ailesi de bu Hac işinin kaymağını yiyenlerdendi.
Peki Mekke Medine dolayları inanç olarak nasıldı? Aslında buralar inanç olarak bayağı renkli ve çeşitli idi. Medine’de önemli sayıda Musevi vardı, Mekke ekseri putperestti, putları reddeden Hanifler de vardı. Yabana atılmayacak kadar Hıristiyan Arap da vardı; bunlar Roma etkisiyle Hıristiyanlaşmıştı. Hıristiyan ve Hanif inancının bir sentezi olan Rukus inancı vardı.
Muhammed’in peygamberlik öncesi inancına gelince bal gibi de putperestti. Şimdi İslami bir kaynaktan alınan şu bilgiye bakın: “Hz. Muhammed (sav) 35 yaşında iken Kureyş'liler Kabe'nin tekrar inşasına karar verdiler. Kabe'nin yapılmasında bütün kabileler çalıştı ve yeniden yapıldı. Sıra Hacerü'l Esved taşının yerine konulmasına geldiğinde yerleştirme şerefine tüm kabileler nail olmak istemekte idiler. Aralarında anlaşamayarak ihtilafa düştüler. Bu tartışma bir kaç gün sürdü ve yaşlı bir adam şöyle bir öneri getirdi: "Mescid'e ilk giren hakem olsun." Tam bu sırada Hz. Muhammed kapıdan içeri girdi. Hepsi Muhammed Emin'dir kararı kabulümüzdür dediler. Durumu kendisine anlattılar. Hz Muhammed bana bir kumaş getirin, dedi. Kumaşı yere serdi. Hacerü'l Esved’i kendi elleriyle kumaşın üzerine yerleştirdi. Her kabilenin reisi bezin ucundan tutsun, dedi. Taş yükselince de onu yerine kendi elleriyle yerleştirdi. Böylece inşaatın kalan kısmına devam edildi ve sorun çözüldü.” (http://www.kutsaltopraklar.net/tarih/hayat/mekke.htm)
Sene 605 henüz ortada peygamberlik iddiası yok. Putlara tapmayacak ama Kabe’nin onarımında görev alacak? Olmaz öyle şey! O görev almak istese bile Kureyşiler izin vermez. Hele putperest olmayan birine asla hakemlik yaptırmazlar. Hacer ül Esved’e de dokunmaya kalkarsa öldürürler adamı. Ama bir putperest bunları yapar.
Peki İslam öncesi putperestlik inancı nasıl bir şey? Gelin bunu Kuran’a bakarak görelim:
*Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka “Allah” derler. De ki: “Hamd, Allah’a mahsustur.” Fakat onların çoğu bilmezler. (LOKMÂN - 25)
*Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve “İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır” diyorlar. De ki: “Siz, Allah’a göklerde ve yerde O’nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.” (YÛNUS - 18)
*İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez. (ZUMER - 3)
*Onlar, Rahmân’ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onların yaratılışına şahit mi oldular? Onların (yalan) şahitlikleri yazılacak ve sorgulanacaklardır. (ZUHRÛF - 19)
Yani İslamiyet öncesi dönemde putperestler de Allah’a inanıyordu. Ama putları kendilerini Allah’a yakınlaştırıcı olarak görüyorlardı. Tıpkı Müslümanların Muhammed’e bakışı gibi. Putları bir şefaatçi olarak görüyorlardı. Tıpkı “Şefaat yâ Resulullah!” diyen Müslümanlar’ın Muhammed’e bakışı gibi. Muhammed putların yerine şefaatçi olarak kendini koyuyor. Kanıt mı? Buyrunuz:
“O gün, Rahman (olan Allah)'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.” (TAHA SURESİ / 109)
“O'nun katında izin verdiğinin dışında (hiç kimsenin) şefaati yarar sağlamaz. En sonunda kalplerinden korku giderilince (birbirlerine:) "Rabbiniz ne buyurdu?" derler, "Hak olanı" derler. O, çok yücedir, çok büyüktür.” (SEBE' SURESİ / 23)
Yani putların değil de Muhammed’in şefaati kabul edilir. Allah Allaaah! Yahu hani Allah’tan başkası şefaatçi olamazdı. Hani şirkti bu?
Muhammed, başlarda Yahudileri kendi yanına çekmek istedi
“Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin." (AL-İ İMRAN SURESİ / 50)
“Gerçek şu ki, biz Tevratı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik.” (MAİDE SURESİ / 44)
Hatta Kuran’da Tevrat ve Kuran eşdeğer olarak görülmüş buyrun:
“De ki: "Eğer doğruysanız, bu durumda Allah katından bu ikisinden (Musa'ya indirilen Tevrat ve bana indirilen Kur'an'dan) daha doğru olan bir kitap getirin de, ona uymuş olayım." (KASAS SURESİ / 49)
Bu vesileyle sevgili arkadaşlar sakın ola Tevrat değiştirildi demeyin sonra maazallah şirke düşersiniz Kuran’a aykırı konuşup saparsınız.
Tabii bu bulunduğu bölgedeki kitap ehlini yanına çekmek içindi. “İslam’ın Palazlanışı ve Ganimet”te Muhammed’in Yahudilere yaptıklarını görmüştük. Yahudileri yanına bir türlü çekemeyen Muhammed bu sefer:
“Ey iman edenler, yahudi ve hristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez.” (MAİDE SURESİ / 51) diyor.
Eee şüphesiz Muhammed’in pardon dilim sürçtü şüphesiz Rabbin hikmet dolu sözleri bunlar.
Ebucehil ne demek? “Cehaletin babası” demek. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi bu bir isim değil lakap. Muhammed yiğit, zengin, nüfuz sahibi olan Ebu Cehil’i kendine dost edinemeyince İslam’a çekemeyince ona bu lakabı taktı. Muhammed’in bu davranışı Kuran’a ne kadar uyuyor bakalım:
Ey müminler, bir kısmınız, diğer kısmınızı alaya almasın! Belki de alay edilenler, kendilerinden daha iyidir. Birbirinizi ayıplamayın, kötü lakaplarla çağırmayın! İmandan sonra fasıklık ne kötüdür! [Allah’ın yasak ettiği şeylerden] tevbe etmeyenler ise, zalimlerdir. (Hucurat 11)
Peki Ebu Cehil neden Muhammed’e inanmadı? Bakalım Müslümanların en sağlam kaynaklarından Kütübü Sitte’ye:
Fasil : TEFSİR BÖLÜMÜ - ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu : Enfal Suresi
Ravi : Enes
Hadis : Ebu Cehl (birgün) şöye dedi: "Allah`ımız, eğer bu Kitap, gerçekten senin katından ise, bize gökten taş yağdır veya can yakıcı bir azab ver" (Enfal, 32) diye dua etmişti. Şu ayet indi: "Sen içlerinde iken Allah onlara azab etmez. Onlar bağışlanma dilerken de elbette Allah azab edecek değildir" (Enfal, 33) Müşrikler mü`minleri Mekke`den çıkardıkları zaman da şu ayet indi: "Yoksa Mecsid-i Haram`a girmekten men ederlerken Allah onlara niçin azab etmesin?" (Enfal, 34).
HadisNo : 622
Adam işte ne demiş: "Allah`ımız, eğer bu Kitap, gerçekten senin katından ise, bize gökten taş yağdır veya can yakıcı bir azab ver" adam daha ne yapsın küçücük bir mucize görse inanacak. Ama yok, yok, yok.
Peki Muhammed bu Kuran’ı nasıl yazdı?
Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: "(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır" diyen. (KALEM SURESİ / 15)
Ona ayetlerimiz okunduğu zaman: "Geçmişlerin masallarıdır" dedi. (MUTAFFİFİN SURESİ / 13)
"Ve dediler ki: "Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır." (FURKAN SURESİ / 5)
Dahası başka peygamberler de vardı Muhammed’den önce de sonra da. İnanmayan Kuran’a baksın:
“Andolsun, bu tehdit, bize ve bizden önceki atalarımıza yapılmıştı; bu, geçmişlerin uydurma masallarından başka bir şey değildir." (MÜ'MİNUN SURESİ / 83)
Oysa bir kez daha hatırlatalım ki Kuran’a inanmayan bu insanlar, Allah’a inanıyordu:
De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?" (84) "Allah'ındır" diyecekler. De ki: "Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?" (85) (MÜ'MİNUN SURESİ)
Ve dediler ki: "Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır." (FURKAN SURESİ / 5)
And olsun ki: 'ona elbette bir insan öğretiyor' dediklerini biliyoruz. kast ettikleri kimsenin dili yabancıdır, Kuran ise fasih arapçadır. (NAHL/103)
Şimdi bu Nahl 103 ile ilgili Ubeydullah bin Müslüm’ün tefsirine bakalım:
"Mekke'de çok bilgili iki hristiyan köle vardı. bunlar aslen Iraklı idiler. adları Yesar ile Hayr idi. bunların birçok kitapları vardı. fırsat buldukça bu kitapları okurlardı. Muhammed de çoğu kez onlara uğrar, kendilerini dinlerdi. günün birinde, peygamberlik iddiası ile ortaya çıkınca, muhalif olanlar, 'hayır, Muhammed bu bilgileri Allah'tan değil de adı geçen kölelerden almıştır. Allah'ı ise işini sağlama almak için kullanıyor' demeye başladılar. bu yüzden, nahl suresi'nin 103.ayeti cevap olarak indi."
Sadece bunlar mı? Artık Varaka kimdir necidir onu da siz araştırın. Selman-ı Farısi’nin dini bilgisi ve Muhammed’e yakınlığı nedir? Ona da siz bir bakın. Bunları da siz kendiniz bulun ki yüreğiniz kani olsun. Eh fazla söze gerek yok. İslam’la ilgili tüm araştırmaları gördüğünüz gibi İslami kaynaklara dayandırıyorum.
Başka peygamberler de vardı onlar da Arapları kendi etraflarında bir arada toplamak ve tüm Arap yarımadasına hakim olmak istiyorlardı. Ve onların da inanırları vardı alın bir örnek tamamen İslami kaynaklardan:
"İlk dinden dönme hareketi Peygamber (s.a.s)'in sagliginda Yemen'de ortaya çikmisti. Kendisinin peygamber oldugunu iddia eden Esved el-Ansî, topladigi kuvvetlerle önce Necran bölgesini, pesinden de San'ayi, Vali Sehr ile yirmi bes gün savasarak ele geçirdi. Hz. Peygamber'in Amil ve muallimi olarak bölgeye gönderdigi Mu'az b. Cebel, Ma'rib'de bulunan Ebu Musa el-Esari'ye iltihak etmis daha sonra Ikisi birlikte Hadramevt'e gitmislerdi (Taberi, III, 229-230). Ibnül-Esir'in ifadesiyle, "Esved'in çikarmis oldugu fitne bir alev gibi, Hadramevt'ten Taif, Bahreyn ve Ahsa'dan Aden'e kadar her yeri kaplamisti" (Ibnül-Esir, II, 338). Hadramevt'te toplanan müslümanlar endiseli bir sekilde beklerken, durumu haber alan Rasûlüllah (s.a.s)'in, Yemen bölgesinde bulunan müslümanlarin tamamina yönelik, Esved'e karsi savasIlmasi emri bölgeye ulasti. Veber b. Yuhannis vasitasiyla gönderilen mektubta; dinin korunmasi, mürtedlere karsi savasIlmasi, Esved el-Ansî'nin açikça savasilarak veya gizli bir tertiple ortadan kaldirIlmasi ve bu emrin Islâm'da sebat eden bölgedeki bütün müslümanlara ulastirIlmasi gibi talimatlar yer almaktaydi" (Taberi, III, 231; Ibnül-Esîr, II, 338).
"Rasûlüllah (s.a.s)'in emri San'a'daki müslümanlara ulastigi zaman, planlanan bir suikast ile Esved el-Ansî, Firûz adindaki biri tarafindan öldürülmüs ve Kenan bölgesi tekrar Islâm'in hâkimiyetine girmisti. Onun öldürüldügü haberi Medine'ye Rasûlüllah (s.a.s)'in vefat ettigi günün sabahinda ulasmisti" (Taberi, III, 227 ).
Ama içlerinden galip gelenin adı ve ayetleri yaşayacaktı. Bu kişi Muhammed oldu!
14 Şubat 2009 Cumartesi
İSLAM GERÇEKLERİ
* Putperestlik kendi yonttuğu taşa tahtaya tapma değildi. Onlar bu simgeleri kendileri ile Allah arasında bir aracı gibi görüyordu. Allah'a dileklerini iletmeleri seslerini duyurmaları için aracıydı putlar. Günümüzde putların yerini türbeler ve şıhlar almıştır.
*Bugünkünden farklı olarak Allah'ın üç kızı olduğuna inanılırdı. (Lat, Menat, Uzza) Günümüzde de bu ortakların yerine evliyalar şirk koşulmakta. (Yardım et Ya Hızır)
*Bu iki örneğe bakarsak şunu çok rahat söyleyebiliriz ki İslam putperest bir dindir. Yeni ve farklı bir şey değil eski dinde bir reformdur.
*İslam'dan önce besmele "Bismikallahümme" şeklindeydi. (Allah'ın adıyla) Muhammed bunu "Bismillahirrahmanirrahim" (esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla) şekline çevirdi.
*İslamdan önce de bir iki ufak farkla say sırasında söylenen "Lebbeyke lebbeyk Allahüme lebbeyk..." (Allah'ım sana geldim...) diye başlayan salat söylenirdi. Başlangıcı (lebbeyke lebbeyk Allahümme lebbeyk...) bugün de aynıdır.
*İslam'dan önce Arabistan'da Ateizm diye bir şey bilinmiyordu. Evet İslamdan asırlar önce Ateist Yunan filozofları vardı ama o kültür o gelişmişlik o bilim o felsefe düzeyi dönemin şahikasıydı. Grek medeniyetine bakarsak pek çok kavim 600'lü yıllarda Greklerin Milat önceki halinden çok daha gerideydi.
*Muhammed'den önce Arabistan'da putları reddeden "Hanif"ler vardı.
*Muhammed zamanında Arabistan'da sadece putperestlik değil Hıristiyanlık, Musevilik, Hanif dini, Rukus (Haniflikle Hıristiyanlığın karışımı bir din) dini de vardı. Kesinlikle aralarında din savaşı yoktu.
*Muhammed şansını ilk olarak ve sadece Medine'de denemedi bir ara İslam'ı Taif'te yaymaya kalkınca taşlanıp kovuldu.
*Muhammed taşlanarak Mekke'ye zor kaçtıktan sonra kan ve yara bere içinde bir yere oturmuşken onun halini gören Utbe ve Şeybe durumuna acıdı köleleriyle bir sepet üzüm gönderdiler. Daha sonra bunlar Bedir'de Muhammed'in askerlerince katledildi.
*Bedir'den sonra kör bir kuyuya savaşta ölen bazı Mekkelilerin kafaları vücutlarından kesilip ayrılarak getirilip atıldı. Muhammed kuyunun başına geçip aşağıya doğru bağırıp çağırdı beddua etti. Ömer ya Resullallah bunlar öldü seni duymazlar ki, dediğinde Muhammed onların kendisini Ömer'den daha iyi duyduğuna yemin etti. Bu yemin bize Muhammed'in ruh sağlığı konusunda bir şey anlatabilir.
*Muhammed Hatice'den çekinirdi. Hatice ölünceye kadar başka kadınla evlenmedi.
*Muhammed ilahına önce hanifler gibi "Rahman" demişti fakat kimse peşinden gelmeyince o da Kureyşiler gibi "Allah" demeye başladı.
*Hudeybiye barışında anlaşma yazılırken Muhammed "Yaz Ali bismillahirrahmanirrahim" deyince anlaşmada Mekkelileri temsil eden Süheyl hayır "Eskisi gibi bismikallahümme denecek!" dedi Muhammed "Peki Süheyl'in dediği gibi yaz fark etmez" dedi.
*Kuran'da Allah iki yüz kereden fazla yemin eder yüreği yeten saysın bazı örnekler açıp bu ayetleri bakarsanız "andolsun"u görürsünüz: BAKARA SURESİ / 65),(BAKARA SURESİ / 87),(BAKARA SURESİ / 92), (BAKARA SURESİ / 96),(BAKARA SURESİ / 99),(BAKARA SURESİ / 102),(BAKARA SURESİ / 130),(BAKARA SURESİ / 145),(BAKARA SURESİ / 155),(AL-İ İMRAN SURESİ / 13),(AL-İ İMRAN SURESİ / 81),(AL-İ İMRAN SURESİ / 123),(AL-İ İMRAN SURESİ / 143),(AL-İ İMRAN SURESİ / 152),(AL-İ İMRAN SURESİ / 155), (AL-İ İMRAN SURESİ /157) ....................... liste böyle uzayıp gidiyor. Aceba bu kadar çok yemin etmek Allah'ın bir özelliği mi yoksa yalancı bir adamın özelliği olabilir mi?
*Kuran'da Allah "incire ve zeytine" "güneşe, aya ve yıldızlara" "deve derisine" "yükseltilmiş tavana" "denize" "atlara" yemin ediyor. Allah kendi yarattığı şeyler üzerine yemin ediyor. Çok ilginç. Bakın Allah nelere yemin ediyor.
*Kuranda "Canı çıksın" "Allah onların canını alsın" "Allah onları kahretsin" diye ayetler var yoksa bunları diyen Allah değil de başka birisi mi?
*Kuran'ın Allah'ı hızını alamıyor bakın neler diyor "aşağılık maymunlar" "susamış develer", "geberesiceler","eşekler".... Bu nasıl bir Allah kızıyor küfrediyor yemin ediyor beddua ediyor. İlginç bir Allah....
*Kuranın Allah'ı biraz tuhaftır yaratıklarından yardım ister: "Ey iman edenler, eğer siz Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır." (MUHAMMED SURESİ / 7)
Yalnız Allah hangi surede yardım istemiş dikkat!
Hatta Allah ara sıra paraya sıkışıp borç ister: "Allah'a güzel bir borç verecek olan kimdir? Artık Allah, bunu onun için kat kat arttırır. Onun için 'kerim (üstün ve onurlu) bir ecir vardır." (HADİD SURESİ / 11)
Ama bak faiziyle ödüyormuş vay faizci Allah vay.
*Bugünkünden farklı olarak Allah'ın üç kızı olduğuna inanılırdı. (Lat, Menat, Uzza) Günümüzde de bu ortakların yerine evliyalar şirk koşulmakta. (Yardım et Ya Hızır)
*Bu iki örneğe bakarsak şunu çok rahat söyleyebiliriz ki İslam putperest bir dindir. Yeni ve farklı bir şey değil eski dinde bir reformdur.
*İslam'dan önce besmele "Bismikallahümme" şeklindeydi. (Allah'ın adıyla) Muhammed bunu "Bismillahirrahmanirrahim" (esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla) şekline çevirdi.
*İslamdan önce de bir iki ufak farkla say sırasında söylenen "Lebbeyke lebbeyk Allahüme lebbeyk..." (Allah'ım sana geldim...) diye başlayan salat söylenirdi. Başlangıcı (lebbeyke lebbeyk Allahümme lebbeyk...) bugün de aynıdır.
*İslam'dan önce Arabistan'da Ateizm diye bir şey bilinmiyordu. Evet İslamdan asırlar önce Ateist Yunan filozofları vardı ama o kültür o gelişmişlik o bilim o felsefe düzeyi dönemin şahikasıydı. Grek medeniyetine bakarsak pek çok kavim 600'lü yıllarda Greklerin Milat önceki halinden çok daha gerideydi.
*Muhammed'den önce Arabistan'da putları reddeden "Hanif"ler vardı.
*Muhammed zamanında Arabistan'da sadece putperestlik değil Hıristiyanlık, Musevilik, Hanif dini, Rukus (Haniflikle Hıristiyanlığın karışımı bir din) dini de vardı. Kesinlikle aralarında din savaşı yoktu.
*Muhammed şansını ilk olarak ve sadece Medine'de denemedi bir ara İslam'ı Taif'te yaymaya kalkınca taşlanıp kovuldu.
*Muhammed taşlanarak Mekke'ye zor kaçtıktan sonra kan ve yara bere içinde bir yere oturmuşken onun halini gören Utbe ve Şeybe durumuna acıdı köleleriyle bir sepet üzüm gönderdiler. Daha sonra bunlar Bedir'de Muhammed'in askerlerince katledildi.
*Bedir'den sonra kör bir kuyuya savaşta ölen bazı Mekkelilerin kafaları vücutlarından kesilip ayrılarak getirilip atıldı. Muhammed kuyunun başına geçip aşağıya doğru bağırıp çağırdı beddua etti. Ömer ya Resullallah bunlar öldü seni duymazlar ki, dediğinde Muhammed onların kendisini Ömer'den daha iyi duyduğuna yemin etti. Bu yemin bize Muhammed'in ruh sağlığı konusunda bir şey anlatabilir.
*Muhammed Hatice'den çekinirdi. Hatice ölünceye kadar başka kadınla evlenmedi.
*Muhammed ilahına önce hanifler gibi "Rahman" demişti fakat kimse peşinden gelmeyince o da Kureyşiler gibi "Allah" demeye başladı.
*Hudeybiye barışında anlaşma yazılırken Muhammed "Yaz Ali bismillahirrahmanirrahim" deyince anlaşmada Mekkelileri temsil eden Süheyl hayır "Eskisi gibi bismikallahümme denecek!" dedi Muhammed "Peki Süheyl'in dediği gibi yaz fark etmez" dedi.
*Kuran'da Allah iki yüz kereden fazla yemin eder yüreği yeten saysın bazı örnekler açıp bu ayetleri bakarsanız "andolsun"u görürsünüz: BAKARA SURESİ / 65),(BAKARA SURESİ / 87),(BAKARA SURESİ / 92), (BAKARA SURESİ / 96),(BAKARA SURESİ / 99),(BAKARA SURESİ / 102),(BAKARA SURESİ / 130),(BAKARA SURESİ / 145),(BAKARA SURESİ / 155),(AL-İ İMRAN SURESİ / 13),(AL-İ İMRAN SURESİ / 81),(AL-İ İMRAN SURESİ / 123),(AL-İ İMRAN SURESİ / 143),(AL-İ İMRAN SURESİ / 152),(AL-İ İMRAN SURESİ / 155), (AL-İ İMRAN SURESİ /157) ....................... liste böyle uzayıp gidiyor. Aceba bu kadar çok yemin etmek Allah'ın bir özelliği mi yoksa yalancı bir adamın özelliği olabilir mi?
*Kuran'da Allah "incire ve zeytine" "güneşe, aya ve yıldızlara" "deve derisine" "yükseltilmiş tavana" "denize" "atlara" yemin ediyor. Allah kendi yarattığı şeyler üzerine yemin ediyor. Çok ilginç. Bakın Allah nelere yemin ediyor.
*Kuranda "Canı çıksın" "Allah onların canını alsın" "Allah onları kahretsin" diye ayetler var yoksa bunları diyen Allah değil de başka birisi mi?
*Kuran'ın Allah'ı hızını alamıyor bakın neler diyor "aşağılık maymunlar" "susamış develer", "geberesiceler","eşekler".... Bu nasıl bir Allah kızıyor küfrediyor yemin ediyor beddua ediyor. İlginç bir Allah....
*Kuranın Allah'ı biraz tuhaftır yaratıklarından yardım ister: "Ey iman edenler, eğer siz Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır." (MUHAMMED SURESİ / 7)
Yalnız Allah hangi surede yardım istemiş dikkat!
Hatta Allah ara sıra paraya sıkışıp borç ister: "Allah'a güzel bir borç verecek olan kimdir? Artık Allah, bunu onun için kat kat arttırır. Onun için 'kerim (üstün ve onurlu) bir ecir vardır." (HADİD SURESİ / 11)
Ama bak faiziyle ödüyormuş vay faizci Allah vay.
10 Şubat 2009 Salı
İSLAM NASIL PALAZLANDI?
Müslümanlar genelde kervan soyma ve yağmalamayla geçiniyordu. Bedir ve Hendek Savaşları'nın nedeni Müslümanların kervan yağmalamasıydı. Peki bu yağmalamalar nedir ve ganimet taksimi nasıl yapılıyordu? Ayrıca Muhammed nasıl ve ne zaman ganimet paylaşımı yüzünden az kalsın Müslümanlardan dayak yiyordu da ucuz kurtuldu? Hepsini anlatacağım bu başlıkta.
Ganimet düşmandan zor yoluyla alınan her şeydir. Mesela bu ölen ya da teslim olan düşmanınızın zırhı, silahı, şahsi eşyası, evi, arsası, düşmanın kendisi (köle), çocuğu (köle), karısı-kızı-kız kardeşi (cariye/seks işçisi) bunlar ganimettir.
Ganimet Muhammed'den önce İsevilikte deMusevilikte de yoktu. Bu İslamiyet öncesindeki iki din ganimeti haram bilmiş ve bir şehri yağmaladıkları zaman malları almayıp yakmışlardı. Bu şekilde savaş sonrası malları Allah'a kurban etmişlerdi.
Ganimet aslında İslam öncesi dönemde putperestlerde vardı ve putperest bir adetti. Ganimet ve yağmanın Arabistan'da İslam'da bile helal kılınmasının sebebi elbette ki tarımsal üretimin yetersizliği ve >Müslümanların yoksulluğudur.
Üretimin düşük olduğu hele hele insanların çoğunun göçebe olduğu bir toplumda ganimet ve yağmalama hayatın ayrılmaz bir parçasıdır. Buna örnek olarak Moğolları gösterebiliriz. Nasıl ki Arabistan sıcak Moğolistan da çok soğuk ve tarımsal randıman yetersiz. Savaşın kılıç ve kalkanla yapıldığı çağlarda Moğollar çok zengin ve yağmacıydı oysa şimdi oysa şimdi Moğolistan çok fakir bir ülke.
Gelelim putperestlerin ganimet taksimine İslam öncesi dönemde komutanın ganimetten aldığı pay hariç bir de fazladan bir şey alma hakkı vardı. Muhammed bu geleneği devam ettirdi kendisi de payından ziyade fazlalık aldı. Ayrıca İslam öncesi ganimetin 1/4'ü komutana verilip geri kalanı askerler arasında paylaşılırdı.
Bakalım Kuran'daki paylaşım nasılmış görelim.
"Sana savaş-ganimetlerini sorarlar. De ki: "Ganimetler Allah'ın ve Resûlündür. Buna göre, eğer mü'min iseniz Allah'tan korkup-sakının, aranızı düzeltin ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin." (ENFAL SURESİ / 1)
Yani başta ganimetin tamamı Muhammed'e ait. Pekiyi sonra?
"Bilin ki, 'ganimet olarak ele geçirdiğiniz' şeylerin beşte biri, muhakkak Allah'ın, Resûlün, yakınların, yetimlerin, yoksulların ve yolcunundur. Eğer Allah'a, hak ile batılın birbirinden ayrıldığı gün, iki ordunun karşı karşıya geldiği günde (Bedir'de) kulumuza indirdiğimize iman ediyorsanız (ganimeti böyle bölüşün). Allah, her şeye güç yetirendir." (ENFAL SURESİ / 41)
Çok kısa bir süre sonra aynı surede bir sonraki ayette Allah fikir değiştirmiş. Aceba neden? Bakalım neden:
"Huneyn savaşı dönüşü yol alırlarken bedeviler ısrarla ganimetin taksimini talep ediyorlardı. Öyleki bir ara Resul ü bir semure agacına dogru sıkıştırdılar ve ribasını kaptılar. Bunun üzerine durup şöyle dedi : Ribamı verin, şu taşlar sayısınca koyun olsa ben gene de onu aranızda taksim ederdim. Ve sonra görürdünüz ki ben ne cimriyim, ne yalancıyım, ne de korkagım. (Buhari 3/1308)"
Ağacın altında sıkıştırmışlar ribasını kapmışlar az daha dayak yiyormuş. Hem ne demiş: "Ben ne cimriyim, ne yalancıyım, ne de korkagım." İşte Buhari'nin sahih hadisi. Bir insan neden bunu der? Yoksa askerler Muhammed'e cimri, korkak ya da yalancı mı dedi?
Ganimetten bahsedip de “Müellefe i Kulub”u anmamak olmaz. Nedir müellefe i Kulub? Bunu anlatmadan önce kısa bir bilgi vermekte yarar var.
Bedir Savaşı’na savaşamayacak kadar yaşlı olanlar da gelmiş geride kalıp savaşı izlemişlerdi. Muhammed bu yaşlılara savaşmadıkları için ganimetten pay vermemişti. E ne olmuş, diyebilirsiniz.
İşte bunu dediğinizde ben de Müellefe i Kulub’u anlatırım.. Müellefe i Kulub Kureyş ileri gelenlerine savaşmadıkları halde verilen mallardı hem savaş sonrası ganimetlerden hem de devlet hazinesinden bunlar az buz mal değildi. Bunlar Müslüman olmamış müşriklere Müslüman olmaları karşılında verilen rüşvetti. Müslümanlar bu uygulamayı savunur ve bunun doğru olduğunu amacın “ileri gelen nüfuz sahibi olan liderlerin kalbini İslam’a ısıtmak” olduğunu söyler
Gelin burada Diyanet’in web sitesinden yaptığım bir alıntıyı okuyalım bakalım Müslümanlar Muhammed’in dağıttığı malları nasıl anlatıyor:
"Müellefe-i kulûb" denilen bu kimselerin sayısı, 30 kadardı. Rasûlüllah (s.a.s.) bunların bir kısmına 100'er deve ile münâsip miktâr gümüş verdi. Ebû Süfyân ile oğlu Muâviye, Ebû Cehil'in oğlu İkrime, Amr oğlu Süheyl, Ümeyye oğlu Safvân, Ebû Talha oğlu Şeybe bunlardandır. Diğer kısmına ise, durumlarına göre 50'şer veya 40'ar deve, uygun mikdarda gümüş verildi.”.
İyi de Allah kalplerini İslam’a ısıtsın yoksa deve vermeden Allah bunu yapamıyor mu? Şu halde size kimse yüz deve vermediyse siz de Müslüman olmaya mecbur değilsiniz. Adalet bunu gerektirir.
Ensardan bir genç haklı olarak tepki gösteriyor. Gidip savaşta vuruşmuş kılıcında kan var tabii. Ama İslami kaynaklar bu genç için “münafık” diyor. Ne demiş bu “münafık”: “Bu taksimde Allah rızası gözetilmedi” demiş.
Muhammed bu lafı öğrenince Ansardan yaşlıları bir güzel azarlamış ve sözlerini şöyle noktalamış: . “Sabrediniz ki, Kevser havzı başında bana kavuşasınız” İyi de Kureyş ileri gelenleri neden sabretmiyor neden onlara malları çok fazla ve zengin olduğu halde daha da kötüsü savaşmadıkları halde ganimet veriliyor? Bu nasıl adalettir, bu nasıl insanlıktır?
Beni Kaynukan’ın Medine’den Kovuluşu ve Mallarının Talan Edilmesi: Müslüman bir kadın Yahudi bir kuyumcudan alışveriş yaparken orada bulunan bir Yahudi kadını taciz eder ordan geçen bir Müslüman durumu görüp Yahudi’yi öldürür ve Yahudiler de onu öldürür.
Bunlar Müslümanlarla dostluk anlaşması yapmıştı ve Muhammed bunun üzerine anlaşmayı yenilemek ister. Yahudiler bunu kabul etmez.
(Burda bir saçmalık var İslam’dan önce de “kısas” ve “diyet” vardı. Muhammed ya kısas uygulamalı ya da diyet almalıydı. Anlaşma yenilemek de ne oluyor? o halde üç ihtimal var.
1.Anlaşma yenilenmek istenmesi diye bir şey yok. Bu Muhammed’in tüm kabileyi cezalandırması mazur göstermek için uydurulmuş.
2. Muhammed fırsattan istifade Yahudilerin gırtlağını sıkmak istemiş anlaşmaya ağır hükümler koymak istemiş.
3.Anlaşma bahanesiyle çağırıp öldürtmek istemiş, olabilir.
Bu ihtimaller hiçbir kaynakta olmasa da olsa objektif bakınca bunu düşündürüyor. Bence akla en yakın olanı ilk seçenek. Çünkü cinayet durumunda üç seçenek var: diyet, kısas, (maktülün en yakınının affı durumunda da) beraat. Anlaşma yenilemek de ne? Ayrıca çok güçsüz olan Yahudiler anlaşmayı yenilemekten başka hiçbir şey yapamazdı. Hepi topu tüm nüfusları yedi yüz kişiydi ki. Müslümanların sadece asker sayısı daha fazla idi. Ayrıca pek çok kaynakta anlaşmayı yenilemek istedi diye bir şey görmedim. Müslüman gencin öldürülüşü üzerine olayın patlak verdiğini yazan kaynaklar da var.
Beni Kaynuka hepi topu yedi yüz kişi kuşatıldıktan on beş gün sonra teslim oluyorlar Muhammed hepsinin öldürülmesine hükmediyor ama Beni Kaynuka’lar Hazrec kabilesinin himayesinde olduğundan Hazrec ileri gelenlerinden Abdullah bin Ubey Yahudilerin öldürülmesine karşı çıktı. Hazreclilerle de arayı bozmak istemeyen Muhammed Yahudileri öldürmedi mallarına el koyarak Medine’den sürdü. Malları ve toprakları Müslümanlara kaldı.
Nadiroğulları Gazası: Bir Müslüman iki kişiyi öldürmüştü kişinin mensup olduğu tarafa diyet ödenecekti. (Bu durum yukardaki iddiama delildir.Anlaşma yenilenmez kısas yapılır ya da diyet ödenir. İkisi de olmazsa iki kabile arasında savaş ya da kan davası olur.) Müslümanlarla Beni Nadir arasındaki anlaşmaya göre Beni Nadir’in de diyete ortak olması gerekmektedir. Muhammed Beni Nadir’le görüşüp durumu konuşur. Beni Nadir Muhammed’e beklemesini söyler ve diyeti getirmeye giderler.
Muhammed bir evin gölgesinde duvar dibinde bekler güya Allah’tan vahiy alır ve Yahudilerin kafasına atmak için dama taş çıkardıklarını söyler. Muhammed hiçbir şey görmeden nasıl böyle bir iddiada bulunuyor? Gerçi bence Allah’tan hiçbir zaman vahiy almadı ya peygamber olduğunu kabul etsek bile hadi bu vahiy değil de evhamsa. İçine düşen bir şüpheyi vahiy sanıyorsa. Muhammed sırf paranoyası yüzünden insanları yurdundan sürüyor. Ama bence bu paranoya da değil çünkü teslim olduklarında Muhammed onları ne öldürtüyor ne esir alıyor hatta yanlarında bir miktar mal götürmelerine bile izin veriyor.
Belki de Muhammed Yahudileri beklerken güçsüz olduklarını gördü şehri iyice tanıdı ve aklına böyle bir fikir geldi. İnsan görmediği halde Allah söyledi diye nasıl iddia eder var mı şahidin?
Bunlar da 15-20 gün dayanıp Müslümanlara epey techizat, mal, ev ve topraklarını bırakarak sürüldüler. Hendek Savaşı’nın bir nedeni de bu olay (Bir ittifakı ve savaşı Yahudiler Mekkelilere teklif etmişti.) Diğer nedeni de Müslümanların sürekli Yahudi ve Kureyş kervanlarını yağmalamasıydı. Ama İslami kaynaklar buna “yağma” demez de “kervanların Müslümanlarca rahatsız edilmesi” der.
Bu iki gazalardan başka yığınla kervan yağmalama olayları da olmuştur tarih hepsini maalesef yazamamıştır.
Beni Mustalık Gazası: Medine’ye yakın bir yerdeydiler. Müslümanlarla hiçbir sorun yaşamamışken çevre kabilelerle birleşip Müslümanların üzerine yürüyecekleri haber alındı. Bunun üzerine Muhammed 1000 kişilik bir orduyla üzerlerine yürüdü. Müslüman olmalarını teklif etti kabul etmediler savaş sonunda ganimet olarak 5000 koyun ve 2000 devenin yanı sıra epey mal mülk ele geçirilip 700 Yahudi esir edildi.
Konuyla ilgili bir hadis kaynakların sahihliğine dikkat!
Ebu Said el Hudrî anlatıyor:
- "Peygamberle birlikte Benû Mustalık Gazası'na çıktık. Ve Arap tutsaklarından tutsaklar elde ettik. O sırada kadınlar iştahımızı çekti. Bekârlık çok güç gelmişti bize o günlerde. Ve azil yapmak istedik. İstiyorduk azil yapmayı Ancak, Peygamber aramızdayken ona sormadan nasıl azil yapacağız?' dedik ve gidip peygambere sorduk. Peygamber de azil yapmamakta sizin için bir sakınca yoktur. (Yapabilirsiniz de. Yapmaya bilirsiniz de.) Ama bilin ki, kıyamet gününe değin meydana gelecek bir yavru, ne olursa olsun meydana gelir." (Bkz. Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l-Itk/13; Tecrîd, hadis no: 1596; Müslim, e's-Sahih, Kitabu'n-Nikâh/127, hadis no: 1438; Ebu Davud, Sünen, Kitabu'n-Nikâh/49, hadis no: 2170.)
Azil nedir? Azil meniyi kadınların cinsel organına değil dışarı boşaltmaktır. Yahudilikte günah kabul edilir. İslam’da serbest bırakılmıştır. “Cariye” zaten maldır. İslam’da mülkiyet hukukunda cariye ve köle geçer bu olay “tecavüz” değil İslam’a göre “malını kullanma”dır. "
Bu suretle (yani meniyi dışa boşaltmak biçiminde) esir kadınlara yaklaşmak istemeleri (şu yüzdendir): Yüklü (gebe) veya evlat anası kadınlar satılamazdı. Halbuki gazilerin paraya ihtiyaçlan bulunduğundan satmak istiyorlardı." (Bkz. Diyanet yayınlanndan Tecrîd, 1596 numaralı hadis, not: 1.)
Eğer bu derce sahih bir hadisi inkar edecek kadar yüzsüz olan varsa şu ayeti suratına çarpabilirsiniz:
Nisa Suresi ayet 24: Kocalı kadınlarla evlenmek de haram; ancak sahibi olduğunuz cariyeler müstesna. Allah'ın yazısı bu, emri bunlar size ve bunlardan başkalarını, evlenmeniz ve zinâda bulunmamanız için arayıp istemeniz helâl edilmiştir size. Kadınlardan biriyle evlenerek faydalandığınız takdîrde mehirlerini kararlaştırıldığı veçhile verin. Miktarını tâyin ettikten sonra gönül hoşluğuyla herhangi bir hususta uyuşursanız suç yok size. Şüphe yok ki Allah her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Kadının kocası da olsa eğer savaşta esir ettiyseniz artık rahatça tecavüz edebilirsiniz.
Beni Kureyza Gazası: Kureyza oğulları Mekkelilerle işbirliği yapmak ve Muhammed hakkında kötü sözler söylemekle suçlandı. Müslümanların üzerlerine yürümesi üzerine Kureyzalar kaleye çekildi. Defalarca kez barış istekleri reddedildi önce taşıyabildikleri kadar malla gitmek istediler reddedildi. Sonra tek bir çöp bile almadan gitmek istediler reddedildi. Muhammed kayıtsız şartsız teslim olmalarını istiyordu. 25 gün dayanabildiler sonra da teslim oldular. Yetişkin erkeklerin kafaları kesildi kadınlar ve çocuklar esir edildi. Mallarına ve topraklarına el konuldu.
Bu savaşta Muhammed ganimet olarak Cüveyriye’yi aldı. Cüveyriye kabile reisinin kızıydı, kocası savaşta ölmüştü babası esir edildi. Hazinelerin yerini söyletmek istediler söylemeyince Muhammed adamı feci işkencelerle öldürttü. Ve dönüşte aynı gece Cüveyriye’yi nikahlayıp koynuna aldı. Bu tecavüz değil mi? İslamcılar büyük bir yüzsüzlükle Cüveyriye’nin kendi isteğiyle Muhammed’le evlendiğini saçmalar. Hangi kadın hem babasının hem kocasının katiliyle ikisini de katlettiği gün kendi rızasıyla yatağa girer? Velev ki babasından ve kocasından nefret etsin böyle bir şey mümkün değil.
Hayber’in Fethi: Hayber Yahudileri Hendek Savaşı’nda Kureyşilerle işbirliği yapmakla suçlanarak Hayber kuşatıldı 20 günde kaleler bir bir zaptedildi. Yahudiler topraklarında mülk sahibi olmasa da maraba olarak kalmak istediler bu istekleri kabul edildi ve her yıl mahsülün yarısını Müslümanlara verdiler.
Fedek ve Vadi’l-Kura’nın alınması: Hayber dönüşü önce Fedek Yahudilerine İslam’a girmeleri teklif edildi. Kabul etmediler ama topraklarımız sizin olsun biz de Kureyzalar gibi ortakçı olalım dediler.
Vadi’l Kura’daki Yahudiler de İslam’a çağrıldı kabul etmediler dört gün savaş yapıldı sonunda ağır kayıplar verip teslim oldular. Bunlar da ortakçılık teklif etti ve istekleri kabul edildi.
Görüldüğü gibi şer’i hükümler falan değil günün şartlarına göre hareket edilmiş. Topraksız Müslümanlar zengin olup toprağa kavuştukça fethedilen yerlerdeki Yahudiler öldürülmeyip köleleştirilmiş.
Ganimet düşmandan zor yoluyla alınan her şeydir. Mesela bu ölen ya da teslim olan düşmanınızın zırhı, silahı, şahsi eşyası, evi, arsası, düşmanın kendisi (köle), çocuğu (köle), karısı-kızı-kız kardeşi (cariye/seks işçisi) bunlar ganimettir.
Ganimet Muhammed'den önce İsevilikte deMusevilikte de yoktu. Bu İslamiyet öncesindeki iki din ganimeti haram bilmiş ve bir şehri yağmaladıkları zaman malları almayıp yakmışlardı. Bu şekilde savaş sonrası malları Allah'a kurban etmişlerdi.
Ganimet aslında İslam öncesi dönemde putperestlerde vardı ve putperest bir adetti. Ganimet ve yağmanın Arabistan'da İslam'da bile helal kılınmasının sebebi elbette ki tarımsal üretimin yetersizliği ve >Müslümanların yoksulluğudur.
Üretimin düşük olduğu hele hele insanların çoğunun göçebe olduğu bir toplumda ganimet ve yağmalama hayatın ayrılmaz bir parçasıdır. Buna örnek olarak Moğolları gösterebiliriz. Nasıl ki Arabistan sıcak Moğolistan da çok soğuk ve tarımsal randıman yetersiz. Savaşın kılıç ve kalkanla yapıldığı çağlarda Moğollar çok zengin ve yağmacıydı oysa şimdi oysa şimdi Moğolistan çok fakir bir ülke.
Gelelim putperestlerin ganimet taksimine İslam öncesi dönemde komutanın ganimetten aldığı pay hariç bir de fazladan bir şey alma hakkı vardı. Muhammed bu geleneği devam ettirdi kendisi de payından ziyade fazlalık aldı. Ayrıca İslam öncesi ganimetin 1/4'ü komutana verilip geri kalanı askerler arasında paylaşılırdı.
Bakalım Kuran'daki paylaşım nasılmış görelim.
"Sana savaş-ganimetlerini sorarlar. De ki: "Ganimetler Allah'ın ve Resûlündür. Buna göre, eğer mü'min iseniz Allah'tan korkup-sakının, aranızı düzeltin ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin." (ENFAL SURESİ / 1)
Yani başta ganimetin tamamı Muhammed'e ait. Pekiyi sonra?
"Bilin ki, 'ganimet olarak ele geçirdiğiniz' şeylerin beşte biri, muhakkak Allah'ın, Resûlün, yakınların, yetimlerin, yoksulların ve yolcunundur. Eğer Allah'a, hak ile batılın birbirinden ayrıldığı gün, iki ordunun karşı karşıya geldiği günde (Bedir'de) kulumuza indirdiğimize iman ediyorsanız (ganimeti böyle bölüşün). Allah, her şeye güç yetirendir." (ENFAL SURESİ / 41)
Çok kısa bir süre sonra aynı surede bir sonraki ayette Allah fikir değiştirmiş. Aceba neden? Bakalım neden:
"Huneyn savaşı dönüşü yol alırlarken bedeviler ısrarla ganimetin taksimini talep ediyorlardı. Öyleki bir ara Resul ü bir semure agacına dogru sıkıştırdılar ve ribasını kaptılar. Bunun üzerine durup şöyle dedi : Ribamı verin, şu taşlar sayısınca koyun olsa ben gene de onu aranızda taksim ederdim. Ve sonra görürdünüz ki ben ne cimriyim, ne yalancıyım, ne de korkagım. (Buhari 3/1308)"
Ağacın altında sıkıştırmışlar ribasını kapmışlar az daha dayak yiyormuş. Hem ne demiş: "Ben ne cimriyim, ne yalancıyım, ne de korkagım." İşte Buhari'nin sahih hadisi. Bir insan neden bunu der? Yoksa askerler Muhammed'e cimri, korkak ya da yalancı mı dedi?
Ganimetten bahsedip de “Müellefe i Kulub”u anmamak olmaz. Nedir müellefe i Kulub? Bunu anlatmadan önce kısa bir bilgi vermekte yarar var.
Bedir Savaşı’na savaşamayacak kadar yaşlı olanlar da gelmiş geride kalıp savaşı izlemişlerdi. Muhammed bu yaşlılara savaşmadıkları için ganimetten pay vermemişti. E ne olmuş, diyebilirsiniz.
İşte bunu dediğinizde ben de Müellefe i Kulub’u anlatırım.. Müellefe i Kulub Kureyş ileri gelenlerine savaşmadıkları halde verilen mallardı hem savaş sonrası ganimetlerden hem de devlet hazinesinden bunlar az buz mal değildi. Bunlar Müslüman olmamış müşriklere Müslüman olmaları karşılında verilen rüşvetti. Müslümanlar bu uygulamayı savunur ve bunun doğru olduğunu amacın “ileri gelen nüfuz sahibi olan liderlerin kalbini İslam’a ısıtmak” olduğunu söyler
Gelin burada Diyanet’in web sitesinden yaptığım bir alıntıyı okuyalım bakalım Müslümanlar Muhammed’in dağıttığı malları nasıl anlatıyor:
"Müellefe-i kulûb" denilen bu kimselerin sayısı, 30 kadardı. Rasûlüllah (s.a.s.) bunların bir kısmına 100'er deve ile münâsip miktâr gümüş verdi. Ebû Süfyân ile oğlu Muâviye, Ebû Cehil'in oğlu İkrime, Amr oğlu Süheyl, Ümeyye oğlu Safvân, Ebû Talha oğlu Şeybe bunlardandır. Diğer kısmına ise, durumlarına göre 50'şer veya 40'ar deve, uygun mikdarda gümüş verildi.”.
İyi de Allah kalplerini İslam’a ısıtsın yoksa deve vermeden Allah bunu yapamıyor mu? Şu halde size kimse yüz deve vermediyse siz de Müslüman olmaya mecbur değilsiniz. Adalet bunu gerektirir.
Ensardan bir genç haklı olarak tepki gösteriyor. Gidip savaşta vuruşmuş kılıcında kan var tabii. Ama İslami kaynaklar bu genç için “münafık” diyor. Ne demiş bu “münafık”: “Bu taksimde Allah rızası gözetilmedi” demiş.
Muhammed bu lafı öğrenince Ansardan yaşlıları bir güzel azarlamış ve sözlerini şöyle noktalamış: . “Sabrediniz ki, Kevser havzı başında bana kavuşasınız” İyi de Kureyş ileri gelenleri neden sabretmiyor neden onlara malları çok fazla ve zengin olduğu halde daha da kötüsü savaşmadıkları halde ganimet veriliyor? Bu nasıl adalettir, bu nasıl insanlıktır?
Beni Kaynukan’ın Medine’den Kovuluşu ve Mallarının Talan Edilmesi: Müslüman bir kadın Yahudi bir kuyumcudan alışveriş yaparken orada bulunan bir Yahudi kadını taciz eder ordan geçen bir Müslüman durumu görüp Yahudi’yi öldürür ve Yahudiler de onu öldürür.
Bunlar Müslümanlarla dostluk anlaşması yapmıştı ve Muhammed bunun üzerine anlaşmayı yenilemek ister. Yahudiler bunu kabul etmez.
(Burda bir saçmalık var İslam’dan önce de “kısas” ve “diyet” vardı. Muhammed ya kısas uygulamalı ya da diyet almalıydı. Anlaşma yenilemek de ne oluyor? o halde üç ihtimal var.
1.Anlaşma yenilenmek istenmesi diye bir şey yok. Bu Muhammed’in tüm kabileyi cezalandırması mazur göstermek için uydurulmuş.
2. Muhammed fırsattan istifade Yahudilerin gırtlağını sıkmak istemiş anlaşmaya ağır hükümler koymak istemiş.
3.Anlaşma bahanesiyle çağırıp öldürtmek istemiş, olabilir.
Bu ihtimaller hiçbir kaynakta olmasa da olsa objektif bakınca bunu düşündürüyor. Bence akla en yakın olanı ilk seçenek. Çünkü cinayet durumunda üç seçenek var: diyet, kısas, (maktülün en yakınının affı durumunda da) beraat. Anlaşma yenilemek de ne? Ayrıca çok güçsüz olan Yahudiler anlaşmayı yenilemekten başka hiçbir şey yapamazdı. Hepi topu tüm nüfusları yedi yüz kişiydi ki. Müslümanların sadece asker sayısı daha fazla idi. Ayrıca pek çok kaynakta anlaşmayı yenilemek istedi diye bir şey görmedim. Müslüman gencin öldürülüşü üzerine olayın patlak verdiğini yazan kaynaklar da var.
Beni Kaynuka hepi topu yedi yüz kişi kuşatıldıktan on beş gün sonra teslim oluyorlar Muhammed hepsinin öldürülmesine hükmediyor ama Beni Kaynuka’lar Hazrec kabilesinin himayesinde olduğundan Hazrec ileri gelenlerinden Abdullah bin Ubey Yahudilerin öldürülmesine karşı çıktı. Hazreclilerle de arayı bozmak istemeyen Muhammed Yahudileri öldürmedi mallarına el koyarak Medine’den sürdü. Malları ve toprakları Müslümanlara kaldı.
Nadiroğulları Gazası: Bir Müslüman iki kişiyi öldürmüştü kişinin mensup olduğu tarafa diyet ödenecekti. (Bu durum yukardaki iddiama delildir.Anlaşma yenilenmez kısas yapılır ya da diyet ödenir. İkisi de olmazsa iki kabile arasında savaş ya da kan davası olur.) Müslümanlarla Beni Nadir arasındaki anlaşmaya göre Beni Nadir’in de diyete ortak olması gerekmektedir. Muhammed Beni Nadir’le görüşüp durumu konuşur. Beni Nadir Muhammed’e beklemesini söyler ve diyeti getirmeye giderler.
Muhammed bir evin gölgesinde duvar dibinde bekler güya Allah’tan vahiy alır ve Yahudilerin kafasına atmak için dama taş çıkardıklarını söyler. Muhammed hiçbir şey görmeden nasıl böyle bir iddiada bulunuyor? Gerçi bence Allah’tan hiçbir zaman vahiy almadı ya peygamber olduğunu kabul etsek bile hadi bu vahiy değil de evhamsa. İçine düşen bir şüpheyi vahiy sanıyorsa. Muhammed sırf paranoyası yüzünden insanları yurdundan sürüyor. Ama bence bu paranoya da değil çünkü teslim olduklarında Muhammed onları ne öldürtüyor ne esir alıyor hatta yanlarında bir miktar mal götürmelerine bile izin veriyor.
Belki de Muhammed Yahudileri beklerken güçsüz olduklarını gördü şehri iyice tanıdı ve aklına böyle bir fikir geldi. İnsan görmediği halde Allah söyledi diye nasıl iddia eder var mı şahidin?
Bunlar da 15-20 gün dayanıp Müslümanlara epey techizat, mal, ev ve topraklarını bırakarak sürüldüler. Hendek Savaşı’nın bir nedeni de bu olay (Bir ittifakı ve savaşı Yahudiler Mekkelilere teklif etmişti.) Diğer nedeni de Müslümanların sürekli Yahudi ve Kureyş kervanlarını yağmalamasıydı. Ama İslami kaynaklar buna “yağma” demez de “kervanların Müslümanlarca rahatsız edilmesi” der.
Bu iki gazalardan başka yığınla kervan yağmalama olayları da olmuştur tarih hepsini maalesef yazamamıştır.
Beni Mustalık Gazası: Medine’ye yakın bir yerdeydiler. Müslümanlarla hiçbir sorun yaşamamışken çevre kabilelerle birleşip Müslümanların üzerine yürüyecekleri haber alındı. Bunun üzerine Muhammed 1000 kişilik bir orduyla üzerlerine yürüdü. Müslüman olmalarını teklif etti kabul etmediler savaş sonunda ganimet olarak 5000 koyun ve 2000 devenin yanı sıra epey mal mülk ele geçirilip 700 Yahudi esir edildi.
Konuyla ilgili bir hadis kaynakların sahihliğine dikkat!
Ebu Said el Hudrî anlatıyor:
- "Peygamberle birlikte Benû Mustalık Gazası'na çıktık. Ve Arap tutsaklarından tutsaklar elde ettik. O sırada kadınlar iştahımızı çekti. Bekârlık çok güç gelmişti bize o günlerde. Ve azil yapmak istedik. İstiyorduk azil yapmayı Ancak, Peygamber aramızdayken ona sormadan nasıl azil yapacağız?' dedik ve gidip peygambere sorduk. Peygamber de azil yapmamakta sizin için bir sakınca yoktur. (Yapabilirsiniz de. Yapmaya bilirsiniz de.) Ama bilin ki, kıyamet gününe değin meydana gelecek bir yavru, ne olursa olsun meydana gelir." (Bkz. Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l-Itk/13; Tecrîd, hadis no: 1596; Müslim, e's-Sahih, Kitabu'n-Nikâh/127, hadis no: 1438; Ebu Davud, Sünen, Kitabu'n-Nikâh/49, hadis no: 2170.)
Azil nedir? Azil meniyi kadınların cinsel organına değil dışarı boşaltmaktır. Yahudilikte günah kabul edilir. İslam’da serbest bırakılmıştır. “Cariye” zaten maldır. İslam’da mülkiyet hukukunda cariye ve köle geçer bu olay “tecavüz” değil İslam’a göre “malını kullanma”dır. "
Bu suretle (yani meniyi dışa boşaltmak biçiminde) esir kadınlara yaklaşmak istemeleri (şu yüzdendir): Yüklü (gebe) veya evlat anası kadınlar satılamazdı. Halbuki gazilerin paraya ihtiyaçlan bulunduğundan satmak istiyorlardı." (Bkz. Diyanet yayınlanndan Tecrîd, 1596 numaralı hadis, not: 1.)
Eğer bu derce sahih bir hadisi inkar edecek kadar yüzsüz olan varsa şu ayeti suratına çarpabilirsiniz:
Nisa Suresi ayet 24: Kocalı kadınlarla evlenmek de haram; ancak sahibi olduğunuz cariyeler müstesna. Allah'ın yazısı bu, emri bunlar size ve bunlardan başkalarını, evlenmeniz ve zinâda bulunmamanız için arayıp istemeniz helâl edilmiştir size. Kadınlardan biriyle evlenerek faydalandığınız takdîrde mehirlerini kararlaştırıldığı veçhile verin. Miktarını tâyin ettikten sonra gönül hoşluğuyla herhangi bir hususta uyuşursanız suç yok size. Şüphe yok ki Allah her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Kadının kocası da olsa eğer savaşta esir ettiyseniz artık rahatça tecavüz edebilirsiniz.
Beni Kureyza Gazası: Kureyza oğulları Mekkelilerle işbirliği yapmak ve Muhammed hakkında kötü sözler söylemekle suçlandı. Müslümanların üzerlerine yürümesi üzerine Kureyzalar kaleye çekildi. Defalarca kez barış istekleri reddedildi önce taşıyabildikleri kadar malla gitmek istediler reddedildi. Sonra tek bir çöp bile almadan gitmek istediler reddedildi. Muhammed kayıtsız şartsız teslim olmalarını istiyordu. 25 gün dayanabildiler sonra da teslim oldular. Yetişkin erkeklerin kafaları kesildi kadınlar ve çocuklar esir edildi. Mallarına ve topraklarına el konuldu.
Bu savaşta Muhammed ganimet olarak Cüveyriye’yi aldı. Cüveyriye kabile reisinin kızıydı, kocası savaşta ölmüştü babası esir edildi. Hazinelerin yerini söyletmek istediler söylemeyince Muhammed adamı feci işkencelerle öldürttü. Ve dönüşte aynı gece Cüveyriye’yi nikahlayıp koynuna aldı. Bu tecavüz değil mi? İslamcılar büyük bir yüzsüzlükle Cüveyriye’nin kendi isteğiyle Muhammed’le evlendiğini saçmalar. Hangi kadın hem babasının hem kocasının katiliyle ikisini de katlettiği gün kendi rızasıyla yatağa girer? Velev ki babasından ve kocasından nefret etsin böyle bir şey mümkün değil.
Hayber’in Fethi: Hayber Yahudileri Hendek Savaşı’nda Kureyşilerle işbirliği yapmakla suçlanarak Hayber kuşatıldı 20 günde kaleler bir bir zaptedildi. Yahudiler topraklarında mülk sahibi olmasa da maraba olarak kalmak istediler bu istekleri kabul edildi ve her yıl mahsülün yarısını Müslümanlara verdiler.
Fedek ve Vadi’l-Kura’nın alınması: Hayber dönüşü önce Fedek Yahudilerine İslam’a girmeleri teklif edildi. Kabul etmediler ama topraklarımız sizin olsun biz de Kureyzalar gibi ortakçı olalım dediler.
Vadi’l Kura’daki Yahudiler de İslam’a çağrıldı kabul etmediler dört gün savaş yapıldı sonunda ağır kayıplar verip teslim oldular. Bunlar da ortakçılık teklif etti ve istekleri kabul edildi.
Görüldüğü gibi şer’i hükümler falan değil günün şartlarına göre hareket edilmiş. Topraksız Müslümanlar zengin olup toprağa kavuştukça fethedilen yerlerdeki Yahudiler öldürülmeyip köleleştirilmiş.
9 Şubat 2009 Pazartesi
HENDEK SAVAŞI
Hendek Savaşı Hicret'in 5. yılında vuku bulmuştu. Müslümanlar sürekli Kureyş kervanlarını vurup yağmalıyordu. Bir süredir Yahudilerle de sorun yaşanıyordu. Beni Nadir Yahudileri Medine'den sürülmüş ve Hayber'deki Yahudilerin yanına sığınmışlardı. Yahudiler, Mekkelilere Muhammed'e karşı birleşmeyi teklif etti. Yahudi liderler kalabalık bir heyetle Mekke'ye gitti. Mekke dışındaki Arap kabileleriyle de görüştüler. Mekkeliler dört bin kişiyken Müslümanların yağmalarından artık bıkan Yahudilerin ve civar kabilelerin de katılımıyla 10 bin kişilik bir ordu hazırlandı. Artık Medine'yi basıp İslam'ın kökünü kurutmak istiyorlardı.
Bu uzun hazırlıklar sürerken Mekkeliler daha civar kabileler ve Yahudilerle birleşip 10 bin kişiye varan bir ordu oluşturmadan Muhammed casusları sayesinde durumu yine haber almıştı. Müslümanlardan oluşacak bir ordu ancak üç bin kişiyi buluyordu. Hemen ashabı topladı ne yapabiliriz dedi. Selman-ı Farısi isimli sahabe şehrin etrafına hendek kazılmasını önerdi. Mekke'nin diğer tarafları hurmalıklar ya da evlerin yüksek duvarlarıyla çevrili olduğundan şehre sadece kuzeyden saldırılabilirdi. Bu demekti ki şehrin kuzeyini çeviren bir hendek yeterli olacaktı. İki hafta boyunca durup dinlenmeden hendek kazdılar.
On bin kişilik ordu Medine'ye yaklaşınca şaşırıp kaldı. Hendekler çok genişti. karşıya ulaşılacak gibi değildi. Bunun üzerine Müslümanlara ok ve taş atmaya başladılar. Müslümanlar da hendeğin diğer tarafından oklarla karşılık verdi.
Savaş böyle karşılıklı oklar ve taşlarla sürdü ama bu savaşta da er dileme
yapıldı. Mekke'nin çok güçlü namlı savaşçılarından Darrar, Nevfel ve Amr bin Abdived gibi birkaç kişi hendeğin daraldığı bir yerden karşıya atlamayı başardı.
Amr en güçlüleriydi çıkıp er diledi. Ali karşısına çıktı. Amr Ali'yi başından yaraladı ama Ali kılıcını Amr'ın Boynuna doğru savurup başını gövdesinden ayırdı. Bunun üzerine Ömer'in kardeşi Darrar Ali'nin üzerine yürüdü ama sonra fikir değiştirip kaçmaya başladı. Ali zaten yaralanmıştı Darrar'ı kovalamadı. Ama kardeşi Ömer Darrar'ın peşinden koşmaya başladı. Darrar kendisini kovalayanın Ali olduğunu sanarak kaçmaya devam ettiyse de peşinden gelenin Ömer olduğunu görünce durdu kılıcını kaldırdı kısa bir süre ikisi de oldukları yerde durdular. Sonra Darrar kardeşine vuramadı ve "Sana ettiğim bu iyiliği unutma Ömer!" deyip kaçtı.
Karşılıklı ok ve taşla savaş uzadıkça uzamıştı. Mekke'den gelenler böyle bir kuşatmaya hazır değillerdi. Mevsimlerden de kıştı. Buna rağmen kuşatma bir ay sürdü. Bir ay sonra öyle bir kum fırtınası başladı ki çadırları yerinden söküyordu. Mekkeliler ve Yahudilerin zaten umutları da tükenmişti bu fırtınada alel acele geri döndüler. Fırtına nedeniyle herşeylerini toparlayamadan döndükleri için Müslümanların eline bu savunma savaşından sonra bile hendeğin karşısında bırakılan bolca hurma, kazan, deve vb. ganimetler geçti.
İşin tuhaf yanı Müslüman kaynaklar bu fırtınaya Allah Resulü'nün mucizesi gözüyle bakmaktadır. İyi ama mevsimlerden kıştı ve zaten kışın oralarda çok şiddetli fırtınalar oluyordu. Yazın olsa belki bu mucize lafı anlaşılabilir. Ayrıca Allah neden Müslümanları kurtarmak için bir ay bekledi ki?
Bu uzun hazırlıklar sürerken Mekkeliler daha civar kabileler ve Yahudilerle birleşip 10 bin kişiye varan bir ordu oluşturmadan Muhammed casusları sayesinde durumu yine haber almıştı. Müslümanlardan oluşacak bir ordu ancak üç bin kişiyi buluyordu. Hemen ashabı topladı ne yapabiliriz dedi. Selman-ı Farısi isimli sahabe şehrin etrafına hendek kazılmasını önerdi. Mekke'nin diğer tarafları hurmalıklar ya da evlerin yüksek duvarlarıyla çevrili olduğundan şehre sadece kuzeyden saldırılabilirdi. Bu demekti ki şehrin kuzeyini çeviren bir hendek yeterli olacaktı. İki hafta boyunca durup dinlenmeden hendek kazdılar.
On bin kişilik ordu Medine'ye yaklaşınca şaşırıp kaldı. Hendekler çok genişti. karşıya ulaşılacak gibi değildi. Bunun üzerine Müslümanlara ok ve taş atmaya başladılar. Müslümanlar da hendeğin diğer tarafından oklarla karşılık verdi.
Savaş böyle karşılıklı oklar ve taşlarla sürdü ama bu savaşta da er dileme
yapıldı. Mekke'nin çok güçlü namlı savaşçılarından Darrar, Nevfel ve Amr bin Abdived gibi birkaç kişi hendeğin daraldığı bir yerden karşıya atlamayı başardı.
Amr en güçlüleriydi çıkıp er diledi. Ali karşısına çıktı. Amr Ali'yi başından yaraladı ama Ali kılıcını Amr'ın Boynuna doğru savurup başını gövdesinden ayırdı. Bunun üzerine Ömer'in kardeşi Darrar Ali'nin üzerine yürüdü ama sonra fikir değiştirip kaçmaya başladı. Ali zaten yaralanmıştı Darrar'ı kovalamadı. Ama kardeşi Ömer Darrar'ın peşinden koşmaya başladı. Darrar kendisini kovalayanın Ali olduğunu sanarak kaçmaya devam ettiyse de peşinden gelenin Ömer olduğunu görünce durdu kılıcını kaldırdı kısa bir süre ikisi de oldukları yerde durdular. Sonra Darrar kardeşine vuramadı ve "Sana ettiğim bu iyiliği unutma Ömer!" deyip kaçtı.
Karşılıklı ok ve taşla savaş uzadıkça uzamıştı. Mekke'den gelenler böyle bir kuşatmaya hazır değillerdi. Mevsimlerden de kıştı. Buna rağmen kuşatma bir ay sürdü. Bir ay sonra öyle bir kum fırtınası başladı ki çadırları yerinden söküyordu. Mekkeliler ve Yahudilerin zaten umutları da tükenmişti bu fırtınada alel acele geri döndüler. Fırtına nedeniyle herşeylerini toparlayamadan döndükleri için Müslümanların eline bu savunma savaşından sonra bile hendeğin karşısında bırakılan bolca hurma, kazan, deve vb. ganimetler geçti.
İşin tuhaf yanı Müslüman kaynaklar bu fırtınaya Allah Resulü'nün mucizesi gözüyle bakmaktadır. İyi ama mevsimlerden kıştı ve zaten kışın oralarda çok şiddetli fırtınalar oluyordu. Yazın olsa belki bu mucize lafı anlaşılabilir. Ayrıca Allah neden Müslümanları kurtarmak için bir ay bekledi ki?
Etiketler:
Ebu Sufyan,
Hendek,
İttifak,
Muhammed,
Yahudi
UHUD BOZGUNU
Bedir'de ölenlerden Utbe Hind'in babası, Velid Hind'in kardeşi, Şeybe ise Hind'in amcasıydı. Hind bunların öcü alınmadan yıkanmamaya ve kocasıyla yatmamaya yemin etti. Hind Mekke reisi Ebusufyan'ın karısıydı. Sadece Hind değil tüm Mekke intikam istiyordu.
İntikam için hazırlıklar başladı ve Uhud Savaşı Bedir Savaşı'ndan tam 10 gün sonra yapıldı.Ebusufyan ciddi bir şekilde hazırlıklara başladı para toplandı silahını kuşanan geldi. Civardan Mekkelilerle dost müttefik kabilelerden de yardım geldi böylece Mekke'de Üç bin kişilik bir ordu toplandı. Bu defa hazırlıklar iyiydi üç bin kişinin altı yüzü atlıydı. Mekke ordusunun sağ kanadında Halid Bin Velid ve emrindeki üç yüz atlı vardı. Sol kanatta ise Bedir'de ölen Ebucehil'in oğlu İrkime ve emrinde üç yüz atlı vardı. Ortada yaya muharipler vardı.
İki taraf da diğerinin yaptığı hazırlıklardan haberdar oluyordu. Bedir'den önce nasıl Müslümanların Kervan vurmaya hazırlandığını Ebucehil haber aldıysa şimdi de Muhammed Mekkeliler'in hazırlıklarını öğrenmişti. Zaten Müslümanların tamamı hicret etmeyip bir kısmı Mekke'de kalmıştı. Ben böyle bir bilgiye kaynaklarda rastlamamakla beraber şahsi kanaatim Mekke'de yaşayan bir Müslüman Medine'ye haber uçurmuştur. Başka türlü Muhammed bunu nasıl haber alsın hem de önceden? Muhammed durumu öğrenince eşraftan insanları topladı. Ne yapalım diye münazaraya başladılar. Muhammed şehirde bekleyip savunma savaşı verelim dediyse de çoğunluk meydan savaşı yapmak istedi. Muhammed öneriyi kabul etmek zorunda kaldı.
Medine'de hazırlanan Müslümanlar 700 kişilik bir orduyla yola çıktı. Kureyşiler Uhud dağına yaklaşmıştı Muhammed onlardan önce varmak istediği yere ulaştı sayı azlığını avantaja çevirecek bir konuma geçti. Dağ nal şeklindeydi ve iki ordunun konumu şu şekildeydi
http://img43.imageshack.us/img43/4135/uhud.jpg
Muhammed iç tarafta saldıran düşmanı karşılayacaktı girişten çok sayıda adamın geçip Müslüman ordusuna çok iyi saldırması mümkün olamayacağından avantaj Müslümanlarda olacaktı. Yalnız orda bir Ayneyn Geçidi vardı ki eğer Mekkelilerden bir grup bu geçidi dolanırsa Müslümanları arkadan çevirip çember içine alabilirdi. Muhammed iyi bir komutandı ve bunu da hesaplamıştı. Ayneyn Geçidine 80 okçu yerleştirdi ve “Galip de gelsek mağlup da olsak, benden emir gelmedikçe yerinizden ayılmayacaksınız” dedi.
Yine birkaç teke tek dövüşten sonra savaş başladı. Halidd bin Velid Ayneyn Geçidi'ni dolaşıp Müslümanları arkadan çevirmek istedi fakat okçuların ok yağmuru altında birkaç adamı öldü devam edemeyeceklerini anlayıp geri çekildiler. Halid birkaç kez daha aynı teşebbüste bulunduysa da her seferinde Ayneyn Geçidi'nde dağın eteklerine pusu kuran okçuların oklarıyla karşılaşıp geri çekildi. Daha sonra Müslümanlar Mekkelileri bozguna uğratmış, Kureyşiler kaçmaya başlamıştı.
Mekkeliler can derdiyle kaçarken askerleri yüreklendirmek için yanlarında getirdikleri yiğitçe vuruşanlara verileceği vaat edilen kıymetli malları bırakmışlardı. Müslümanlardan bir kısmı da Mekkelileri kovalamayı bırakıp malları yağma ediyordu.Vaziyeti dağdaki okçular da gördü ve Muhammed'in emirlerini umursamayıp koşa koşa yağmaya katıldılar tam bu sırada Halid okçuların yerinden ayrıldığını gördü ve süvarileriyle dört nala atlarını koşturarak Ayneyn Geçidi'ni geçip Müslümanları arkadan çevirdi. Bozulup gerileyen Kureyş ordusu Halid'in atlılarının Müslüman ordusunu arkadan çevirdiğini görünce toparlanıp önden saldırdılar. Muhammed atllan bir taşla miğferinin koruması kırılıp suratına battı ve dişi de kırıldı. Etrafındaki bir avuç sahabi başta Ali olmak üzere canları pahasına onu koruyordu hatta Muhammed'e ok atılacağını gören Ebu Deccane Muhammed'in üzerine atılıp vücuduyla korumuş ve oklar Ebu Deccane'nin sırtını delik deşik edip Ebu Deccane ölmüştü. Muhammed'in etrafındaki bir avuç sahabi zar zor çarpışarak kaçtı.
Uhud Gazası'nda bozgun Müslümanların mal mülk hırsı ve peygamberi dinlememeleri yüzünden olmuştu. Aceba savaşı bırakıp mal yağmalayan bu askerler neden Muhammed'i dinlememişti. Yoksa Cennet Cehennem gibi şeyler onlara da saçma mı geliyordu?
İntikam için hazırlıklar başladı ve Uhud Savaşı Bedir Savaşı'ndan tam 10 gün sonra yapıldı.Ebusufyan ciddi bir şekilde hazırlıklara başladı para toplandı silahını kuşanan geldi. Civardan Mekkelilerle dost müttefik kabilelerden de yardım geldi böylece Mekke'de Üç bin kişilik bir ordu toplandı. Bu defa hazırlıklar iyiydi üç bin kişinin altı yüzü atlıydı. Mekke ordusunun sağ kanadında Halid Bin Velid ve emrindeki üç yüz atlı vardı. Sol kanatta ise Bedir'de ölen Ebucehil'in oğlu İrkime ve emrinde üç yüz atlı vardı. Ortada yaya muharipler vardı.
İki taraf da diğerinin yaptığı hazırlıklardan haberdar oluyordu. Bedir'den önce nasıl Müslümanların Kervan vurmaya hazırlandığını Ebucehil haber aldıysa şimdi de Muhammed Mekkeliler'in hazırlıklarını öğrenmişti. Zaten Müslümanların tamamı hicret etmeyip bir kısmı Mekke'de kalmıştı. Ben böyle bir bilgiye kaynaklarda rastlamamakla beraber şahsi kanaatim Mekke'de yaşayan bir Müslüman Medine'ye haber uçurmuştur. Başka türlü Muhammed bunu nasıl haber alsın hem de önceden? Muhammed durumu öğrenince eşraftan insanları topladı. Ne yapalım diye münazaraya başladılar. Muhammed şehirde bekleyip savunma savaşı verelim dediyse de çoğunluk meydan savaşı yapmak istedi. Muhammed öneriyi kabul etmek zorunda kaldı.
Medine'de hazırlanan Müslümanlar 700 kişilik bir orduyla yola çıktı. Kureyşiler Uhud dağına yaklaşmıştı Muhammed onlardan önce varmak istediği yere ulaştı sayı azlığını avantaja çevirecek bir konuma geçti. Dağ nal şeklindeydi ve iki ordunun konumu şu şekildeydi
http://img43.imageshack.us/img43/4135/uhud.jpg
Muhammed iç tarafta saldıran düşmanı karşılayacaktı girişten çok sayıda adamın geçip Müslüman ordusuna çok iyi saldırması mümkün olamayacağından avantaj Müslümanlarda olacaktı. Yalnız orda bir Ayneyn Geçidi vardı ki eğer Mekkelilerden bir grup bu geçidi dolanırsa Müslümanları arkadan çevirip çember içine alabilirdi. Muhammed iyi bir komutandı ve bunu da hesaplamıştı. Ayneyn Geçidine 80 okçu yerleştirdi ve “Galip de gelsek mağlup da olsak, benden emir gelmedikçe yerinizden ayılmayacaksınız” dedi.
Yine birkaç teke tek dövüşten sonra savaş başladı. Halidd bin Velid Ayneyn Geçidi'ni dolaşıp Müslümanları arkadan çevirmek istedi fakat okçuların ok yağmuru altında birkaç adamı öldü devam edemeyeceklerini anlayıp geri çekildiler. Halid birkaç kez daha aynı teşebbüste bulunduysa da her seferinde Ayneyn Geçidi'nde dağın eteklerine pusu kuran okçuların oklarıyla karşılaşıp geri çekildi. Daha sonra Müslümanlar Mekkelileri bozguna uğratmış, Kureyşiler kaçmaya başlamıştı.
Mekkeliler can derdiyle kaçarken askerleri yüreklendirmek için yanlarında getirdikleri yiğitçe vuruşanlara verileceği vaat edilen kıymetli malları bırakmışlardı. Müslümanlardan bir kısmı da Mekkelileri kovalamayı bırakıp malları yağma ediyordu.Vaziyeti dağdaki okçular da gördü ve Muhammed'in emirlerini umursamayıp koşa koşa yağmaya katıldılar tam bu sırada Halid okçuların yerinden ayrıldığını gördü ve süvarileriyle dört nala atlarını koşturarak Ayneyn Geçidi'ni geçip Müslümanları arkadan çevirdi. Bozulup gerileyen Kureyş ordusu Halid'in atlılarının Müslüman ordusunu arkadan çevirdiğini görünce toparlanıp önden saldırdılar. Muhammed atllan bir taşla miğferinin koruması kırılıp suratına battı ve dişi de kırıldı. Etrafındaki bir avuç sahabi başta Ali olmak üzere canları pahasına onu koruyordu hatta Muhammed'e ok atılacağını gören Ebu Deccane Muhammed'in üzerine atılıp vücuduyla korumuş ve oklar Ebu Deccane'nin sırtını delik deşik edip Ebu Deccane ölmüştü. Muhammed'in etrafındaki bir avuç sahabi zar zor çarpışarak kaçtı.
Uhud Gazası'nda bozgun Müslümanların mal mülk hırsı ve peygamberi dinlememeleri yüzünden olmuştu. Aceba savaşı bırakıp mal yağmalayan bu askerler neden Muhammed'i dinlememişti. Yoksa Cennet Cehennem gibi şeyler onlara da saçma mı geliyordu?
8 Şubat 2009 Pazar
BEDİR GAZASI
İslam'ın savaşlarla yayılıp genişlediği hatta bu savaşlarda nasıl bazı kepazeliklerin yaşandığı İslami kaynaklarda vardır. Bildiğiniz gibi İslam dünyasında ilk büyük ve önemli gaza Bedir Gazası'dır. (Gaza: Muhammed'in bizzat katıldığı savaş) Bedir Gazası neden yapılmıştır?
Bildiğiniz gibi 624'te Hicret'ten iki yıl sonra olmuştur bu gaza. Mekke'den göç eden muhacirler geçim sıkıntısı çekiyordu. Muhammed bunun için Mekkelilerin Şam'dan dönen bir ticaret kervanını vurmak üzere üç yüz kişilik bir orduyla yola çıktı. Mekkeliler durumu haber almıştı. Alelacele 900 kişilik bir ordu hazırlandı. Bu ordu da Ebucehil komutasında Mekke'den yola çıktı. İki ordu Bedir'de karşılaştı.O devirde savaşlar hemen başlamazdı. Önce iki ordu arasında bazı askerler teke tek dövüşler yapardı amaç karşı taraftan birini tepeleyerek kendi safındaki askerlerin moralini yükseltmektir. Teke tek dövüşecek kişi öne çıkar adına "recez" denilen doğaçlama bir şiir okurdu. Şiirli ve kafiyeli konuşarak yaptığı kahramanlıkları anlatırdı. Örnek vereyim şu an atıyorum:
Var mı kılıcı benden keskin buralarda / Nam saldı adım öte diyarlarda / Çıkarsa karşıma biriniz elbet / Yeri sulayacaktır kanıyla / Her kim karısını dul babasını evlatsız bırakmak istiyorsa çıksın karşıma bakayım!
Buna "er dileme" denirdi. Yani karşı taraftan birini teke tek dövüşe çağırma. Şimdi koyuyla yazdığım yer değişmezdi doğaçlama başlayan recezin bitişi genelde bu laftır. Önceki sözlerim doğaçlama şu an yazdım. Daha sonra karşı taraftan biri çıkıp meydan okumayı kabul ederdi ve teke tek dövüş başlardı. Böyle bir ya da birkaç teke tek dövüşten sonra da savaş başlardı.
Bedir Savaşı'nda Kureyş ordusundan üç kişi ileri çıktı ve kimliklerini açıkladı. Er dilediler. Genç olanın adı Velid idi Velid Ebu Sufyan'ın kayın biraderi idi, orta yaşlı olan Şeybe Velid'in amcasıydı, ihtiyar olan ise Utbe Şeybe'nin ağabeyiydi. Muhammed bunlarla teke tek dövüşmesi için ansardan üç kişi gönderdi bunlar ileri çıkıp kimliklerini açıklayınca. Utbe "Siz bizim dengimiz değilsiniz. Bizler sizinle vallahi dövüşmeyiz." dedi. Ve bağırdı: "Muhammed al şu üç Medineli'yi bize kendi amcamız oğullarını gönder!" Bunun üzerine Muhammed onları çağırdı. Yerlerine gönderdiği üç kişi kimliklerini açıklayarak öne çıktı. "Ben EbuTalib oğluAli'yim!" Ali kendisi gibi genç olan Velid'in karşısına çıktı. Hamza ortayaşlıydı Şeybe'nin akranı "Ben Abdülmuttalib oğlu Hamza'yım!" Ubeyde de Utbe'nin karşısına çıktı o da Utbe gibi yaşlıydı. Ali bir vuruşta Velid'i yere yıktı. Utbe Ubeyde'yi yaralayıp yere yıktı tam öldürecekken Ali yetişip Utbe'yi öldürerek Ubeyde'yi kurtardı. Hamza ise Şeybe'yi öldürdü.
Kureyş ordusunun morali bozulmuştu. Önce iki tarafın okçuları karşı tarafa ok atmaya başladı sonra göğüs göğüse çarpışmalar başladı. Müslümanlar çaresizdi kazanmaktan başka şansları yoktu aksi takdirde yok olacaklarını biliyorlardı. Müslüman ordusunda Abdurrahman bin Avf adında yaşlı bir adam vardı değneğine dayanarak yürüyebiliyordu savaşmıyordu ama o da gelmiş savaşı izliyordu. Abdurrahman bin Avf Mekke'den göç etmiş muhacirlerdendi ve Mekkelileri tanıyordu. Ansar'dan iki genç Mauz ve Muaz yaklaştılar. "Amca sen Ebucehil'i tanırsın, Resulullah'a çok çektirmiş kimdir bu?" diye sordular. Abdurrahman bin Avf sopasıyla işaret etti. "İşte şu devenin üstünde etrafa kuduz köpek gibi saldıran adam Ebucehil'dir." dedi. Muaz ve Mauz devenin arkasından yaklaştılar ve kardeşlerden birinin vurduğu bir kılıç darbesiyle Ebucehil'in bir bacağı koptu. Ve devesinin üstünden yere düştü. Yere düşen Ebucehil'e kılıçlarıyla vurdular ve adamı kanlar içinde bırakıp gittiler.
Kureyş ordusu zaten çok önemli üç kişisini başta yitirmişti Ebucehil'in de ölümüyle iyice moralleri bozuldu ve bozguna uğradılar. Kureyşiler kaçmış savaşı Müslümanlar kazanmıştı. Muhammed Ebucehil'in öldüğünden emin olmak istiyordu. Cesetlerin arasında onun aranmasını emretti. Ebucehil'in öldüğüne ikna olmak için kellesini istiyordu. Müslümanlardan biri cesetlerin arasında Ebucehil'i gördü bir bacağı kopan ve kanlar içinde kalan, ağır yaralı Ebucehil henüz ölmemişti. Müslüman gidip can çekişen zavallı adamın göğsüne bastı. Ebucehil ölmeden önce bir soru sormak istediğini söyledi. "Sor." dedi Müslüman. "Zafer kimden yanadır?" dedi. Müslüman savaşçı "Allah'a şükür zafer ehli İslamındır." dedi. Ebucehil "Öyleyse Muhammed'e söyle zaten düşmanıydım şimdi de düşmanı olarak gidiyorum." dedi. Bundan sonra Müslüman savaşçı eğilip kılıcıyla koyun boğazlar gibi Ebucehil'in kafasını kesti. Kesik başı tutup Muhammed'e götürdü. Muhammed gülümsedi Allah'a şükredip secdeye kapandı...
Bu savaşa Cennet umudu, ganimet arzusu, çevre baskısı vb. nedenlerle katılan bazı Müslümanlar o kadar yoksuldu ki kimisi kılıç yerine sopa kullanmıştı. Bu savaştan sonra ölen Kureyşilerin zırhı, giysisi, kalkanı gibi ganimetler Müslümanlar için techizat da sağladı. Bu savaşta akrabalar birbirini kesmişti ve Mekke'nin fethine kadar Müslümanlarla Kureyşiler arasında yapılacak savaşlarda çok yakın akrabalar vuruşmuştu. Örnek vermek gerekirse Bedir'de Muhammed'in amcası Abbas Kureyş safında, Abbas'ın kardeşi Hamza ise Müslüman ordusundaydı. İki kardeş olduğu gibi iki tarafta bab-oğul bile vardı. Yine Müslüman ordusu safında Ebubekir varken Ebubekir'in oğlu Abdurrahman ise Kureyş safındaydı.Bedir çok önemliydi İslamiyet ya başlamadan bitecek ya da iyice önü açılacaktı. İkincisi oldu.
Bildiğiniz gibi 624'te Hicret'ten iki yıl sonra olmuştur bu gaza. Mekke'den göç eden muhacirler geçim sıkıntısı çekiyordu. Muhammed bunun için Mekkelilerin Şam'dan dönen bir ticaret kervanını vurmak üzere üç yüz kişilik bir orduyla yola çıktı. Mekkeliler durumu haber almıştı. Alelacele 900 kişilik bir ordu hazırlandı. Bu ordu da Ebucehil komutasında Mekke'den yola çıktı. İki ordu Bedir'de karşılaştı.O devirde savaşlar hemen başlamazdı. Önce iki ordu arasında bazı askerler teke tek dövüşler yapardı amaç karşı taraftan birini tepeleyerek kendi safındaki askerlerin moralini yükseltmektir. Teke tek dövüşecek kişi öne çıkar adına "recez" denilen doğaçlama bir şiir okurdu. Şiirli ve kafiyeli konuşarak yaptığı kahramanlıkları anlatırdı. Örnek vereyim şu an atıyorum:
Var mı kılıcı benden keskin buralarda / Nam saldı adım öte diyarlarda / Çıkarsa karşıma biriniz elbet / Yeri sulayacaktır kanıyla / Her kim karısını dul babasını evlatsız bırakmak istiyorsa çıksın karşıma bakayım!
Buna "er dileme" denirdi. Yani karşı taraftan birini teke tek dövüşe çağırma. Şimdi koyuyla yazdığım yer değişmezdi doğaçlama başlayan recezin bitişi genelde bu laftır. Önceki sözlerim doğaçlama şu an yazdım. Daha sonra karşı taraftan biri çıkıp meydan okumayı kabul ederdi ve teke tek dövüş başlardı. Böyle bir ya da birkaç teke tek dövüşten sonra da savaş başlardı.
Bedir Savaşı'nda Kureyş ordusundan üç kişi ileri çıktı ve kimliklerini açıkladı. Er dilediler. Genç olanın adı Velid idi Velid Ebu Sufyan'ın kayın biraderi idi, orta yaşlı olan Şeybe Velid'in amcasıydı, ihtiyar olan ise Utbe Şeybe'nin ağabeyiydi. Muhammed bunlarla teke tek dövüşmesi için ansardan üç kişi gönderdi bunlar ileri çıkıp kimliklerini açıklayınca. Utbe "Siz bizim dengimiz değilsiniz. Bizler sizinle vallahi dövüşmeyiz." dedi. Ve bağırdı: "Muhammed al şu üç Medineli'yi bize kendi amcamız oğullarını gönder!" Bunun üzerine Muhammed onları çağırdı. Yerlerine gönderdiği üç kişi kimliklerini açıklayarak öne çıktı. "Ben EbuTalib oğluAli'yim!" Ali kendisi gibi genç olan Velid'in karşısına çıktı. Hamza ortayaşlıydı Şeybe'nin akranı "Ben Abdülmuttalib oğlu Hamza'yım!" Ubeyde de Utbe'nin karşısına çıktı o da Utbe gibi yaşlıydı. Ali bir vuruşta Velid'i yere yıktı. Utbe Ubeyde'yi yaralayıp yere yıktı tam öldürecekken Ali yetişip Utbe'yi öldürerek Ubeyde'yi kurtardı. Hamza ise Şeybe'yi öldürdü.
Kureyş ordusunun morali bozulmuştu. Önce iki tarafın okçuları karşı tarafa ok atmaya başladı sonra göğüs göğüse çarpışmalar başladı. Müslümanlar çaresizdi kazanmaktan başka şansları yoktu aksi takdirde yok olacaklarını biliyorlardı. Müslüman ordusunda Abdurrahman bin Avf adında yaşlı bir adam vardı değneğine dayanarak yürüyebiliyordu savaşmıyordu ama o da gelmiş savaşı izliyordu. Abdurrahman bin Avf Mekke'den göç etmiş muhacirlerdendi ve Mekkelileri tanıyordu. Ansar'dan iki genç Mauz ve Muaz yaklaştılar. "Amca sen Ebucehil'i tanırsın, Resulullah'a çok çektirmiş kimdir bu?" diye sordular. Abdurrahman bin Avf sopasıyla işaret etti. "İşte şu devenin üstünde etrafa kuduz köpek gibi saldıran adam Ebucehil'dir." dedi. Muaz ve Mauz devenin arkasından yaklaştılar ve kardeşlerden birinin vurduğu bir kılıç darbesiyle Ebucehil'in bir bacağı koptu. Ve devesinin üstünden yere düştü. Yere düşen Ebucehil'e kılıçlarıyla vurdular ve adamı kanlar içinde bırakıp gittiler.
Kureyş ordusu zaten çok önemli üç kişisini başta yitirmişti Ebucehil'in de ölümüyle iyice moralleri bozuldu ve bozguna uğradılar. Kureyşiler kaçmış savaşı Müslümanlar kazanmıştı. Muhammed Ebucehil'in öldüğünden emin olmak istiyordu. Cesetlerin arasında onun aranmasını emretti. Ebucehil'in öldüğüne ikna olmak için kellesini istiyordu. Müslümanlardan biri cesetlerin arasında Ebucehil'i gördü bir bacağı kopan ve kanlar içinde kalan, ağır yaralı Ebucehil henüz ölmemişti. Müslüman gidip can çekişen zavallı adamın göğsüne bastı. Ebucehil ölmeden önce bir soru sormak istediğini söyledi. "Sor." dedi Müslüman. "Zafer kimden yanadır?" dedi. Müslüman savaşçı "Allah'a şükür zafer ehli İslamındır." dedi. Ebucehil "Öyleyse Muhammed'e söyle zaten düşmanıydım şimdi de düşmanı olarak gidiyorum." dedi. Bundan sonra Müslüman savaşçı eğilip kılıcıyla koyun boğazlar gibi Ebucehil'in kafasını kesti. Kesik başı tutup Muhammed'e götürdü. Muhammed gülümsedi Allah'a şükredip secdeye kapandı...
Bu savaşa Cennet umudu, ganimet arzusu, çevre baskısı vb. nedenlerle katılan bazı Müslümanlar o kadar yoksuldu ki kimisi kılıç yerine sopa kullanmıştı. Bu savaştan sonra ölen Kureyşilerin zırhı, giysisi, kalkanı gibi ganimetler Müslümanlar için techizat da sağladı. Bu savaşta akrabalar birbirini kesmişti ve Mekke'nin fethine kadar Müslümanlarla Kureyşiler arasında yapılacak savaşlarda çok yakın akrabalar vuruşmuştu. Örnek vermek gerekirse Bedir'de Muhammed'in amcası Abbas Kureyş safında, Abbas'ın kardeşi Hamza ise Müslüman ordusundaydı. İki kardeş olduğu gibi iki tarafta bab-oğul bile vardı. Yine Müslüman ordusu safında Ebubekir varken Ebubekir'in oğlu Abdurrahman ise Kureyş safındaydı.Bedir çok önemliydi İslamiyet ya başlamadan bitecek ya da iyice önü açılacaktı. İkincisi oldu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)